İçimizdeki naif duyguların ressamı
“Sanat hissettirmek meselesi. Bütün mesele, insanın içine onu doldurması. Çünkü insan derin bir yaratık, mükemmel bir şey, ne kadar şey koyarsan o kadar alabiliyor, kap gibi değil. Her şeyden koyuyorsun... Ne koyarsan koy, o kalıyor ve koyduğunuz kap gittikçe güzelleşiyor.” Sen de çalışmalarınla dünyayı güzelleştiriyorsun sevgili Gürbüz, yeni eserlerini dört gözle bekliyoruz…
Gürbüz Doğan Ekşioğlu (eserlerinde kullandığı imzası Gürbüz) uluslararası üne sahip karikatür ve grafik sanatçısı. Bence, içimizdeki naif duyguların ressamı... Ulusal ve uluslararası yüze yakın ödülün sahibi... Bir akademisyen... Kapakları, New York'un MoMA (Modern Sanatlar Müzesi), Metropolitan gibi müzelerinin önünde fotokopi olarak satılıyor. Geçtiğimiz günlerde yine saygın dergilerden biri olan The New Yorker’ın kapağındaydı. Yine diyorum, daha önce de üç kez The New Yorker’a kapak yapmıştı. Dergi bu kez, ABD’de açılma dönemini işlediği yazıyı Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun illüstrasyonu ve kendisiyle yapılan bir söyleşiyle kapağına taşımıştı.
Gürbüz Doğan, üçü uluslararası olmak üzere çok sayıda sergi açtı, ödül kazandı; pek çok ulusal ve uluslararası karma sergide eserleri yer aldı, çalışmaları 21 ülkede yayınlandı. 30. yılını kutlayan dergimiz Dünya Kitap’ın birçok kapağı, onun imzasını taşıyor.
Kendisini neredeyse 40 yıldır tanıyorum. Çalışmalarını, açtığı sergileri izliyor; çıkardığı kitapları büyük bir keyifle kütüphaneme yerleştiriyorum. Gürbüz Doğan'ın yapıtlarındaki o yumuşak görünümlü, ama içinde sert bir eleştiri barındıran tavır, hayatında da geçerli... Eleştirilerini kızmadan, ama hiciv ağırlıklı bir dille yapıyor:
"Bu mizaç meselesi. Doğuştan geliyor. Ekşioğulları, Rize kökenlidir. Rivayete göre bir kan davası nedeniyle dedelerimizin dedeleri Ordu Mesudiye'ye yerleşiyorlar. Oktay Ekşi ile babam kuzenler. Karadenizliyiz. Babam Mesudiyeli, annem de Ordulu. Ben doğuştan böyle sakin, uysalımdır. Arkadaşlarımla kavga etmem, aile içinde hiç sorunum olmadı. Derler ya buluğ, ergenlik çağında problemli, haylaz olur çocuklar, ben hiç öyle bir dönemimi hatırlamıyorum. Hiçbir haylazlığım olmadı, ailemi üzen biri olmadım. Hep yumuşak bir insan oldum. Bir de üzüm üzüme baka baka kararır derler ya; anne yumuşak, baba yumuşak dolayısıyla siz de öyle oluyorsunuz..."
“Farklılaşmak insan ruhunda var” demişti Gürbüz Doğan yıllar önce kendisiyle yaptığım bir söyleşide ve şöyle devam etmişti:
“Kuşu ters uçarken görmek... Yani hep düz uçarken görürüz ya... Şaşırdığımız zaman, beklemediğimiz bir şey karşımıza çıktığında ilham alıyoruz, farklılaşıyoruz. Neden hep farklı farklı tişörtler, gömlekler giyeriz? Farklılaşmak için. Bazen saçımızı değiştirir, nasıl oldu acaba? deriz. Farklılaşmak insanın ruhunda olan bir şey. Sanat, buna çok büyük katkıda bulunuyor. Ben akademisyenim, ama hâlâ piyasaya iş yapıyorum, onun dışında ailem var. Herkes gibi eve geliyorsunuz, yemek yiyorsunuz ve yeni bir iş başlıyor. Yeni bir iş dediğiniz nedir? Bir şeyler üretmek... Bazen başka insanların yaptığı bazı şeyler bana anlamsız geliyor. Meselâ neden futboldan o kadar zevk alıyorlar anlamıyorum ya da meyhanede saatlerce takılıp kalmak, orada saatlerce içki içmek bana anlamsız geliyor. O nedenle sanatçı olmanın ekstra bir önemi var. Üreterek paylaştıklarınız sizi mutlu ediyor, bu mutluluğa alışıyorsunuz; üretemediğinizde mutsuz oluyorsunuz, daha hassaslaşıyorsunuz.”
Gürbüz Doğan Ekşioğlu hiçbir zaman dil sınavlarına hazırlanarak zaman harcayıp YÖK’ün açmış olduğu sınava girmemiş. “Bir kere bile girmedim, denemek için bile girmedim, yirmi üç yıldır girmedim... Mimar Sinan birden günümüze gelse üniversitede hoca olamaz, çünkü yabancı dil bilmiyor. Yabancı dil bilmek küreselleşen dünyada tabii ki çok önemli, ama bu, benim alanımda o kadar hayati bir şey de değil” demişti.
Sunay Akın’la yan yana geldiklerinde “sen ressam değil, şairsin” diyor onun için, bence haklı da. Bakın ne diyor Gürbüz Doğan sanat üzerine konuşurken:
“Sanat hissettirmek meselesi. Bütün mesele, insanın içine onu doldurması. Çünkü insan derin bir yaratık, mükemmel bir şey, ne kadar şey koyarsan o kadar alabiliyor, kap gibi değil. Her şeyden koyuyorsun, bilimden koyuyorsun, edebiyattan koyuyorsun, sanattan koyuyorsun, yiyecek sanatından koyuyorsun, politikadan koyuyorsun, diziden koyuyorsun... Ne koyarsan koy, o kalıyor ve gittikçe güzelleşiyor koyduğunuz kap, gittikçe güzelleşiyor.”
Sen de çalışmalarınla dünyayı güzelleştiriyorsun sevgili Gürbüz, yeni eserlerini dört gözle bekliyoruz…