İçeride gerginlik, dışarıda “normalleşme”...

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Türkiye'de kritik seçime aylar kala, AK Parti'nin izleyeceği strateji de şekilleniyor. İktidar bloğunun stratejisini kabaca "içeride gerginlik, dışarıda normalleşme" olarak özetlemek mümkün.

Türkiye içinde , tozlanan "beka" söyleminin yeniden tedavüle sokulması bu açıdan bakınca "tesadüf" değil. İstiklal Caddesi'ndeki terör saldırısının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun hızlıca yaptığı "eylemden PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG sorumlu" açıklaması, hemen ardından gelen Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyine yönelik hava saldırısı, bu stratejinin devamı gibi görünüyor.

Elbette, Suriye'nin kuzeyine yönelik, "eli kulağında" gibi görünen kara harekatını bu açıdan okumak mümkün.

Soylu'nun kritik rolü

İçişleri Bakanı Soylu'nun bu stratejideki rolü ise kritik; Yüksek perdeden, muhalefeti teröre destek vermekle suçlayan açıklamalar, asıl yapılması gereken tartışmayı örtmeye yönelik gibi görünüyor. Mesela, İstiklal saldırısını gerçekleştiren Suriye kökenli teröristin bizzat polise verdiği ifadede yer alan, hem kendisinin, hem ailesinin PYD-YPG'den çok, Suriye'nin kuzeyindeki Esad muhalifi Özgür Suriye Ordusu'yla ilişkili olduğuna ilişkin sözleri, kamuoyunda Soylu'nun bu kez İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik "teröristleri işe alma" suçlamaları gölgesinde, silinip gitti bile.

İktidar bloğu bu çerçevede, ekonomik kriz nedeniyle bağlılığı zaafiyet göstermeye başlayan kendi seçmen kitlesini konsolide etmeyi başarıyor. Üstelik muhalefetin üzerine de "terörle işbirliği" gölgesi yerleştiriliyor.

Dışarıda "normalleşme"

Türkiye dışında ise başını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çektiği "normalleşme dalgası", stratejinin ikinci ayağını oluşturuyor.

Bu çerçevede Erdoğan yıllarca "katil/darbeci" dediği Sisi ile el sıkışmaktan çekinmiyor; "katil" dediği bir başka isim Esad'la görüşmekten bahsedebiliyor. O kadar ki, bir dönem "devlet terörü yapmakla" suçladığı İsrail'in eski Başbakanı Netenyahu'ya, son seçimlerde gösterdiği başarı nedeniyle telefon etmekten kaçınmıyor.

Dışarıdaki bu "normalleşme" içeriye de, Arap ülkelerinden seçim öncesinde Merkez Bankası bilançolarını düze çıkartacak borç paralar/swaplar, Rusya'dan Suriye'ye yönelik kapsamı ve süresi kısıtlı bir sınırötesi operasyona yeşil ışık olarak yansıyor. Hepsi de 2023 seçimleri öncesinde iktidar bloğunu hem ülkenin ekonomik görünümü, hem de seçmeni milliyetçi söylem üzerinden kendisine çekme açısından rahatlatacak unsurlar.

Üstelik AK Parti hükümetinin başlattığı bu "normalleşme" hamlesi, 2023 seçimlerinde muhalefet ile iktidar bloğu arasındaki oy farkının çok az olması halinde, uluslararası alanda aranacak "meşruiyet" açısından da kilit önemde.

"İçeride gerginlik, dışarıda normalleşme" stratejisine somut örnek mi arıyorsunuz;

İçişleri Bakanı Soylu'nun İstiklal'deki terör saldırısının ardından ABD'ye yönelik "taziyelerini kabul etmiyorum" demesinden sadece saatler sonra, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başkan Biden ile görüşüp "taziye dileklerini kabulü",  üstüne ABD'ye teşekkür etmesi bunun örneği değil midir? İçeride giderek yükselen Amerikan karşıtlığı bir kabine üyesinin açıklamalarıyla körüklenirken, dışarıda bizzat Erdoğan ABD ile bile "normalleşmiş ilişki" fotoğrafı vermedi mi?

Muhalefet cephesi, seçim sonrası ile meşgul

Muhalefet cephesinde yer alan 6'lı masa ise, seçime kadar olan süreçten çok, seçim sonrası ile meşgul bir görüntü çiziyor.

6'lı masanın ortaya koyduğu Anayasa taslağı elbette Türkiye'nin geleceği açısından kritik önemde. Ancak şu unutulmamalı; o Anayasa taslağı eğer 6'lı masa seçimi kazanırsa yürürlüğe konabilecek.

Seçim öncesinde vatandaşın kafası ise,  geçim derdi, terör endişesi, ülkede sayıları her geçen gün artan Suriyeli/Afgan/Ortadoğulu sığınmacı/yabancıların ortaya çıkardığı yeni sorunlarla meşgul. Muhalefetten de bu konularda somut çareler bekleniyor doğal olarak.

Seçim sonrasında yapılacak olası Anayasa değişikliği ise "uzaktaki bir hayal" kıvamında...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024