İbrahim Toruk’a sordum: Tohum konusuna nasıl bakalım?
Türkiye genelinde 978 faal tohum üreticisi olduğu bilgisi var. Bine yakın tohum üreten firmanın arasında 50’ye yakını da küresel pazarda sürdürülebilir rekabet yapabilecek ölçek yaratmaya doğru ilerliyor. Trakya Bölgesi’nde Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’de ise 70 tohum üreticisi yetkilendirilmiş, ama onların 38’i etkinliklerini sürdürüyor. Trakya Bölgesi’nde tohum üretimiyle ilgili 15 özel sektör kuruluşu Ar-Ge yapma yetkisine sahip. Tekirdağ’da Ziraat fakültesi, Edirne’de Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Ar-Ge merkezi haline gelmiş durumda.
Trakya Bölgesi’nde kamu birimlerinin ve STK’ların yöneticileriyle sahada yaptığımız görüşmelerde sıklıkla, havza için, “tohumculuk önemli alan” vurgusu yapılıyor. Bölgede, 38 faal tohumcu, 15 Ar-Ge Merkezi, üç üniversitemizde yapılan Ar-Ge çalışmaları ve Trakya Kalkınma Ajansı gelişmeleri yakından izliyor. Şirket oluşumları ve Dernek aracılığıyla tohumculuk konusunun havza ölçekli ele alınması için “platformlar” oluşmuş durumda.
COVID-19 salgını hepimize, iklim koşullarındaki değişmenin etkilerini acı bir şekilde yaşattı. Sağlık sisteminin yeterli olmasının önemi kavrattı. Gıda arzı güvenirliliğinin artırılmasının hayati önemini, istihdam yaratarak herkese iş, herkese barınacağı konut sağlamının gereğini bir kez daha yüzümüze çarptı.
Yeni normal arayışları ve yeni normal koşullarında gıda arzının yeterliliği “tohumculuk” konusuna da daha derdinden bakılmasını gerektiriyor. Trakya Havzası’nda tohum üretiminde nasıl konumlanmamız gerektiğini sorduğum insanlar hep aynı adresi gösteri; İbrahim Toruk’a işaret etti.
Torluk,1991’den bu yana 29 yıldır tohum üretiminin içinde eli taşın altın olan biri. Kendisine sordum: “Kamuoyunu bilgilendirmeyi amaç edinmiş bizim gibiler tohum sorunlarına nasıl bakmalı?”
5553 Sayılı Yasa’nın etkileri
Beğensek de beğenmesek de, istesek de istemesek de “kamu yönetiminin” işlemlerimizi etkileme düzeyi çok yüksek. Hepimiz, ülkemizde kolektif güce bağımlıyız. STK’larımızın temel amacı kamuya projelerini kabul ettirmek olduğu halde, kendi programlarını kendi kaynaklarıyla yönetebilecek az sayıda STK var. Teşvikler ve destekler hâlâ bugün iş dünyamızı yönlendiren en önemli araçlar. Kamu yönetiminin tohum üreticiliğinde hangi düzenlemeleri yaptığını İbrahim Toruk’a sordum. Çıkarılan uygun bir yasanın 15 yıllık kısa bir zaman kesitinde yarattığı olumlu gelişmeleri anlattı. Anlatılanlardan benim anladıklarımı da sizlerle de paylaşacağım:
►5553 Sayılı Tohumculuk Yasası önemli bir kaldıraç olmuş.
►Özel sektörde tohumculukla uğraşan firma sayısı hızla artmış.
►Tohumculuk firmalarının bazıları küresel ölçekte iş yapacak güce ulaşmış.
►Tohum üretiminde “çeşit ve pazara hâkimiyeti” ölçüsü kullanıldığında, çeşit artırıldığı gibi, özel sektör kısa zamanda önemli “deneyim ve birikim” elde etmiş. Daha da önemlisi tohum üreticileri “küresel entegrasyon” sağlamış: İddialı bir anlatımla, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kapsayan bin yılın en başarılı sektörü yaratılmış. Kanıtı da AB gibi gelişmiş bir pazarda bazı türlerde yüzde 20’yi aşan pazar payına ulaşan % 100 Türk malı tohum çeşitlerini üreten firmalarımızın varlığı.
►Özel sektörde tohum üreten firmaların sayılarının artması, ihtiyacı olanlara tohumların tanıtımı için köy köy kahve kahve tanıtım yapılması önemli bir bilinçlenme yaratmış.
►Tohumculuk alanında STK’lar oluşmuş ve bugün ulaştığımız aşamada nicelik sorunları aşılarak, nitelik arayışı hızlanmış.
İbrahim Toruk, bir cümlesini olduğu gibi yazmamı istiyor. Diyor ki: “TC.’de kamuda bulunan tohum firmaları yabancı ülkelerden getirdikleri tohumları satıyor. Görev zararı yapan bufirmalar, maliyet-fiyat dengesinde haksız rekabetle tohum üretim firmalarının gelişme hızını kesiyor. TAREKS ve TİGEM gibi kuruluşlarımızın sattıkları tohumların yaşlarına ve menşelerine bakmalıyız. Biz yabancı tohumun gelmesine karşı çıkmayız. Yabancılar da gelmeli ki bizim 'yenilik üretme kapasitemiz gelişsin". Tohumda milli olanın TC. yurttaşlarının geliştirdiği tohumlar olduğunu unutmayalım.”
Nerede yanlış yapıyoruz?
İbrahim Toruk’un paylaştığı bilgilerden anlıyorum ki, tohumculuk konusunda ciddi eksiklerimiz de var:
Birincisi, tohum firmalarını destekleme yerine, üreticiyi destekleyerek “talep uyarılsa” daha etkili olacaktır iddiasını alabildiğine sorgulamalıyız. Firma ölçeğinde desteklerin Ar- Ge odaklı olması daha anlamlı olabilecek. Firmalara doğrudan ödenen üretim destekleri bazı art niyetli kişiler tarafından suistimal ediliyor. Üretici desteklenerek talep uyarılırsa, sektörün gelişmesini hızlandıracak ve kaliteyi artıracaktır.
İkincisi tohum üretimi Ar-Ge odaklı bir iş. Ar-Ge için kaynağın yeterli olması kadar, kaynakların odaklanması önemli.
Üçüncüsü, tohumculuğun insan kaynağını kurutan bir ülkesel eğilime işaret ediliyor. En düşük puanlı öğrencilerin Ziraat Fakülteleri’ne alınması çok ciddi bir arka plan eksikliği olarak vurgulanıyor. Bu eğilim, tarımsal üretimin varlıklı olma değil, var olmanın gereği olması ilkesine de ters bir gelişme olduğu belirtiliyor.
Dördüncüsü, bakış açısı eksikliğimiz. Kendimizi bir tarım ülkesi olarak kabul ettiğimiz yeterince içselleşmiş değil. Bu bakış açısı eksikliği, sektörün “stratejik önemini” de yeterince kavramamızı engelliyor.
Beşincisi ise, tohumculuk sorununun medya ve diğer platformlarda tartışılmamasının ve kitlelere iletilememesinin yarattığı temas halinde ve bilgili bir halkın oluşumunu engellemesi. Genelde tarımsal üretim, özelinde tohum üretiminin gerekli yaygınlıkta ve yoğunlukta toplumsal tartışma gündemine taşınamaması gelişmenin hızını kesiyor.
Altıncısı, medya kanallarında konunun önemine denk düşen tartışmalar yaparak, bilinçlenmenin toplumun derinliklerine indirilmesinde ciddi eksiklik var. Büyük kitlelerin dinlediği saatlerde, tohum konusunu, bir siyasi parti genel başkanının bir tek sözü kadar yer almıyor. Sorunun “toplumsallaştırılmasında” medyanın çok önemli işlevi var, ama nedense konu önemsenmiyor.
Ne yapmalıyız?
Tohumculuk konusunda ne yapılması gerektiğini de Toruk’a sordum. Diyor ki, “Erişilebilir hedefler başka işler için anlamlı olabilir, ama tohumculukta imkânsızı hedefleyen bir yüksek amaç gereklidir; zorunludur.” Bu işle ilgili olanların şu bakış açısını içselleştirmesi öneriliyor: “Ortaya konan projenin yaratmak istediği sonuç anlamlı ise parasal sermayenin önemi yoktur.” Ülkemizde başarılı olmuş tohumculuk yapan firmalar, işinde liyakatını kanıtlamış olanlardır.” Firmaların sermaye birikimleri başarıyla birlikte artmıştır. Büyük holdingler sektörde belli dönemlerde yer alsalar da sektörün hacmi nedeniyle sektörden çıkmışlardır.
Bir başkası, “Tohumculuk, sağlık sektöründe ilaç kadar önemlidir insanlar ve ülkeler için. Bu önem siyasi irade, bürokrasi, özel girişimciler ve tohum girdisi kullananlar tarafından gerektiği kadar kavranmalı.” Her işte olduğu gibi, yapılara hayat katan insan tohumculukta da önemli. Sektörde uzmanlıklarını kanıtlamış insan kaynağının yaygınlaştırılması, kritik ölçeklere ulaştırılması gerekli.”
Deneyimli tohum üreticisi Toruk’la tartıştıklarımız bu yazıda paylaştıklarımızla sınırlı değil. Önümüzdeki günlerde daha yaygın, yoğun ve derinlikleri olan tartışmalar yapmalıyız. Bu nedenle bir çağrı yapıyorum: Sektörle ilgili paylaştıklarımız virgülüne kadar tartışmaya açık. Burada aktarılanlara karşıt düşünceleri olanlar gerekçelerini iletirlerse onları da paylaşırız. Paylaşırız ki, birbirimizi anlamanın sınırları genişlesin; birbirini anlamayan iki kafanın yarattığı en uzak mesafe kısalsın