“Hüzün Kapısı”nı “Güven Kapısı”na çevirmek
7 Ekim sabahı yine savaş çığlıkları ile uyandık. HAMAS İsrail’e başlattığı roket saldırılarının yanı sıra sınır tel örgülerini keserek yaklaşık 200 İsrail vatandaşını esir aldı. Bu saldırılara “mütekabiliyet esası”na göre karşılık vereceğini söyleyen İsrail yönetimi an itibarıyla ölçüyü fazlasıyla kaçırmış durumda. Netanyahu hükümeti, sivil-kadın-çocuk ayrımı yapmadan, askeri üs-sivil yerleşim yeri-hastane-cami diye özen göstermeden, Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı. ABD’nin de koşulsuz desteğini alan Kasap Netanyahu, üç ayda 15 bin Filistinlinin ölümüne 50 bin Filistinlinin de yaralanmasına neden olmuş durumda.
Olay öyle bir boyuta taşındı ki, dünya kamuoyu artık İsrail vahşetini “soykırım” olarak tanımlıyor. Tüm İslam ülkelerinin yanı sıra önceleri İsrail’e hak veren batı ülkeleri de İsrail’i kınamaya başladı. ABD’de ve hatta İsrail’de bile savaş karşıtı gösteri yürüyüşleri yapılıyor. Biz de Gazze’de yaşayan milyonlarca Filistinliyi evsiz, barksız, aç ve susuz bırakan Kasap Netanyahu’yu ve yönetimini şiddetle kınıyor ve savaşın bir an önce sona ermesini diliyoruz.
Ancak, İsrail’e karşı olmak ile İsrail karşıtı eylem gerçekleştirmek konusunda ölçüyü tutturamayanlar da yok değil.
Yemen’de 2004 yılında silahlı ayaklanma başlatan “Husiler” o yıldan beri ülkenin batı kentlerini kendi kontrollerine almış durumda. İran’dan mali ve askeri destek alan grup ismini kurucusu Hüseyin Bedreddin El-Husi’den alıyor. Grubun sloganı “Allah Büyüktür, İsrail’e ölüm, Amerika’ya ölüm, Siyonizm’e lanet, İslam’a zafer” olarak ilan edilmiş. Örgütün 30 bin silahlı militanı ve 450 bin kadar da sivil destekçisinin olduğu belirtiliyor.
Husiler ilk olarak 2018 yılının ağustos ayında Suudi Arabistan’a ait bir petrol tankerine silahlı saldırı düzenlemişti. Olaydan sonra Babülmendep Boğazı üzerinden yapılan petrol ihracatında 10 günlük bir kesinti yaşanmıştı.
Kızıldeniz’in güneyinde yer alan ve Arabistan Yarımadası ile Afrika arasındaki Babülmendep Boğazı, deniz taşımacılığında dünyanın en önemli geçiş kanallarından birisini oluşturuyor. Arapça “Hüzün Kapısı” anlamına gelen Babülmendep Boğazı küresel petrol ticaretine konu olan günlük ortalama 4,7 milyon varil petrol geçişine tanık oluyor. Başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinden Avrupa’ya ve Amerika kıtasına yük taşıyan gemilerin de yoğun olarak kullandıkları bir geçit olan Babülmendep, Süveyş Kanalı ile birlikte deniz taşımacılığına büyük bir katkı sağlıyor. Bu geçiş kanallarını kullanmayarak Ümit Burnu’nu geçerek Avrupa’ya ulaşan bir gemi yaklaşık 7000 kilometre daha yol yapmak zorunda. Böyle bir güzergâh kullanımında artacak yakıt gideri ve zaman kaybının, küresel tedarik zincirlerinde milyarlarca dolar kaybına ve ciddi üretim daralmalarına yol açacağı belirtiliyor.
Husiler, Kasım ve Aralık aylarında Babülmendep’ten geçen ticari gemilere SİHA ve füzelerle çok sayıda saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırılardan sonra Hapag-Loyd, CMA-CMG, Maersk ve MSC Babülmendep-Kızıldeniz-Süveyş üzerinden konteyner taşımacılığını durdurdu. Bu güvensizlik ortamı, anılan güzergâhın ücretini % 62 oranında artırarak, 40 feet’lik konteyner için 2.414 dolara yükseltti. 21 Aralık’ta da Türkiye Denizcilik Genel Müdürlüğü bu güzergâhta seyir yapacak Türk bayraklı gemilerin ISPS Kod Güvenlik Seviyesini 3’e çıkardı.
Husilerin saldırılarının artması üzerine birçok ülke harekete geçti. 19 Aralık’ta ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Kızıldeniz’de uluslararası sefer yapan gemilere yönelik artan saldırılara karşı çok uluslu bir misyon kurulduğunu duyurdu. Misyon’a ABD’nin yanı sıra İngiltere, Bahreyn, Kanada, İtalya, Fransa, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya destek vereceğini belirtti. 40’tan fazla ülkenin bakanları ile online toplantı yapan Austin, diğer ülkeleri de girişime katkı yapmaya davet etti.
Husiler, bu girişimin Gazze’ye destek için başlatılan operasyonlarını kesinlikle durdurmayacağını belirtti. Husilerin sözcüsü Muhammet Abdusselam, Filistinlilerin haklarını savunmak için İsrail bandralı veya sermayeli gemilere saldırılarının devam edeceğini söyledi.
Şimdi Muhammet Abdusselam’a sesleniyorum:
- Haydi İsrail bayraklı gemilerin ayrımını yapabiliyorsun, İsrail sermayeli gemilerin ayrımını nasıl yapıyorsun? Bütün ülkelerin gemi sicillerine erişecek bir bilişim ağın mı var?
- Diyelim ki, gemi şirketinin ABD’de yerleşik bir Yahudi’ye ait olduğunu belirledin, bu Yahudi’nin İsrail Hükümet yanlısı olduğunu nasıl anladın?
- Yine de tespitinin doğru olduğunu varsayarsak, mevcut sefer ile taşınan petrolün bir Arap ülkesine ait olduğunu bilmiyor musun? Amacın İsrail’e mi bir Arap ülkesine mi zarar vermek? Navlun giderlerinin toplam yükün yüzde 3’ü ile 5’i arasında bir tutara eriştiğini geri kalan mal değerinin bunun yüzlerce katı olduğunu bilmiyor musun?
- Konteynerler ile taşınan yüklerin toplam değeri mi navlun tutarı mı daha yüksek? Yüz milyonlarca tutarındaki bu malların üreticileri Çin, Malezya, Singapur, Hindistan veya Güney Kore değil mi? Keza malların alıcıları, İngiltere, Fransa, İtalya, Türkiye, Ürdün, Mısır gibi ülkeler değil mi? Öyleyse bu eylemlerin ile kimi veya kimleri cezalandırıyorsun?
- Sözgelimi, Türkiye’deki Kızılay adına gemide yüklü bulunan konteyner Çin menşeli “katgüt” yüklü ise ve Türk Kızılay’ı bu ameliyat ipliklerinin tümünü Filistin’de yaralananların ameliyatlarında kullanılmak üzere sipariş vermiş ve Filistin’e hibe edecek ise, bir yönüyle yaralı Filistinlilere zarar vermiş olmuyor musun?
- Bırakalım Gazze’yi, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelere gönderilen mallardan hiçbiri mi bu ülkelerde bulunan Filistinliler tarafından satın alınmayacak? Bu yönüyle bir anlamda küresel düzeyde yaşamını sürdüren Filistinlilerin çamaşır makinesi, buzdolabı, elektrikli fırın, cep telefonu gibi satın almayı planladıkları ürünlerin onlara erişimini engellemiş olmuyor musun?
- Günümüzde küresel tedarik zincirinin milyonlarca aktörü olduğunu; bunların geniş alan ağları ile küresel bir ekosistem oluşturduğunu; hiçbir ürün veya hizmetin tümüyle bir kişiye, bir ülkeye ya da bir sermaye grubuna ait olmadığını; dünyada yaşayan 8 milyara yakın insanın bu zincirin nimetlerinden yararlandığının; üstündeki üniforma ve elindeki silahın da dahil olmak üzere, tüm kullandığın eşyanın bu tedarik zincirinin olanakları ile temin ettiğinin de mi farkında değilsin?
- Netice itibarıyla, “İsrail’i cezalandıracağım” derken tüm dünyayı cezalandırmaya çalıştığının da mı ayrımını yapamıyorsun?
Türkiye, “İsrail’e karşı bir eylemi engelliyor konumuna düşmeyeyim” endişesini bir kenara bırakarak, daha önce Somali’li deniz korsanlarına karşı kurulan çok uluslu misyona katıldığı gibi Hursilere karşı kurulan son misyona da bir an önce katılmalı; “Hüzün Kapısı”nı “Güven Kapısı”na dönüştürme çabalarına destek vermelidir.