Hükümetin sertleşmesinin ardında ekonomi mi var?
Freedom House ismini duymuşsunuzdur. Merkezi ABD Washington, D.C.’de olan kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Bu kuruluşu bilinir kılan demokrasi, siyasal özgürlük ve insan hakları konularını içeren yıllık raporlar yayınlaması. Bu raporlarda dünyadaki ülkeler, özgür, kısmen özgür ve özgür değil şeklinde üçlü bir sınıflamaya tabi tutuluyor ve her ülkeye notlar veriliyor Ülkeler birbiri ardına bu notlara göre sıralanıyorlar.
Demokratik hak ve özgürlüklerin olmadığı pek çok ülke yöneticisi Freedom House’u sevmez. Kuruluşun finansmanının büyük kısmı ABD’den (ABD Dışişleri ve diğer devlet hibelerinden gelen desteklerle) geldiği için de dünyayı sınıflayan ve dizayn eden bir kuruluş olarak görür. Bu çekince burada dursun.
Freedom House 2024 raporuna göre Türkiye’nin skoru 100 üzerinden 33 (33/100). Politik haklara ilişkin notu 40 üzerinden 17 (17/40) iken, bireysel hak ve özgürlüklere ilişkin notu 60 üzerinden 16 (16/60). Türkiye’nin notunu aşağıya çeken temelde bireysel hak ve özgürlüklere ilişkin görece notunun çok düşük olması. Türkiye Freedom House sınıflandırmasına göre ‘Özgür Olmayan Ülkeler’ konumunda. Yıllar itibariyle ‘Yarı Özgür Ülke’ statüsüne sahip Türkiye, bu statüsünü 2018’den itibaren kaybetmiş ve ‘Özgür Olmayan Ülkeler’ statüsüne geçmiş.
Son bir haftadır hükümetin aniden sertleşmesinin, cadı avına dönen soruşturma ve gözaltıların nedenini diğer bir anlatımla bu ani dönüşün nedenlerini kendi içimde sorguluyorum. Elbette siyaset bilimciler, hükümete yakın çevreler bu süreci çok daha iyi analiz edeceklerdir ancak yine de kendimce çıkarımlarım var.
Şimdi gelelim Türkiye’nin Yarı Özgür Ülke statüsünden Özgür Olmayan Ülke statüsüne geçtiği 2018 yılı ve sonrası ‘Ekonomik Görünüm’e.
2018’den bu yana TÜİK’i bolca tartıştık
2018 yılı ekonomik açıdan da Türkiye için önemli bir yıl. Enflasyona ilişkin dengelerin bozulduğu yıl 2018.
2018 yılı sonu itibariyle resmi rakamlara göre TÜFE yüzde 20,3 olmuş. 2019 yılında yüzde 11,84 olarak gerçekleşen TÜFE, 2020 yılında yüzde 11,84, 2021 yılında yüzde 14,6, 2022 yılında yüzde 36,08, 2023 yılında yüzde 64,27 ve nihayet 2024 yılında da yüzde 44,28 olarak gerçekleşti. Bu geçen sürede bolca TÜİK’i tartıştık.
Döviz rezervleri, 2018 sonrası önemli düzeyde düşmüştü. 2018 yılı Ocak ayında 77,9 milyar dolar olan net döviz rezervi, 2022 yılı Ocak ayı itibarıyla 7,9 milyar dolara kadar gerilemiş ve sonrasında rezervlerde negatif değerleri de görmüştük.
Naci Ağbal, 10 Temmuz 2018 tarihinde Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden ayrıldıktan sonra sırasıyla Berat Albayrak, Lütfi Elvan, Nurettin Nebati görev aldılar.
2018 yılında dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak önderliğinde enflasyonla top yekûn mücadele programı uygulanmıştı. 2018 yılı Rahip Brunson krizinin yaşandığı, Trump’ın Türkiye ekonomisini mahvetmekle tehdit ettiği ve kur atağının yaşandığı bir yıl olarak da hafızalarımızda yer etti.
Türkiye Ekonomisi 2018 yılının ortasından 2020 yılının sonuna kadar kur atakları ve ekonomik durgunlukla sınandı. Hükümet ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ söylemi sonrasında uygulanan ekonomi politikaları ile ihracat, büyüme ve istihdamı hedeflediğini söylese de gelişmeler bu yönde olmadı ve Türkiye ekonomisi yeniden yüksek enflasyon ile karşı karşıya kaldı. Alım gücü çok büyük oranda düştü ve yaşanılan yüksek enflasyon kronik bir hal aldı.
Ekonomi kötüleştikçe baskı ve suçlamalar arttı
Hükümetin en son yerel seçimlerde Türkiye’nin en önemli şehirlerini muhalefet partilerine kaybetmesi ile ilk defa AKP ikinci parti konumuna düştü. Ekonomide yaşananlar seçim kaybına neden olmuştu.
Ekonomi kötüleştikçe içeride baskı ve suçlamaların arttığına, enflasyonla mücadele adına patates soğan depolarına baskın yapıldığına, ekonomi politikaları eleştiren ekonomistlerin mandacı olarak suçlandıklarına şahit olduk.
Freedom House’un 2013 -2024 tarihleri arası Türkiye’ye ilişkin not değerlendirmelerini, o yıllara ilişkin enflasyon oranları ile grafikte gösterdim.
Doğrusal olarak da açıkça görüldüğü üzere, hükümet ekonomik yönden başarısız oldukça bireysel hak ve özgürlüklerde Türkiye geriye doğru gidiyor. Genel özgürlük kriterlerinde de gerileme söz konusu.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 04.06.2023 tarihinde göreve geldi. O tarihten bu yana bir önceki Bakan Nurettin Nebati döneminde yapısal bozukluğa uğrayan ekonomiyi tedavi etmeye çalışsa da geçen yaklaşık 20 ayda enflasyonda istenilen başarı bir türlü sağlanamadı.
Hükümet ise tasarrufu aklından bile geçirmiyor. Yabancılar bir türlü ikna edilemiyor. Gelen yabancı sermaye de ödenen yüksek faize geliyor. Merkezi Yönetim Bütçesi rekor açık verir düzeyde. Para politikasına destek bir maliye politikası yok.
Ekonomide fedakârlık hep orta ve düşük gelir grubundan bekleniyor. Bütçenin gelir tarafı salınan vergilerle artırılırken harcama tarafında herhangi bir gelişme yok.
Geçmiş yıl enflasyonuna göre değil de gelecek enflasyona göre belirlenmiş asgari ücret artışı geniş kesimlerin tepkisini çekmiş durumda.
Uygulanan programa karşılık hanehalkının enflasyon beklentisi hala çok yüksek. Enflasyonun düşüp ekonominin düzeleceğine ilişkin genel kanaat çok olumsuz.
Bence bütün bu agresif hareketlerin, korku dağı oluşturmanın arkasında ekonomide istenen başarının gelmemesi var.
Elbette bu sertleşmenin arkasındaki ‘tek neden’ ekonomik başarısızlık değil. Başka değerlerle ekonometrik modelleme yapmak ve hangi unsurların sertleşmeye neden olduğunu daha detaylı anlamak gerekir.
Fakat ülke ekonomisinin geçen onca yılda devralındığı dönemden daha kötüye doğru gitmesi ve bir türlü ekonomik başarının gelememesi, geniş halk kesimlerinin fakirleşmesi gibi unsurlar demokratikleşme sürecinin önünde bir engel olarak gözüküyor.