Hukukçular hukuk reformuna inanıyor mu?
Ekonomimizin girdiği darboğaz sonucu, yakın zamanda ekonomi yönetiminde yapılan değişiklikler ve hukuk ve ekonomi reformu söylemlerine ilişkin düşüncelerimi 16 Kasım 2020 tarihindeki yazımda paylaşmıştım. Piyasaların bu gelişmelere ilk tepkisi olumlu oldu, ama sonrasında yaşanan bazı gelişmeler hukuk reformu açıklamalarının samimiyeti konusunda tartışmalara yol açtı.
Bu gelişmelerden sonra, televizyonlardaki tartışma programlarında hep aynı kişilerden oluşan her konunun uzmanları (!) dışında, hukuk reformu hakkında hukukçuların görüşlerinin alınmadığını düşünerek kendi çapımda bir anket yapmaya karar verdim. Nitekim, barolarla ilgili yasa değişikliğinde dahi, bu değişiklikten doğrudan etkilenen avukatların görüşlerini almak kimsenin aklına gelmemişti! Avukatların temsilcisi olan baro başkanlarının o günlerde maruz kaldıkları muamelenin de demokratik bir ülkeye yakıştığını herhalde kimse savunamaz. Bu amaçla, hiçbir siyasi kaygı ve amaç gütmeden yaptığım anket çalışması sonucunda, hukukçuların hukuk reformu ve Türkiye’deki yargı pratiğine ilişkin düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ankete ve sonuçlarına geçmeden önce anket süreci ve metodolojisi hakkında ön bilgi vermek istiyorum, zira sonucu analiz açısından bu bilginin önemli olduğunu düşünüyorum. Hazırladığım anketi öncelikle kendi yakın çevremdeki hukukçularla ve hukukla dolaylı olarak temas halinde olan diğer meslek gruplarındaki insanlarla (ağırlıklı olarak yeminli mali müşavirler) paylaştım ve ankete ilk katılım sayısı 251 kişi oldu. Daha sonra, anketi daha geniş bir kitleye uygulamak için sosyal medyada yaklaşık 80.000 hukukçunun üye olduğu gruplarda paylaştım. İlk birkaç saat içinde beklediğim katılım olmayınca, gruplarda “sitem” içeren bir mesaj attıktan sonra katılım birkaç saat içinde 1.500 kişi civarına yükseldi ve ben de huzurla başımı yastığa koydum. Bu arada, ilk 251 kişinin verdiği cevaplarla sonraki 1.250 kişinin verdiği cevaplar 1-2 puan farkla birbirine yakın sonuçlar içermekteydi. İlk grubun sonuçlarını kaydetmiştim ve her yarım saatte bir sonuçları takip ediyordum, ama benzer sonuçlar devam ettiğinden sonraki kontrollerimdeki sonuçları kaydetme ihtiyacı hissetmemiştim.
Ertesi gün sonuçlara baktığımda, ankete 4.770 kişinin katılım gösterdiğini görmekle birlikte, anket sonuçlarını tutarsızlaştıran cevaplar verildiğini düşündüğümden ve yeterince de katılım sağlanmış olduğundan anket çalışmasını sona erdirmeye karar verdim. Sonuçların neden tutarsızlaştını düşündüğümü birazdan paylaşacağım, ancak 251 kişinin cevapları 1.500 kişilik grubun cevaplarıyla çok yakın olduğundan ve benim açımdan yeterince büyük bir örneklem oluştuğundan sonuçları sizlerle paylaşmaya karar verdim. Ayrıca bütün katılımcıların sonuçlarını da paylaşacağım.
Ankete 24 saat içinde 1500 kişi katılırken, geceden sabaha yaklaşık 3.200 kişinin daha ankete katılması sonrasında tutarsız bir sonuç çıkmasını iki nedene bağlıyorum. İlk olarak, anketi gruplarda paylaştıktan sonra, gerek özelden yazılan mesajlar gerek açıktan şakayla karışık “başımıza bir iş gelir mi?” soruları ve katılımın düşük kalması üzerine, gruplarda anketin önemsiz mi bulunduğu, yoksa korkudan mı katılım yapılmadığını “sitemle” sorduğumda bazı kişilerden tepki aldım. Bu kişiler veya bu mesajları okuyan diğer kişiler anketi manipüle etmiş olabilirler. İkinci olarak, böyle bir anket düzenleyip sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağımı duyurmam da anketin manipüle edilmesini tetiklemiş olabilir. Diğer taraftan, ortada bir manipülasyon olmayıp sonraki katılımcıların bazı sorularda samimi cevap vermedikleri ya da önceki katılımcılara göre ayrıştıkları sorularda farklı düşünmeleri de mümkün olabilir. Yorumu siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Ankete yönelik getirilen en büyük eleştiri, cevap şıklarının yeterli olmaması, “kısmen katılıyorum” gibi orta bir seçeneğin olmamasıydı. Bu tercihi, katılımcılara bir kaçış/orta yol bırakmamak ve net fikir almak adına bilinçli yaptım. Ya hep, ya hiç… Ayrıca anketin bilimsel bir amaçla değil, sadece bir fotoğraf çekmek üzere hazırlandığını da not düşmek istiyorum.
Bu uzun açıklamalardan sonra, anketin soru, cevap ve sonuçlarını aşağıda paylaşıyorum. Ortadaki şemalar 1.500 kişinin cevabıyla paralel olan 251 kişinin, en sondaki şemalar ise 4.770 kişinin cevaplarının dağılımını göstermektedir.
Yukarıdaki anket sonuçlarını incelediğimizde, bazı cevapların neden tutarsız olduğunu düşündüğümü şöyle açıklıyorum. Öncelikle, hukuk reformu için yasal değişikliğe ihtiyaç olup olmadığını soran 3. soruya ağırlığı avukat olan katılımcıların %58.8’nin “fikrim yok” demesi bana şüpheli geldi. Orta bir cevap seçeneği olmamasından dolayı bu cevap seçilmiş de olabilir. Ayrıca, 5. soruda %90’dan fazla oranda Türk mahkemelerine güvenmeyen ve 7. soruda hakimleri bilgili ve yeterli bulmayan katılımcıların %60’nın Türkiye’de hukukun üstünlüğü var mı? sorusuna “Var” cevabı vermesi bana tutarsız geldi. İlaveten, 5. soruda uyuşmazlıkların Türk mahkemelerinde adil şekilde çözümlenmediğini, 8. soruda kararları aslında hakimlerin değil bilirkişilerin verdiğini düşünen katılımcıların, buna rağmen 6. soruda hakimleri bağımsız ve tarafsız bulduklarını söylemesinin tutarsız bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Bu nedenlerden dolayı, anketin genel değerlendirmesini 1.500 kişinin görüşünü temsil eden ve kendi içinde tutarlı olan ortadaki şekilleri esas alarak yapacağım. (Bazı sorularda sapma olsa da bütün katılımcıların cevaplarından çıkardığım sonuç da aynı yöndedir.)
Öncelikle, hukukçular hukuk reformu açıklamalarını inandırıcı bulmuyor. Hukukçular, reform için yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu düşünmekle birlikte, yasaların düzgün uygulanması gerektiğine de vurgu yapıyor. Yani reform için sadece yasa yapmak yetmiyor, o yasaları layıkıyla uygulamak da gerekir. Hukukçuların büyük çoğunluğu Türk mahkemelerine güvenmiyor ve hakimlerin bağımsız ve tarafsız olmadığını düşünüyor. Oranlar da hayli yüksek, %90’a dayanmış durumda. Katılımcılar, hakimleri mesleki anlamda yeterli ve bilgili bulmuyor ve Türkiye’deki mahkemelerde kararların hakimler tarafından değil, bilirkişiler tarafından verildiğini düşünüyorlar. Bu cevaplardan sonra, katılımcıların büyük çoğunluğu Türkiye’de hukukun üstünlüğünün olmadığı görüşünde. Ayrıca, hukukçular ağırlıklı olarak hukuk fakültelerinde verilen eğitimin de yeterli ve kaliteli olmadığı görüşünde. Ben değerlendirmemde “görüşünde” kelimesini kullandım, ama ankete katılanların tamamına yakını yargı pratiğinin içinde olduğundan “tecrübesinde” demek belki daha doğru olur.
Bu anket çalışması sürecinde kendi adıma çıkardığım sonuçlar ise şunlar:
1- İnsanımız tedirgin, kendini özgür ve güvende hissetmiyor. (Hepsi olmasa da hukukçular bile…)
2- Geniş katılımlı anket yapmak zor işmiş. Böyle basit bir çalışmada, ben kendi anketimin manipüle edildiğini düşünebiliyorsam, seçimler konusunda yapılan siyasi anketlerin sonuçları konusunda artık daha fazla tereddütlüyüm.
3- İnsanları harekete geçirmek için onları duygusal olarak dürtmek gerekiyor. İnsanlar olumsuz uyarılara aşırı tepki verebiliyor, genele yapılan eleştirileri kişiselleştirebiliyor. Bu nedenle, olumlu motivasyon daha fazla kullanılmalı.
3- Adliyelerin her gün içinde olan hukukçuların Türk adaletine güveni kalmamış, hukuk reformuna da inanmıyor.
4- Kalıcı bir hukuk reformu için hukuk fakültelerindeki eğitimin ve hakimlerin niteliklerinin iyileştirilmesi şart. Hakimlerin mesleki gelişimlerini sağlayacak imkanlar ve uzmanlaşmaları sağlanmalı.
5- Hukuk reformu söyleminin inandırıcılığı için söylemden çok daha fazlası gerekli. Sadece yasaları değiştirmek yetmiyor, o yasaları uygulayan ve denetleyenlerin de reformları özümsemeyip içselleştirmeleri şart.
6- Elçiye zeval olmaz. Zülf-ü yare dokunduysak affola…
Sözün özü: Askerini zafere inandıramayan komutan savaşı kazanamaz.