Holdingler ve programlar ile yerli ve millilik
Türkiye orta vadeli programını açıklarken bugün geldiği noktadaki sonuçlarını gözden geçiriyor mu? Milli takımlarımızın elde ettiği sonuçlar ve teniste US Open’a internette bir bakmanızı tavsiye ederim.
Orta vadeli programdaki hedefleri yakalamaya yönelik politikaların yerlilik ve millilik boyutunu yeterince düşünmediğimize inanıyorum. Biz eskiden buna kendi yağı ile kavrulmak derdik. Çalışılır ve artı değer yaratılır; bu değer bir yere transfer edilir ve oluşturulan sermaye ile daha iyi bir yere ulaşılırdı. Ancak o ulaşılan nokta, başta belirlediğiniz nokta olmazdı. Bunun nedeni bizim de bu arada değişmemiz ve pozisyonumuzu değiştirdiğimiz için çevremizi farklı algılamamız olurdu. Bu nedenle programlara –o an yapılan işle ilgili değilse- değer vermiyorum.
Bunun meslek hayatım sırasında bana verdiği hasar büyük oldu. Genellikle “şöyle bir şey var” diye anlatıp bir konu üzerinde çalışmaya başladıktan sonra iş bittiğinde ortaya bambaşka bir iş çıkardı. Bu, işi büyütme ve piyasada yer elde etme çabası olduğu dönemde ses getiren işler yapmak gerektiğinde sorun yaratmıyordu çünkü sonuçta bir alanda fark edilmemiş bir şey ile ilgili bilgiye ulaşmış oluyordunuz ve buna da ilgi duyanlar oluyordu. Benzer dinamiklere dayalı ekonominin parçası olanlar da bu ekosisteme dahil olmak isteyince işler büyümeye başlıyordu. Ve siz de o ekosistemin merkezindeki kişi ya da kurum olarak o ekosistemin yerli ve milli bileşeni oluyordunuz.
Bu yerli ve millilik, özellikle bir şey yabancılara satılacaksa ya da hisse senedi gibi araçlarla paylaştırılacaksa değişiyordu. Artık büyüme ve rekabet analizi ile düşünür hale geliyordunuz ve işin başına da bu konularda usta birini koyuyordunuz. Böylece insanlara haber verme ya da bir işin hikayesini anlatmak ve bunun için keşif yapmak yerine şirketinizin koyduğu hedeflere ulaşacak şekilde bir şey yapmanız gerekiyordu. Önemli bir kişiyle görüşmek ya da bir şeyi yarım yamalak da olsa ilk yapmaya odaklı bir iş modeline geçiyordunuz. Bu da risk almayan yöneticileri bulmayı gerektiriyordu; ufku olmayan ancak o günün koşulları içinde hem patron hem de profesyoneller açısından anlaşılır olan bir hedefi ifade edip onlara ulaşan yöneticileri…
Holding değerleri ve rakamlar ile yaşamak
Holding deneyimi olan yönetici arkadaşlarımdan dinlediklerimden, bir holding yapısı içinde bir projeyi kabul ettirmek ya da bir işi başlatmak istiyorsanız, finansal beklentinin sonuna bir sıfır eklemek gerektiğini biliyorum. Sonra da bazı koşullar değiştiği için bu hedeflere neden ulaşılamadığını açıklamanız ve bu büyük işi yöneten kişi olarak çakılmadan önce bir başka işe sıçramanız gerekiyordu.
İşin olumlu yanından bakarsanız, Murat Vargı’nın Turkcell’in 25. Yıl toplantısında anlattığı şekliyle, Türkiye’de cep telefonu işletmeciliğinin ulaşacağı ile ilgili fizibilite raporlarındaki rakamları büyütmek, işin gerçek değerini bulmasını sağlıyor. Bu sayede kredi bulunabiliyor ve mobil telekomünikasyonun altın yıllarına ulaşılıyor.
Olumsuz örneğe dönersek, kriz döneminde işi toparlamak için göreve gelen yöneticiler asıl felakete giden yolun taşlarını döşüyordu. Büyük bir yayın grubunun haftalık popüler dergisinde çalışırken bu tür bir yönetici, kötüye giden işleri toparlamak için “Geçen sene iyi reklam getiren dergileri getirin; oradaki konuları bir daha işleyelim” demişti. Dahiyane(!)
Mutlak iktidarın sorunları
Merkezden bakıp finansalları toparlamak için yola çıkan yöneticiler genellikle bilmedikleri işlerde yarattığı felaket daha büyük oluyor. Bunu anlamak için bir dönemi değil; bir akışı ele almak gerekiyor. O dergi daha sonra rakibinin yaptıklarına yanıt vermek ve maliyetleri düşürmek odaklı iş modeli ile battı. Bunu yapan yöneticiler, hedefler doğrultusundaki rakamları -genel giderleri kısma başta olmak üzere- bilançolarına yazmayı başardılar ama işin batmasına yol açan da bu oldu zaten. Güçlü bir holding iktidarına bağlı olmanın, yerli ve milli olana düşmanlığı getirdiğini ilk orada görmüştüm.
Şu anda Filenin Sultanları’nın başarısına sevinmek ve bunu kutlamak yerine, alternatif başarılarla bunu gölgelemeye çalışmak holding felsefesinin yerli ve milli olanla çelişkisinin sonucudur. Allahtan, Allah fırsat vermiyor.