Hizmet ihracatının konuşulmayan sorunları
Küreselleşmede önce mallar sınırları geçti ve bununla beraber ürün ticareti hızlandı. Sonra fabrikalar sınırları geçti. İmalat sanayii değer zincirleri dünyaya yayıldı ve ticaretin itici gücü oldu. Bu tespitleri yapan iktisat profesörü Richard Baldwin’e göre, 2010’ların ortalarından beri sanayi ürünleri ticaretinin dünyanın toplam geliri içindeki payı artık stabil hale geldi (yine de her sene işin tabiatı gereği ihracat rekoru kırıyoruz, bu ayrı bir konu). Bundan sonra hizmetler sınırları aşacak.
Nedir bu hizmetler? Örneğin, çağrı merkezi, sekreterlik, seyahat acentesi gibi hizmetler çoktan sınırları geçti. Filipinler, Kolombiya ve Hindistan gibi ülkelerde kocaman çağrı merkezi ekonomileri var. Şimdi sırada muhasebe, finansal analiz, insan kaynakları, hukuki sözleşme hazırlanması, grafik tasarımı gibi hizmetler var. Bu hizmetlerin başka ülkelere aktarılması genelde büyük şirketler çatısı altında oluyor. Çünkü güven ve mesuliyet önemli. Bir de yazılım işleri var ki tamamen mekândan bağımsız. Küresel ticarete konu olan tüm hizmetlerin yazılımla otomasyona tabi kılınması, bu yazılımları destekleyecek daha az sayıda personelin de yine başka ülkelere aktarılmasından söz ediyoruz. Mesela meşhur ChatGPT’yi yazan mühendisler Kaliforniya veya Hindistan’dayken, ChatGPT’de kullanılan metinleri şiddet, ırkçılık, cinsi sapıklık gibi zararlı unsurlardan temizleyen çalışanlar Kenya’daydı.
Dünyadaki girdileri imalat sanayii ve hizmetler diye ikiye ayırırsanız, uzaktan tedarik edilebilecek hizmet girdilerinin toplam değeri imalat sanayii girdilerinin üç katını buluyor. Yani büyük bir potansiyelden söz ediyoruz. Peki, böyle bir dünyaya Türkiye olarak hazır mıyız? Bu meselede birkaç önemli husus var.
Birincisi, hizmet ihracatında ölçek ekonomisinden çok organizasyonel kabiliyet değerli. Yani koca koca fabrika yatırımlarına gerek yok. Eğer hizmetinizi kendi hesabına çalışan kişiler (freelancer) şeklinde değil de belli bir alanda uzmanlaşmış bir takım olarak satabiliyorsanız katma değeriniz oldukça yükseliyor. Birçok yabancı yazılım şirketi, Türkiye pazarında ürünü olmadığı halde neden buradaki üniversite öğrenci kulübü etkinliklerine sponsor oluyor derseniz, amaçları çalıştıracak bireysel freelancer bulmak. Oysa bu becerilerimizi uzmanlaşmış takımlar halinde satabilirsek çok daha fazla kazanırız. En önemlisi de günlük hizmet satmak yerine ürün satabilmek. Oyun sektörü bunu yaptığı için başarılı oldu. Ancak teşvik sistemimiz şu anda hâlâ çorap fabrikası yatırımlarına göre tasarlanmış durumda.
İkincisi, bir ülkenin saat dilimi. Saat dilimleri icat olduğundan beri bir ülkenin ekonomik geleceği için en önemli olacağı döneme giriyoruz. Birçok yabancı internet şirketi, Avrupa operasyonlarını Güney Afrika üzerinden yürütüyor. Nedenini merak ettiniz değil mi? Güney Afrika, Avrupa’daki birçok ülke ile aynı saat diliminde de ondan. Şu an Türkiye ile Almanya arasında iki saat, Güney Afrika ile Almanya arasında bir saat fark var. Kalıcı yaz saati sorununu çözmemiz lazım.
Üçüncüsü, hizmet ihracatında, özellikle dijital işlerde, “rezonans” maliyetten önemli. Vergi teşvikleri artık global arenada önemli bir konu değil, ancak garnitür. Her zaman sizden daha az vergi alacak bir ülke çıkar. Marifet becerili ve çalışkan işgücü ve iş yapmanın rahat olacağı hukuki ortamı sağlamak. AT Kearney 2021 yılında yayınladığı bir raporda birçok ülkeyi “dijital rezonans” sıralamasına tabi tutmuş. Türkiye ilk 25’e girememiş ama Malezya, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri girmeyi başarmış. Yani eğitimden hukuka, göçmen politikasından finans sektörüne kadar birçok alanda agresif biçimde reform yapmamız gerekiyor.
Tabii dünyada rekabetçi olacaksak gençlerin çalışma hevesinin yerinde ve kalitesinin ise diğer ülkelerin önünde olması lâzım. Bu sorun az dile getiriliyor ama bir dokunan bin ah işitiyor. Geçen gün konuştuğum bir teknoloji şirketinin CEO’su “iletişim ajansından gelen tek bir metni neredeyse baştan yazmadan yayınlayamıyoruz. Madem kendim düzelteceğim neden ChatGPT’ye yazdırmayayım” diyordu. Hizmet sektöründe işinin başında uzun süre duracak, uzmanlaşacak ve derinleşecek elemanlar lazım. Eğer bunları Türkiye’de bulamıyorsak dışarıdan da getirebiliriz. Göç çağımızın vakıası ve vakıa ile kavga edilmez. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu tip işlerde yabancıların çalışma izinlerinin alınma süresini de altı aydan iki haftaya düşürtmeyi başarmış. Hem de tek kelime mevzuat değiştirmeden. Bazen reform yapmak için fırsatları görmek ve kıvrak davranmak gerekiyor. En önemlisi de bir yerden başlamayı bilmek lâzım.