Hindistan demokrasisi çatırdıyor
Hindistan'da COVID-19 vakalarının toplam sayısı 20 milyon 665 bine, ölenlerin sayısı da 225 bine ulaştı. Sadece 5 Mayıs tarihinde günlük vaka sayısı 412 bin, ölü sayısı 4.000 oldu. Bu rakamlarla ülke dünyada COVID-19’da en çok kayıp veren üçüncü ülke konumunda (https://covid19.who.int/table).
Hindistan’da salgının bu noktaya ulaşmasında Başbakan Narendra Modi’nin izlediği umarsız tavır belirleyici oldu. Hükümet, salgının kontrolden çıkmasını önlemek için Bilim Kurulu’nun (INSACOG) yaptığı çağrıları görmezden geldi. Milyonlarca kişinin kalabalık ayinlere ve festivallere katılmasına izin verildi, seçim mitinglerine devam edildi. Tüm etkinliklerde maske ve sosyal mesafe kuralları göz ardı edildi (Türkiye’de Ayasofya’nın açılışı, İstanbul’un yine, yeniden feth edilme törenlerinin yapılması, lebalep kongreler gibi). Modi bunun siyasi bedelini kısmen ödedi. Nisan ayı boyunca yapılan eyalet seçimlerini Narendra Modi’nin partisi Bharatiya Janata (BJP) kaybetti. Fakat hala iktidarda.
Bharatiya Janata Partisi 2014 ve 2019 yıllarında üst üste iki seçim kazandı. Partinin lideri de olan Başbakanı Modi başlangıçta kamuoyuna karşı liberal bir kimlik sergilerken, kısa süre sonra aslına döndü, milliyetçi uygulamalara girişti. Ekonomide işler iyiye gitmezken, iktidara gelirken temel tezi olan yolsuzlukla mücadele etmek yerine onun bataklığına düşünce ve yoksulluk arttıkça, Modi daha milliyetçi oldu. Müslüman azınlığa baskıyı artırdı, Keşmir sorununu yeniden kaşımaya başladı. Tutturduğu popülist baskıcı söylemi kullanarak halka, gazetecilere, aydınlara ve muhalefete karşı baskıcı ve yasakçı davranmaya başladı.
Uygulama bu olunca geçen ay, Freedom House Hindistan'ın statüsünü 1997'den beri ilk kez “özgür”den “kısmen özgür”e düşürdü. Yine mart ayında, demokrasi üzerine çalışan ve bir İsveç enstitüsü olan V-Dem, Hindistan'ın 2019'dan bu yana seçim demokrasisi olmaktan çıktığını söyledi. Bunun yerine ülkeyi Mali, Kenya, Türkiye ve Macaristan’la aynı kefeye koydu ve artık "seçim otokrasisi"yle idare edildiğini raporladı. Bu olumsuz dönüşümün altında, Hindu-çoğunlukçu bir siyaset türünün pekiştirilmesi, yürütmenin elinde aşırı güç yoğunlaşması ve siyasi muhalefet ve medya üzerindeki kısıtlamalar olduğunu vurguladı. V-Dem raporuna göre Hindistan bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından bu yana özgürlükler 1975-1984 aralığı dışında hiç bu kadar kısıtlanmamıştı. V-Dem’in verilerini kullanarak sadece iki endekse baktığımızda bile, V-Dem’in haksız olmadığını görmekteyiz [Endeksler, akademik özgürlük (Academic Freedom) ve serbest ve şeffaf seçim (Election free and fair) endeksi].
Kaynak: https://www.v-dem.net/en/analysis/CountryGraph/
Hindistan’daki sağ popülizm gelir dağlımı bozdu, toplumsal barışı bozdu, kayırılmış iş insanları yarattı. Bunun en son örneği, Hint halkının COVID-19 tedavisinin vazgeçilmezi oksijen tüplerine erişememesi oldu. Yoksul halk ölürken, oksijen tüpü üretiminde yandaşlar kollandı.
Popülizm tüm dünyada teklemeye başladı. Hindistan’a benzer bir tablo Brezilya’da Devlet Başkanı Jair Bolsonaro sayesinde yaşanmakta. Şu an kadar (5 Mayıs) 406 bin Brezilyalı, Balsonaro’nun salgına karşı önlem almaması ve boş vermişliği yüzünden hayatını kaybetti. Yaşananlar sağ popülizmi sonlandırır mı? Hemen olmasa da az kaldı. Çünkü hemen her ülkenin halkı popülizmin ne olduğunu anladı.
Merak edenlere Hindistan için çizdiğimiz grafik Türkiye için aşağıdaki gibi.
Okuma önerisi: Ersin Kalyacıoğlu, Halk Yönetimi
Ömer Faruk Çolak, Ekonomide Masallar Gerçekler