Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Elbette olmaz. Kuran’ı Kerim’deki ayetin mealini başlığa taşıdım. Bilmek ile bilmemek arasındaki hayati farkı ortaya koyan bu kaideye uyanların başarılı, uymayanların da zararda olduğu aşikâr.
Bilmenin kaynağı; Kuran’ın da ilk ayetiyle belirtilir; Oku… Mevlânâ Mesnevi’ye bilmenin diğer kaynağına işaret ederek başlar; Dinle… Bu ikisinin bileşeninde bilginin şah damarı şekillenir; bildiğini hayata geçir.
Yunus Emre; “çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru emektir” der. Anlatmak istediği şudur; “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir” ancak “Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır.”
Cehaleti böylesine yıkıcı yapan, bilgiye olan açık ara mesafedir. Cehalet aslında giderilebilir bir kusurdur. Ancak öncelikle cahil olduğunu kabul ederek işe başlamalı insan. Ve insana en zor gelen; “bilmiyorum” demektir.
Ben; “bilmiyorum” kelimesini sık kullanırım. Bilmiyorum ama öğrenebilirim. Akla rütbe olarak yaşı değil bilgiyi alırsak, hangi sosyal kademede olursak olalım, her şeyden, herkesten öğrenebiliriz.
Burada ayırt edici olan; neyi bilmek gerektiğidir. Malumatfuruş dedikleri; kuru bilgi, hafızaya yük, akla ziyan getirir. Bildiğini; değer üretmeye yöneltmeli, halini güzelleştirmeye odaklamalı insan.
Bu yüzdendir ki bilen insan ile bizden insan ayırtında tercih daima; bilenden yana olmalıdır. Eğer bizden insan diye kararlarına bilen insanı katmaz isen, işin sonu daima hüsran olacaktır.
KONFÜÇYÜS’TEN BİZE BİLMEYE DAİR 4 MESAJ
1- Bildiğini bilmiyorsa UYANDIR.
2- Bilmediğini biliyorsa ÖĞRET.
3- Bildiğini biliyorsa İZLE.
4- Bilmediğini bilmiyorsa KAÇ.
Özellikle 4’üncü mesaj son derece hayatidir. Cehaleti tanımlar. Einstein; “cehalet ne güzel şey; her şeyi biliyorsun” der. Sibernetik biliminin kurucusu El Cezeri ise bilmeye dair bizi uyarır; “hayata geçirilmemiş her bilgi, doğru ile yanlış arasında bir yerdedir.”