Herkes Suriyelileri evine göndermek istiyor
Başar Esad’ın Suriye’den ayrılmasının yarattığı heyecan yerini yavaş yavaş “ne olacak şimdi” sorularına bırakırken, dikkatler ülke dışında yaşayan Suriyeliler üzerinde yoğunlaşıyor. Suriye felaketinin başlamasından kısa süre sonra mevcut yönetime muhalefet eden ya da onun kurbanı olduklarını düşünen Suriyeliler dalgalar halinde Türkiye’ye sığındılar. Çoğu açısından burası, Almanya’ya yapmak istedikleri seyahatin ilk durağı idi. Ancak başlangıçta hiçbir ülke göçün erişeceği boyutları kestiremedi. Türk siyasi liderleri sayının 100 000 ile sınırlı kalacağını düşünüyorlardı. Merkel Almanyası ise çoğu göçmeni kabule hazır olduğunu bildiriyordu.
Bir yandan Esat rejiminin gaddarlığı, diğer yandan bir kısım Suriyelinin daha iyi bir hayata ulaşma arzuları tahminlerin çok üstüne çıktı, milyonlara tırmandı, bazı tahminlere göre sadece Türkiye’de yaşayan Suriyeli sayısı beş milyona yaklaştı. Türk yetkililer ülkelerinde üç milyondan fazla kayıtlı Suriyelinin bulunduğunu açıkladılar, ancak gözlemciler çok sayıda kayıtlı olmayan Suriyelinin de bulunduğunu ifade ediyorlar. Sayılar yükselince, önceleri “olgu” olarak bakılan gelişme artık bir “soruna” dönüşmüş bulunuyor.
Önce AB’nin yaklaşımını ele alalım. Bazı üye ülkelerde zaten henüz Suriye olayları patlak vermeden göçmen karşıtı tavırlar ortaya çıkmıştı. Bayan Merkel’in göçmen kabulüne açık tutumuna karşı, rakipleri arasında da bu tavırlar yaygındı. Bazı Doğu Avrupa ülkelerinde göçmen karşıtlığı Faşizmi hatırlatan boyutlara ulaşmış, özellikle Müslüman göçmenler kabul edilemez ilan edilmişlerdi. Sonuçta AB, sınır denetiminin güçlendirilmesinden başlayan ve sınırlarda duvarlar örülmesine kadar uzanan bir dizi tedbir alarak göçmenlerin üye ülkelere gelmesini engellemeye yöneldi. Bu siyaset göçmenlerin bazen Akdeniz’i geçmek isterken boğulmalarına ya da temerküz kamplarını andıran yerlerde barındırılmalarına yol açtıysa da, en son tahlilde, bu felaketler Kıta’ya daha az göçmen gelmesinden memnun olan kamuoylarınca pek dikkate alınmadı.
AB’nin başvurduğu tedbirler arasında çoğu Suriyelinin Avrupa yolculuğunun başlangıç noktası olan Türkiye’ye para teklif etmek de yer aldı. Türkiye bu paraları göçmenler için harcayacak, Batı’ya gitmelerini engelleyecekti. Yapılan anlaşmalarda AB’nin lehine işleyecek başka maddeler de bulunuyordu. Örneğin, bir AB ülkesine girmeye çalışırken yakalanan Suriyeliler Türkiye’ye iade edilecekti. Buna karşılık AB ülkeleri işe yarayacak nitelikleri olan aynı sayıda göçmeni kabul edebileceklerdi. Mültecilere bakmak için Türkiye’ye ödenen miktar, böyle bir işlemin maliyetinin yanında devede kulak kalıyorsa da, döviz ihtiyacı içinde kıvranan Türk hükümeti AB baskısına boyun eğdi. AB ise vize kolaylığı ve Gümrük Birliği Anlaşması’nın genişletilmesi konusundaki vaatlerini yerine getirmedi.
Türkiye’ye dönecek olursak, hükümet önceleri misafir oldukları ve İslam konukseverliğini hak ettikleri gerekçesiyle mültecilerin gelişini benimsedi. Hatta mültecilerin yaşamını kolaylaştırmak için onlara maaş bağladığı gibi, sağlık hizmetlerinden de ücretsiz yararlanmalarını sağladı. Ancak mülteci sayısı artmaya ve ülkedeki konaklama süreleri uzamaya başlayınca, bu işlemin maliyeti çok yükseğe çıktığı gibi, kamuoyunda da şikâyetler başladı. Vatandaşlar, Suriyelilere sağlanan kolaylıkların kendilerine sağlanmadığından yakınıyorlardı. Başta muhalefet partileri olmak üzere bir çok sivil toplum örgütü, mültecilerin ikametinin konukseverlik sınırlarını aştığını, hükümetin Esat hükümeti ile görüşerek selametle ülkelerine dönmelerini sağlamasını istiyorlardı. Daha da endişe verici olarak, Türkiye’nin muhtelif bölgelerinde Suriyeli mültecileri hedef alan vahşet olayları cereyan etmeğe başlamıştı.
Esat gittikten sonra artık mültecilerin ülkelerine dönme zamanının geldiği duygusu yaygınlaştı. Bu sırada, ister AB ister Türkiye’nin, belki de böyle bir olasılığın uzak olduğunu düşündüklerinden olacak, mültecilerin dönmesine dönük herhangi bir hazırlık içinde olmadıkları görülmüş bulunuyor. Şimdi anlaşılıyor ki, mültecilerin dönmeleri için dönebilecekleri bir ortama ihtiyaç var. İstikrarlı ve herkesi kucaklayan bir rejimin kurulması lazım, ülkenin iktisadi hayatının canlanabilmesi için de bir miktar yeniden inşası gerek. Buna karşılık, mültecilere ev sahipliği yapan ülkeler de bunların sadece bir sorun teşkil etmediğini, yerel ekonominin vazgeçilmez bir parçasını oluşturduklarını keşfediyorlar. Belki de eğlenceli bulabilirsiniz ama Almanlar tüm Suriyelileri göndermeye kalkarlarsa, kamusal sağlık hizmeti yanında kamu ulaşım sisteminin de ciddi biçimde aksayacağını yeni öğrendiler. Türkiye de bazı Suriyelilerin topluma ve ekonomiye ciddi katkılar yaptığını yeni keşfediyor.
Tüm toplumlar Suriyelileri evlerine göndermenin heyecanını yaşıyor. Ancak anlaşılıyor ki, bu insanları kendilerini henüz kabule elverişli olmayan evlerine göndermeyi tasarlamadan önce, sadece Suriyelileri konuk etmenin maliyetini değil, yerel hayata katkılarının da daha ayrıntılı olarak incelenmesi lazım.