Her kapının arkasından İran çıkıyor

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Türkiye'nin dış politikasında son dönemde hiç adı geçmeyen, ancak hemen her kapının arkasından çıkan bir aktör var; İran.

AK Parti hükümetinin Suudiler ve BAE ile ilişkileri normalleştirmesinde de, İsrail'le karşılıklı Büyükelçi atamanın perde gerisinde de, kamuoyu önünde bahsedilmeyen bir "İran unsuru" mevcut. Bu üç ülkenin Ankara ile normalleşme adımlarının ardında, bölgede artan İran etkisine karşı Türkiye'yi kendi cephelerine dahil etme isteği var.

TAHRAN YÖNETİMİ TÜRKİYE'NİN SURİYE OPERASYONUNA KARŞI

Suriye konusunda Ankara'dan atılan her adımda da Tahran yönetimi bir şekilde kendini belli ediyor. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yapmayı planladığı kara operasyonuna en büyük engel olarak ABD ve Rusya gösteriliyor. Oysa adı hiç geçmeyen İran, operasyon önündeki belki de en büyük engel. Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'nın Suriye'den geri çektiği birliklerinin yerini İran yanlısı Şii milisler alıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin olası kara operasyonunda, İran destekli silahlı güçlerle karşı karşıya gelme olasılığı da büyük.

Tahran yönetimi de zaten, İran'da yapılan Astana süreci zirve toplantısında, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yüzüne karşı, olası yeni bir Türk operasyona "karşı olduğunu" açıkça ifade etmişti.

ESAD'IN "ERDOĞAN'LA GÖRÜŞMEM" DEMESİNİN ARKASINDAKİ GÜÇ

Sadece bu kadar da değil;

AK Parti'nin Esad yönetimi ile barışma adımlarına Şam'dan gelen olumsuz tavrın arkasında İran'ın olma ihtimali büyük.

Moskova'nın Ankara ile Şam arasında arabuluculuğa soyunduğu bir ortamda, Esad'ın "Erdoğan'la görüşmem" demesi kolay değil. Hem Rusya'ya, hem de Türkiye'ye karşı böylesine keskin bir çıkış için Esad'ın belli ki güvendiği bir başka "güç" var. Bu gücün de, Suriye iç savaşının başından beri Esad'ın yanında duran İran'dan başkası olması pek mümkün görünmüyor.

ABD'DEKİ HALKBANK DAVASINDA İLGİNÇ GELİŞME; ÜÇ ÜLKEDEN DESTEK MESAJI

İran, Türkiye'nin uluslararası alandaki durumunu da dolaylı yönden etkilemeye devam ediyor. Bunun örneği, New York'taki Halkbank davası. Halkbank davasının özünde, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarının Türkiye tarafından bu banka üzerinden delinmesi iddiası yer alıyor. Davayı iptal ettirmek için ABD Yüksek Mahkemesi'ne başvuran Türkiye ise, savunmasını "Halkbank bir devlet bankasıdır. Bir ABD mahkemesinin Türkiye Devleti'nin bir kurumunu yargılaması uluslararası dokunulmazlık ilkelerine aykırıdır" tezi üzerine kurmuş durumda.

Son gelişme, Türk tarafının bu tezini kanıtlamak için yeni belge ve dilekçeler sunması oldu. Sunulan belgeler arasında en dikkat çekici olanlar Pakistan, Katar ve Azerbaycan hükümetlerinden alınan destek mektupları.

Belli ki AK Parti hükümeti, Halkbank davasını kapatabilmek için uluslararası alandaki tüm etkinliğini kullanmış. Bu açıdan bakınca, BM'ye kayıtlı 193 ülkeden sadece üçünden destek mektubu alınabilmiş olması, ayrıca tartışmaya değer.

CHP'NİN JEREMY RIFKIN İLE ÇALIŞMASI ELEŞTİRİLDİ. YA HÜKÜMETİN BİRLİKTE ÇALIŞTIĞI YABANCI HUKUKÇULAR?

Ancak bir de Yüksek Mahkeme'ye sunulan, hukukçulardan alınan görüşler var ki, bu da Türkiye'deki güncel iç politika tartışmalarına dahil olmaya aday;

Gerek AK Parti yetkilileri, gerekse hükümet yanlısı basın, CHP'nin vizyon belgesini açıklarken, saygın uluslararası ekonomist Jeremy Rifkin'den destek almasını sert dille eleştirdi.

Oysa AK Parti hükümeti de, Halkbank davasında ABD Mahkemesi'ne sunduğu belgeler için saygın yabancı hukukçulardan destek almaktan çekinmedi.

Bu açıdan bakınca, Türk hükümeti adına mahkemeye sunulan Milano Bocconi Uluslararası Hukuk öğretim görevlisi Prof. Roger O’Keefe, Vanderbilt Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Ingrid Wuerth Brunk, California Üniversitesi İş Hukuk Bölümü öğretim görevlisi Prof. William S. Dodge ve eski Londra Barosu Başkanı Lord Daniel Brennan imzalı mektuplar çok dikkat çekici. Demek ki ihtiyaç olduğunda, saygın uluslararası isimlere başvurmak o kadar da yanlış değil...

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024