Her bohem sakallı değildir ama aykırıdır
Ertuğrul Özkök’ün” Bodrum'da kaç köyde liberal aptallar, kaçında sakallı bohemler yaşıyor?” başlıklı yazısı bana aylarca önce bu köşede kaleme aldığım “Bohemler olmadan inovasyon mümkün mü?” yazımı hatırlattı. Toronto Üniversitesi profesörü Richard Florida’nın düzenli bir şekilde hazırladığı ‘Bohem Endeksi’ ilham olmuştu o yazıma. Florida’nın teorisi özetle; bohemleri kendisine çekemeyen şehirlerin ve ülkelerin sosyoekonomik ve sosyokültürel olarak gelişemeyeceğini iddia ediyor. Ben de bu argümana katılırım. Hatta bohemlerle inovatörlerin statükoya isyan gibi ortak karakteristiklerinin olduğunu düşünüyor ve modern bohemlerin inovatif işler dahil tüm yaratıcı endüstrileri sırtladığını ileri sürüyorum.
Atıfta bulunduğum yazımdan bazı cümleleri direkt alarak konuyu biraz açalım ve sonrasında Özkök’ün sakallı bohemlerine gelelim. Bohem kültürü (bohemianism) 19. yüz yılda Fransa’da ortaya çıkan bir akım. Sonrasında ABD dahil tüm dünyaya yayılan bir dalgadan bahsediyoruz. Müzisyenleri, sanatçıları, Dadaizm’i başlatan, ırkçılığa ve savaşlara karşı olan tüm aktivistleri, yazarları, şairleri bu kampta düşünebiliriz. Kısacası, alternatif yaşam tarzına sahip maceraperestler bu insanlar. Ben “aykırılar” diyorum. Yerleşik düzene kafa tutanlar da diyebiliriz. Eğer öyle bir ruh yoksa büyük yapıtlar çıkmaz. Kalıcı eserler bırakılamaz. Başkaldırmak, kafa tutmak bir cesaret ve özgüven meselesidir. Özgüven sorunu olan korkaklar insanlığa büyük bir armağan bırakabilirler mi?
Sanatçıları ve tüm yaratıcı kafaları besleyen şey; hayata farklı bakmalarıdır. Farklı bakabilmek ve gördüğünüz farkı ifade edebilmek cesaret ister. Özgüven, sonrasında özgünlükle desteklenmeli. Kafa tutmayan insanlar yoksa felsefe yoktur, sanat cılızdır, inovasyon mümkün değildir. Bohemler kafa tutanlardır. Bohemler olmadan sanatınız, edebiyatınız, müziğiniz kadük kalır. Hangi damardan olursa olsun iz bırakanlar, itiraz eden ve hayır diyen aykırılar arasından çıkmıştır. Bohemler hayatları ölçeğinde büyük bir cesaret ile isyan ederek dünyayı değiştirmeye çalışırlar, inovatörler ise şirket ölçeğinde baş kaldırarak kurumu değiştirmeye çalışırlar. Her iki grubunda esasında yapmak istediği şey aynıdır: yenilik ve değişim. Bohemler ile inovatörlerin entelektüellik gibi diğer bir ortak özelliğinin de altını çizelim. Başarılı inovatörler; sanattan, müzikten, edebiyattan ve felsefeden beslenir.
Özkök üniversite öğrencisiyken sakal bıraktığını yazmış ve kendisinin de o yıllarda bohem olabileceğini ifade etmiş. Kafasında nasıl bir bohem portresi var bilemiyorum ama her bohemin sakallı olmadığını not düşelim. Her bohem sakallı değildir ama sıra dışıdır, aykırıdır. Bohemler 7 yıldızlık otellerde 700€’luk şarap açtırmazlar. Bohem; mevcut çarkın dişlililerini yağlayan değil statükoya başkaldıran, düzene uyan değil çomak sokan, herkese canım cicim balonları dağıtan değil yanlışa isyan eden, kötülüğe ve haksızlığa başkaldıran kişidir. Yani sütünün dökülmemesi için sessizce uzanan minnoş bir kedi değil gerekirse kaplandır. Aslanlarla gibi dik durmasını ve kavga etmesini bilir.
Felsefe, evrenin sonsuz bilgisine insanın sınırlı aklı ile kafa tutmasıdır der Sadık Usta. Kafa tutmayanlar olmazsa ilerleme olmaz. Gelişimin önü tıkanır. Korkmadan, aykırılığını sanatı ile, edebiyatı ile, müziği ile, inovasyonu ve aksiyonu ile ifade edenler yolu açar. Diğer türlü dön dolaş aynı mevzuları ve aynı kişileri konuşuruz. Biraz felsefe sosu dökerek ifade edecek olursam; insan bir aşıştır, ilerleyiştir, oluştur. Vicdanını öldürmüş, kafasını pirosfere gömmüş, mevcut düzenin çarpıklıklarından yükselen, çiçek böcek yazmaktan yorulmayan ya da Nietzsche’ce söylersek tepkisellikten öte hiçbir şey ortaya koyamayan, hınç psikolojisi ile sürekli ötekine vurmaya çalışan ve varlığını, zıddına borçlu adamlar bize hiçbir şey katamaz. Onlarla hiçbir şeyi aşamayız, hiçbir yere ilerleyemeyiz.