Hayatta kalmaya çalışmak…
İçinde bulunduğumuz ruh halini üç kelimeyle ifade etmek gerekirse "Hayatta kalmaya çalışıyoruz." Her sabah uyandığımızda gözümüz bilgisayar ekranında. Türkiye'de ve dünyada korona vaka sayısı ne kadar artıyor diye bakıyoruz.
Son bir ayda patlayan vaka sayısı salgından çıkışla ilgili iyimser bir tablo çizmeyi zorlaştırıyor. Salgının merkezi Çin'den Avrupa'ya ve İran'a kaymış durumda. Yaşlı nüfusun yüksek olduğu Avrupa'da kayıplar Asya ve Orta Doğu'ya göre çok daha yüksek.
Aşı veya ilaç yoluyla tedavinin dokuz aydan önce bulunmasının çok zor olduğu küresel bir salgınla karşı karşıyayız. Almanya ve İngiltere'de yapılan modellemeler hastalığın önümüzdeki üç dört sene içerisinde toplam nüfusun %50'sine yayılacağını iddia ediyor.
Yapılan tahminlere göre koronaya yakalananların %80-85'i tıbbi yardıma gerek duymadan hastalığı yenecek; %15-20'lik bir kesim tıbbi yardıma ihtiyaç hissedecek, %3-4'lük bir kesim (çoğunluğu 65 yaş üstü) yoğun bakıma ihtiyaç duyacak. Hastalığın yayılma hızının sağlık sisteminin kaldırabileceğinden çok daha yüksek seviyelere ulaşacağı öngörüsüyle ülkeler giderek seyahati sınırlayan, bireyleri yalnızlaştıran, sosyal mesafeyi artıran önlemlere baş vuruyor.
Kısa vadede tedavisi bulunamayacak bir hastalığa karşı en doğru savaş yayılma hızını azaltarak zaman kazanmak. Önümüzdeki bir kaç ayı kazasız belasız atlatabilirsek toplum olarak daha iyimser olmak için üç nedenimiz var.
(i) Havaların ısınmasıyla virüsün yayılma hızının yavaşlaması bekleniyor; (ii) bağışıklık sistemimizi güçlendirerek virüsle başa çıkma şansımızı artırabiliriz; (iii) sağlık sistemi salgın nedeniyle yoğun bakıma ihtiyaç duyacak kesime daha rahat hizmet verebilecek.
Hastalığın yayılmasını yavaşlatmak ve can kaybını azaltmak için uygulanan politikaların ekonomik maliyeti yüksek olacak. Seyahatin sınırlanması , insanların evden çalışması ve sosyal mesafenin artırılması kaçınılmaz olarak mart ayından itibaren ekonomide bir durgunluğa yol açacak.
Ulaştırma, turizm, konaklama, eğlence, perakende gibi hizmet sektörü alanlarından başlayarak neredeyse tüm sektörlere yayılan bir durgunlukla karşı karşıya kalacağız. En büyük ticaret ortaklarımız Avrupa ve Orta Doğu'nun korona salgını ve petrol şoku nedeniyle durgunluğa girmesi Türkiye'nin azalan iç talebi dış talep ile ikame etme şansını azaltacak.
Enerji fiyatlarındaki düşüş ve Ankara'nın açıkladığı tedbir paketi Türkiye'nin salgının yaratacağı ekonomik şoku bir nebze hafif atlatması için destek verebilir. Ancak gelir dağılımının bozukluğu gerek hastalıkla gerekse yarattığı ekonomik tahribatla mücadeleyi zorlaştırıyor. Enerji fiyatlarındaki şok düşüş nedeniyle Türkiye'nin enerji faturasında (doğal gaz dahil) yaklaşık 10 milyar dolarlık (milli gelirin %1,5'i) bir gerileme öngörüyoruz. Hane halkı ve şirketler kesiminin bu katkıyı enerji dışı harcamalarını artırmakta mı kullanacağı, yoksa tasarruf mu edeceğine göre büyüme ve borç dengesi belirlenecek.
Ankara'nın açıkladığı destek paketi korona salgının ekonomik maliyetinin azaltılması için yardımcı olacak. Paket bankaların genişletilmiş Kredi Garanti Fonu kapsamında şirketlere kredi vermeleri ve şirketlerin vergi teşviklerini almak için işten işçi çıkarmamaları üzerine kurulmuş. Dar gelirli kesime sınırlı boyutta bir nakit destek de veriliyor. Ankara'nın açıkladığı paketi doğru yönde atılmış gerekli adımlar olarak görüyoruz. Ama yeterli geleceğinden şüpheliyiz. Toplumsal mesafenin artırılması nedeniyle iç pazarda ve ihraç pazarlarındaki gerileme hizmet sektöründe ve küçük orta boy işletmelerde onarılması zor bir tahribat yapacak.
Türkiye'de istihdamın %70'inden fazlasını küçük orta boy işletmeler yaratıyor. Hizmet sektörü toplam istihdamın %55'ini karşılıyor. Bu iki kesimdeki daralma işsizliği artırarak geliri düşürerek yılın ikinci çeyreğimde sert bir daralmaya yol açabilir. Nakit bazlı desteğin sınırlı olduğu bir paketle daralan bir ekonomide yapabilecekleriniz sınırlı. Açıklanan paketi ekonomiye can suyu vermek için atılmış bir ilk adım olarak görüyor devamının zorunlu olarak geleceğine inanıyoruz. Çok uzatmadan toparlayalım. Birey olarak, aile olarak, ulus olarak, dünya olarak hayatta kalma mücadelesi verdiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu süreç varlık fiyatları üzerinde de kaçınılmaz olarak ağır tahribat yapıyor.
Finansal olarak 2020 yılının en büyük fırsatıyla karşı karşıya olabiliriz. Değerlemeler gerek gelişmiş ülkelerde gerekse gelişmiş ülkelerde büyük bir fırsat penceresiyle karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor. Ancak bu ortamda yatırımcı olarak birincil önceliğimiz hayatta kalmak olmalı. Sermayemizi katlayarak artırmaktan çok korumaya dayalı stratejiler izlemeliyiz.