Hayat pahalılığı ve akla takılan sorular
Enflasyon ve hayat pahalılığı çoğu kez birbiri yerine kullanılır. Oysa her ikisi ayrı ayrı şeyleri ifade eder.
Enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki artıştır. Fiyatlar genel seviyesinin düşmesine ise deflasyon denir. Bu da çoklukla dezenflasyonla karıştırılır.
Dezenflasyon fiyatlar genel seviyesindeki artışın yavaşlamasıdır. Yani 100 km hızla giderken ileride kırmızı ışığı görünce yavaş yavaş hızınızı düşürürsünüz. İşte bu hız düşüşüdür dezenflasyon. Araç yine gider ancak aracın hızı yavaşlar. Dezenflasyonda da fiyatlar genel düzeyi yine artar ancak artış hızı yavaşlamıştır.
Hayat pahalılığı ise kaynağını enflasyondan alır. Gelirin enflasyonla artan mal ve hizmet fiyatlarını yakalayamaması neticesinde hayatınızın yaşam maliyeti artar. Eskiden 200 TL ile bir market sepeti doldururken artık aynı 200 TL ile o sepetin yarısını alıyorsanız yaşam maliyetiniz artmış demektir. Ya da kendimce tanımlama ile aynı gelirinizle artık alamadığınız şeyler sizin yaşamınızdan kopan şeylerdir.
Hayat pahalılığını ortadan kaldırmanın yolu gelirinizin, en az, tükettiğiniz mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış oranı kadar artmasıdır. Eğer geliriniz artan mal ve hizmet fiyatlarından daha az artıyorsa işte o zaman hayatınızdaki bazı mal ve hizmetlerden fedakârlık etmeniz gerekir. Aksi durumda yaşam ağırlaşır. Yaşam yaşam olmaktan çıkar hayatta kalmaya dönüşür. Bitkisel hayattaki bir kişi nasıl yaşıyor sayılıyorsa, gerçek yaşamda onun yaşadığını simüle edersiniz.
Önce küçük ama mutluluk veren alışkanlıklar gider. Dışarıda yemek yiyorsanız bundan fedakârlık edersiniz. Eğer tiyatro ve sinemaya gidiyorsanız artık gidemez olursunuz. Eşe dosta özel günlerinde hediye almaktan, onları hatırlamaktan vazgeçersiniz. Canınızın çektiğini alamadığınız market, balıkçı, kasap dükkânı önünden geçmezsiniz bile. Her zaman alışveriş yaptığınız market artık pahalı hale geldiği için ucuzcu marketleri tercih edersiniz. Yaz tatilini akrabalarda, o da yoksa evde geçirmenin yollarını ararsınız. Deniz tatilini aklınızdan bile geçiremez olursunuz. Tek amaç hayatta kalmaktır artık.
Enflasyon o ülkede yaşayanlar için gerçekten bir zulümdür. O nedenle gelişmiş ekonomiler enflasyonu önemser, yükselmesine izin vermez. Gereken önlemleri alır.
Bütün bunları yazmama Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Çarşamba günü ‘MÜSİAD 2024 Yılı Değerlendirmesi 2025 Yılı Beklentileri" toplantısında yaptığı konuşma sebep oldu aslında.
Sayın Bakan özetle; ‘Reel sektör ve hane halkının enflasyon beklentilerinde program hedeflerine göre bir farklılık var, kısmen kredibiliteyi inşa ederek, kısmen sonuç alarak ve kısmen de daha iyi iletişim ve doğru politikalarla bu farkı azaltabiliriz.
Yeniden değerleme oranı şu, sonra da enflasyonun düşmesini bekliyorlar, deniyor, yeniden değerleme oranına tabii üç ürün hariç ki onu da bu oranda artırıyoruz, enflasyon sepetindeki payı yüzde 0,36.
Hayat pahalılığının en önemli birleşeni kiralar. Bunu konut arzını artırarak çözebiliriz.’ Dedi.
Her üç tespite de itirazım var. Hatta fazlasını da ekleyebilirim.
Reel sektör ve hane halkı enflasyon beklentilerindeki farkın programa göre yüksek olmasının en önemli sebeplerinden biri TÜİK. TÜİK’in yaptığı ölçümleme reel sektör ve hane halkını iknadan uzak. Nereden ve nasıl alındığı bilinmeyen fiyatlarla oluşturulan endekse olan güvensizlik herkesin kendi yaşadığı enflasyonu gerçek olarak kabul etmesi sonucunu doğuruyor. O nedenle bir kredibilite temini yapılacaksa buna TÜİK de dahil olmalıydı. Ancak hedeflerin tutturulması konusunda destek olarak görülmüş olmalı ki ne oraya dokunuldu ne de yargı kararına rağmen madde sepetini açıklamamasının önüne geçildi.
Yeniden değerleme oranına tabi üç ürün olduğu ve enflasyon sepetindeki payının 0,36 olduğu bir Excel gerçekliliği. Satış ekibinin sahaya çıkmadan oturduğu ofisten satış hedefinde bulunması gibi bir şey bu. Tamamen bir illüzyon. Oysa Yeniden Değerleme Oranı’nın sinyal etkisi var. Kamu bu oranda bir zam yapıyorsa, özel sektöre de aynı kapı açılmış oluyor. Kamunun hiçbir fedakârlıkta bulunmadığı izlenimini doğuruyor. Geniş kesimleri enflasyonla mücadele konusunda ikna etmek mümkün olmuyor.
Hayat pahalılığının en önemli etkenlerinden biri kira artış oranları. Bu doğru ancak onlarca kalemden sadece birisi. Kaldı ki kiracı ve kiralayan arasındaki denge de içinde bulunduğu hükümet tarafından ortadan kaldırıldı. Konu sadece konut arzı ile çözülemeyecek kadar derin. Mesela büyük şehirlerde konut arzı yüksek arsa maliyetlerine rağmen nasıl artırılacak? Ya da kamunun en önemli kurumlarını İstanbul gibi zaten kiraların yüksek olduğu bir yere toplamak hangi mantıkla izah edilebilir?
Kira artışlarındaki en büyük etkenlerden biri konut sahipliğinin ranta dönüşmüş olması. Mesela Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu rant için bir tedbiri var mı? Ya da hayat pahalılığını önlemek adına bir şeyler yapmak gerekiyorsa neden işçi, memur, işçi ve memur emeklisi resmi enflasyonun bile altında ücretlere mahkûm edildiler?
Bütün bunların yanında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ülkede mevcut ihale kanununu Avrupa müktesebatına uygun bir yapıya kavuşturma planı var mı? Ya da durup dururken Kuzey Marmara Otoyolu’nda garanti verilen araç sayısı artırılarak yüzde 65 (aslında belki de gerçek enflasyon kadar) bir zam yapılma ihtiyacı neden doğdu? Enflasyonla mücadele etmiyor muyduk biz?
Neden mesela Ticaret Bakanlığı alım gücüne olumlu katkı sağlayan yurt dışından verilen siparişleri üç beş platformun etkisinde kalarak neredeyse imkânsız hale getirdi?
Mümkün bir zamanda bunların cevaplarını da öğrenmek isteriz.