Hatırla lütfen; sen insansın
Dünya Ekonomik Forumu’nun, Küresel Danışmanlık firması Mc Kinsey’le ortak çalışması Küresel İş Birliği Raporu (Global Cooperation Barometer 2025) yayınlandı. Çalışma, anlayana insan olmayı hatırlatmış; insan kalmak için insanca yaşamak gerektiğini bağırmış.
Hepimiz aynı yere bakarız farklı şeyler görebiliriz, aynı müzik farklı fısıldar, kitaplar kişiye özel hikâyeler aktarır. Maharet herkese temelde aynı ana fikri vermesidir. İletişim adına sorunumuz tam da bu. Herkese aynı şeyi söylemediği gibi kimseye konuşmayan çalışmalarla dolu etrafımız. Raporlar, okurla arasına ne kadar mesafe koyarsa o kadar duygusuz, ne kadar steril olursa o kadar uzak, ne kadar teknik olursa o kadar anlaşılmaz oluyor. İçeriğe hiç dokunmadım, anlaşılır kıldım, o kadar.
Rapor, küresel iş birliği olmadığını, hizmet ticareti artmış olmasına karşın ürün-meta ticaretinin düşmüş olduğunu teşhis ediyor. Sermayenin gelişmiş ülkelere kaydığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz, hareketin yoğunlaştığı bu alanlarda küresel emisyonların rekora koştuğunu tahmin etmek zor değil, zaten rapor da ifade ediyor. Toplumsal sosyal hayatımızdan bir örnek; anne-çocuk ölümlerinde ilerleme var ama hangi coğrafyada olduğu belli değil. Savaş ve çatışma alanları dışında olmalı. Buralar anne ve çocuklarını yutuyor. Veriler ayrıca doğduğu yerde ömrünün geri kalanını geçiren şanslı kitlenin yakın gelecekte parmakla gösterileceğini söylüyor.
Bu çocuk bu karneyle kalır
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde Çin kaynaklı mal ticareti yüzde 5 gerilemiş. Doğrudan yabancı yatırım ve portföy yatırımları gibi diğer sermaye akışları çoğunlukla gelişmiş ekonomilere yoğunlaşmış. İş gücü göçü yüzde 4,1, yurt dışı işçi döviz havaleleri yüzde 2,5 artmış. Gelişmekte olan ülkelerin küresel imalat ihracat payı ve doğrudan yabancı yatırım payı gerilemiş. Yapay zekâ, dijital ticaret, siber güvenlik gibi alanlarda küresel kurumlar yetersiz kalmış. Ama bu alanlarda yarış almış başını gitmiş. Geriye korkutucu bir rekabet kalmış, allayıp pullayarak anlatılan veri güvenliği hiçe sayılmış.
İnovasyon ve teknolojide de umulanı bulamamışız. Yarı iletkenler ve veri güvenliği nedeniyle jeostratejik rekabet için teknoloji tedarik zincirlerinde kısıtlamalar oluşmuş. Patent ve Ar-Ge gibi sınır ötesi iş birliği alanlarında düşüş kaydedilmiş. Dijital ticaret ve yapay zekâ teknolojilerinde ortak kural bulunamamış, standart saptanamış. İklim ve doğal kaynaklar açısından duvara toslamışız, emisyonlar artmış. İklim finansmanı 2030 hedefleri için gerekenin 1/10 ile 1/5’i seviyesinde kalmış… Güneş paneli, rüzgâr türbini, batarya gibi düşük karbon teknolojiler ticaretinde yüzde 12’lik artış var. Deniz ve kara koruma alanları korumasız öyle ki, korunan deniz alanlarında 2023’te yüzde 1,3 azalma kaydedilmiş. Çözüm olarak sunulan iklim finansmanı asıl ihtiyaç duyulan gelişmekte olan ülkelerde açık vermekle kalmıyor, korumacılık, jeopolitik ayrışma yüzünden uygulanan ticari ve politik engeller iklim teknolojilerinin ölçeklenmesini de dağıtımını zorlaştırmış.
Ayaklar yere basmıyor
Mc Kinsey ve Dünya Ekonomik Forumu kendi dilinde anlatırken gerçek sahada başka bir düzen hüküm sürüyor. Kağıda dökülenlerle sokaktaki gerçekler birbirini tutmuyor.
İki güncel ve evrensel örnek vereceğim;
Tam 15 ay süren acımasız savaşın ardından, İsrail ve Hamas, İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını ve Gazze'deki çatışmaların durdurulmasını sağlayacak bir anlaşma üzerinde mutabık kaldıklarını açıkladı. İlk 6 haftada İsrail, Gazze'nin büyük bir bölümünden çekilecek aralarında hüküm giymiş toplu katliamcıların da bulunduğu yüzlerce Filistinli tutukluyu serbest bırakacak, buna karşılık Hamas da bazıları hayatta bazıları ölü 33 İsrailli rehineyi serbest bırakacak. Her şey plana uygun ilerlerse, Gazze'nin yeniden inşasını sağlayacak. Neden şimdi, neden daha önce olmadı? Giden Başkan Joe Biden ve Gelen Başkan Donald Trump'ın başarı hanelerinde gözüksün diye kotarıldığı belli. Neden çıktı bu savaş, neden bitti… İnsan olduğumuzu anımsatmak için olmasa gerek.
İkinci örneğim de en az bu kadar ironik. Dünyanın en zengin ve en güçlü “süper” ülkesi ABD yangına yenik düştü. Los Angeles kül oldu, dumanda boğuldu. Rüzgar o kadar şiddetliydi ki, söndürme çalışmaları yapılamadı, su kıtlığı yüzünden alevlerin önüne geçilemedi. Bunlar sonuç, neden iklim krizi ve insan olmayı her kademede hafife almak. Los Angeles’ın şimdi yangın kadar büyük bir tehlikesi var, plastik. Alevlerin, restoranları, işyerlerini, ev bloklarını yalayıp yutmasına anlam vermekte güçlük çektik değil mi, örneğin ağaçların kurtulduğu alanlarda yaşam blokları yok oldu. Binaların ahşap olduğu önce çatıların tutuştuğu söylendi. Fakiri zengini yüzlerce ev, ülkenin cafcaflı modern köşesinde plastik yığınıymış. Gelişmiş insanın hayatı plastik. Ev aksamında, eşyasında, yaşamımızın her yerinde senelerce doğadan gitmeyen plastikler olduğu için bunlar hızla ısınıp, kolay yandığı ve yayıldığı yetmezmiş gibi geriye bıraktıkları zehir, gelecek yıllarda havayı kirletmeye devam edecek. Nerede COP Konferansları, nerede gümrüklerde çevrilen sürdürülemez mallar, nerede standartlar…
Planlı fırsatçılık
Daha iyi bir gelecek için öneriler bölümünde dikkatimi çeken bir konsept oldu: “planlı fırsatçılık”. Rapor planlı fırsat peşinde koşmayı öneriyor. Ne dediğini anlayabiliyor muyum diye düşündüm. Fırsatçı olacaksan plansız nasıl olursun, planlı olacaksan fırsatçı nasıl olabilirsin. Fırsatı sisteme bağlamaktan mı söz ediyor? Her ne diyorsa, ne fırsat ne de plan peşinde olmadığımızı ortaya koyuyor…
Kaçırılan fırsattan söz edeyim yeri gelmişken; raporda küresel iş birliğinin önündeki temel sorunlardan birinin barış ve güvenlik olduğunun ifade edilmesine şaşırmak mümkün değil. Kendimizle başkasıyla doğayla barışmak ne bilmiyoruz, kendimizi güvensiz hissediyoruz. Ve dolayısıyla özellikle barış ve güvenlik alanında sert gerileme kaydetmişiz. Yine umutlu olunması gereken noktalar olduğu bu paragrafın sonuna eklenmiş. Mevcut ve gelecekteki iklim, ekonomik, teknolojik ve sağlık gibi krizlere çözüm için daha esnek, kapsayıcı ve hızlı iş birliği modellerine ihtiyaç duyulduğunu söylüyor. Özellikle yapay zekâ, iklim finansmanı, sağlık tehditleri ve çatışma bölgeleri konularında ivedi ve somut aksiyonlar olmazsa, SDG ya da Net Sıfır gibi küresel hedeflere ulaşmak hayal görünüyor.
Esen kalmak mümkün mü?
Neden mümkün değil diye kısaca anlatayım; gelişmekte olan ülkelerin aşı/ilaç erişiminde küresel sağlık fonlarına ulaşması zor. Sağlık göstergeleri kötüleştirebilir. 25 yıl içinde 60+ yaş nüfus iki katına çıkacak; uzun vadede iş birliği olmazsa sağlık sistemleri üzerinde yoğun bir baskı bekleniyor. Pandemiye rağmen küresel çapta salgın izleme ve önleme mekanizmaları güçlenmediği gibi önüne geçilen çocuk felci, kızamık, menenjit gibi temel hastalıklar yeniden sahnede. 2023’te çatışmaların sayısı ve şiddeti, yerinden edilmiş insan sayısı rekora koşmuş. Zorla yerinden edilen insanların sayısı 2023’te 118 milyonu, 2024’te 122 milyonu aşmış… Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yeni barış gücü operasyonu kararı çıkarmakta zorlanmış; 2013’ten bu yana ilk kez bu kadar az sayıda karar çıkmış. Siber saldırı sayıları 2020’den sonra kısmi iyileşmiş, ama savaş ve çatışma cephelerinde dijital müdahaleler yoğunlaşmaya devam etmiş. Çatışmaların sayısı çoğalıp süreleri uzamış. Barış operasyonları da ortak güvenlik mekanizmaları da yetersiz kalmış.
Ödev ve önceliklerimiz
Öncelikle işe yaramayan politikaları hızla terk etmeli, esnek iş birliği modellerine geçmeli… Birleşmiş Milletler gibi geniş katılımlı çok taraflı platformlar yerine bölgesel “dinamik, küçük ölçekli” koalisyonlara yönelmek fırsat olabilir…. Yerel-Küresel arasında dengesizlik olduğu kesin. Jeopolitik riskleri azaltmak için tedarik zincirlerinde birden fazla bölgeye yayılmış, yedekli üretim yapısı kurulması salık veriliyor. Barış ve güvenlik ya da iklim gibi konularda paylaşım gerek.
Hayli basit aslında… İnsan gibi yaşamayı neden zorlaştırıyoruz acaba?