“Hatay’ı ve depremden zarar gören illerimizi unutmayın, unutturmayın!”
Tarihçiler tarafından “medeniyetlerin beşiği” olarak adlandırılan ülkemiz, dünya tarihinin en önemli hazinelerini barındırıyor. Bu topraklarda İslâmiyet öncesi, adı bilinen 42 uygarlık yaşamış. Türkiye’deki Roma İmparatorluğu’ndan kalan eserler, İtalya’dakilerden daha fazla. Toplam 70 bin civarında tarihsel, kültürel, dinsel nokta var. Yeraltı ve yerüstü eski eser zenginliğini barındıran yerler, köylerimizin sayısından katbekat daha çok…
Bu kültür mirasımız eserlerin önemli bir kısmı fay hatlarına yakın bölgelerde yer alıyor. Şubat ayında bir değil üç kez büyük depremlerle sarsıldı fay hattı üzerindeki 11 şehrimiz (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa). Bölgede yaşayan 14 milyon insan bu üç depremden etkilendi, çok fazla can kaybı oldu, aralarında kültür mirasımız eserlerin de bulunduğu binlerce yapı yıkıldı. Enkaz altından kurtarılan canları sevinç gözyaşlarıyla karşıladık, hayatını kaybedenlere içimiz yandı… Bu süreçte 7’den 77’ye herkesin canla başla çalıştığına tanık olduk.
Acı görüntüleri gözyaşları içinde televizyonlarda seyrederken hayatımda ilk kez, yüksek tansiyon nedeniyle acile gittim. Gece yarısıydı genç hekim, “bugün aynı nedenle gelen beşinci hastasınız!” dedi.
Bu dehşetli ve yıkıcı depremlerin artçıları, maddi zararları ve ruhlarımızdaki yıkımları hâlâ sürüyor. Bense İstanbul’dayım ve orada olanları hâlâ içimde yaşıyor, anlamaya çalışıyorum.
Depremin üstünden altı ay geçti; başta Hatay, felaketi yaşayan kentlere gitmek, onları öne çıkaran özelliklerinden üçünü yerinde görmek istedim: Gastronomi, tarihsel kimlik ve kültürel birikim…. Ve anıların enkazların altında kaldığı Hatay’a doğru yola çıktım.
Bulunmaktan mutlu olduğum kentlerden biriydi Hatay, en büyük yıkımı aldı, en çok insanını kaybetti. Evet, Hatay tarih boyunca büyük depremlerle yok olmuş, yeniden yapılmış, her defasında “Anka Kuşu” gibi küllerinden tekrar doğmuştu. O anlatılanları sadece kitaplardan biliyordum. Bu seyahatimde yaşadım ve bugünkü Hatay’ı orada olmadan anlamanın, hissetmenin çok yetersiz olduğunu fark ettim. Kendimi, yoğun bakımdaki bir hastayı ziyaret etmiş gibi hissediyordum.
İşte bu kısa bir süre için de olsa yaşadığım Hatay’ı önümüzdeki günlerdeki yazılarımda deprem sonrası Hatay’ı gastronomisi, tarihsel kimliği, kültürel birikimleriyle anlatmaya çalışacağım…
Bu yazımda, ev sahipliğimizi yapan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş’la sohbetimi yansıtmak istiyorum. Lütfü Başkan’ın çok önemli, yazımın başlığına da aldığım bir mesajı var:
“Hatay’ı ve depremden zarar gören illerimizi unutmayın, unutturmayın.”
Başkan, sözlerine şöyle başladı:
“Hatay’ın her noktasında özellikle yedi ilçemizde Antakya, Defne, Kırıkhan, Samandağ, Hassa İskenderun ve Arsuz‘da büyük yıkımlar oldu. Resmi verilerle 23 bin 65 insanımızı kaybettik. Acil yıkılması gereken ve yıkılmış binaların enkazı kaldırıldı. Şu anda 49 binin üstünde ağır hasarlı binamızın yıkımı ve bertaraf edilmesi işleri gerçekleştiriliyor.”
Antakya’yı gezerken konuştuğum bir esnaf, “Hatay’ın yarısı öldü, yarısı göçtü!” demişti. Hatay’ın nüfusu son sayıma göre 1 milyon 600 bin civarındaymış. Gidenler dönerler mi? diye sordum Başkan’a:
“Yaklaşık 550 bin civarında Hatay’ın dışında insanımız var. Ancak, Hataylı dışarıda duramaz, gider ve döner. Burada dönmesini sağlayacak ortamı oluşturmak lazım. Bundan sonra Hatay’ı kurgularken daha sağlıklı, daha sağlam, daha uygar bir şehir statüsüne kavuşturmalıyız. Okul, işyeri, barınma sorunları hızla çözülmeli. Bunlar gerçekleştiğinde Hataylıların yüzde 90’ı geri dönecektir.”
Büyük bir dayanışma gerekiyor. Bugünkü durumu özetler misiniz?
“Bizimki, Hatay’da yaşanan sekizinci en büyük deprem. Bir daha aynı yanlışları yaparsak bundan sonraki ölümlü depremlerde tarih bizi affetmez. Çünkü şu anda teknoloji gelişmiş durumda ve bilim her şeyi öngörebiliyor…
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki deneyimli bir büyüğümüz. Bizi anlayacak pozisyonda, çünkü yıllarca belediye başkanlığı da yaptı. Bürokraside de siyasette de deneyimli. Biz, Sayın Özhaseki’yle bu problemi en az hasarla çözebileceğimize inanıyoruz. Çünkü bu konuda iktidar, muhalefet olmaktan çok Hatay’ın ve Türkiye’nin gerçekleri ve menfaatleri önemli. Türkiye’nin ve bu şehrin geleceğini ilgilendiren çok önemli bir konuda ortak kanaatle ortak hareket etmemiz gerektiğinin bilincini taşıyoruz. Ancak, Hatay’ın verdiği vergiye göre genel bütçeden aldığı payın çok düşük olduğunu belirtmeliyim. Bunun artırılması ve bu süreçte Hatay’a hissettirilmesi lâzım.
Hasar gören, yıkılan binaların üçte biri, hayatını kaybedenlerin ise yarısı buradan. Ona göre bize bir bütçe ayrılıp Hatay’ın ayağa kaldırılması için hükümetin destek vermesi, bakanımızın da bu desteğe önayak olması lâzım. Biz de buradan kendimize düşeni yapıyoruz ve işbirliğine de hazır olduğumuzu söyledik. Bu konu, siyaset üstü bu nedenle de öyle bir duruşla birlikte çözmemiz lâzım. Hem ekonomik hem proje hem eylem planı hem de buradaki sosyolojik ve psikolojik boyutu ele almalıyız.”
Şehri dolaşırken gördüm ki esnaf, tahsis edilen bir konteynerde veya bir çadırda veya bir seyyar satıcı arabasında işini yapmaya çalışıyor, “gitmedik ki dönelim” diyorlar, eski günlere dönmeye can atıyorlar. Başkan ne diyor?
“Esnafımız çok dirayetli. Müthiş dirayetli. Bu zor koşullarda esnaflığa devam ediyorlar. Bu bizim için çekici bir güç oluyor (itici demiyorum). Biz de hızla dokunabileceğimiz şeylere dokunup onları rahatlatmak istiyoruz. Ama süreç çok uzun, çok çetin, büyük bir mücadele ve azim gerektiriyor. Üstesinden geleceğimizi düşünüyoruz. Yavaş yavaş orta ve uzun vadeli işler yapmaya başlıyoruz. Ancak bir bütün olarak yaklaşırsak meselelere üstesinden gelebiliriz, söylediğim gibi öncelik siyaset olmamalı.”
İlk günlerde felaketi yaşayan diğer iller gibi Hatay’a da çok yardım geldiğini biliyorum. Lütfü Başkan devam ediyor:
“İnsanlığın ölmediğini gördük felaketi yaşadığımız ilk zamanlar. Ama bugünlerde artık deprem unutuluyor, insanlar başka meselelere daha çok odaklanıyor. Bu deprem, iki türlü unutulmaması gereken bir gerçek: Bir, bundan sonraki depremler için insanların ne yapması gerektiği ve ne yapılacağı istikametinde çalışmalar için; ikincisi bu kadar mağdur olan insanların tekrar ayağa kalkması için… Bunlar çok önemli. Deprem, hepimize ders olmalı.”
Önümüzdeki Pazartesi günü Yaşam Keyfi’nde Hatay’ı konuşmaya, hatırlatmaya devam edeceğim…