Hatay’dan Bursa’ya baktım…
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin organizasyonuyla geldiğimiz Nurdağı, Hassa ve Hatay’da yapılan çalışmaları yerinde görme fırsatı yakaladık. Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın refakat ettiği incelemelerde Bursa’nın bölgeye katkısının yadsınamayacak kadar büyük olduğunu gördük. Hayatı normalleştirmeye dönük çalışmalar yoğun şekilde devam ediyor.
İlk durağımız Nurdağı... Nüfus bakımından ölümlerin en çok olduğu 40 bin kişilik Nurdağı’nda her 10 kişiden birinin vefat ettiğini öğrendik koordinatör Vali Osman Bilgin’den. Depremin olduğu ilk gün Şırnak’tan Nurdağı’na gelen Vali Bilgin’in yaşanılan tüm zorluklar ve acılara rağmen çalışma azmini takdir etmemek haksızlık olur. Bursa Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin de bölgede hayatın normale dönmesi için verdiği uğraşı yerinde gözlemledik. İlçede hafriyat çalışmaları aralıksız sürüyor. Halk geceleri kurulan çadırlarda sabahlıyor. Konteyner kurulumları başlamış. İlçede 6 bin konteynere ihtiyaç var. Vali Bilgin, yardımların kesilmeden devam ettirilmesini ve özellikle nakdi yardımın tercih edilmesini dile getiriyor.
İlçeden Hassa’ya gitmek üzere ayrılıyoruz. Yol boyunca bölgeye has bir mimaride yapılan 2 katlı köy evlerinin de yerle bir olduğu dikkatimi çekti. Görülen o ki evler briketle yapılmış ve kolonlar çok zayıf. Tabliyeler evlerin üzerine çökmüş. Hemen tümünde yaşanan manzara aynı.
Hassa ilçesinde Yozgat Valisi Ziya Polat ve Bursa’nın Gürsu İlçesi Belediye Başkanı Mustafa Işık bizleri karşıladı. Hassa’da da durum içler acısı. Yıkılmayan bina kalmamış. İlçede kalanlar çadırlarda, tüm yiyecek ve diğer ihtiyaçlar Valilik koordinasyonunda sağlanıyor. Vali Polat, gönderilen yardımlara minnettar. Bölgenin unutulmadan yardımların devamının hayati önem taşıdığını vurguluyor. Hassa’dan Hatay’a hareket ediyoruz. Yol boyunca yıkılan binalar ve hafriyat çalışmaları…
Son durağımız Hatay. Burasının tarifi gerçekten zor. TV’lerden izlemekle yerinde görmek çok farklı. Bir şehir neredeyse tamamen harap olmuş. Sağlam bina kalmamış dersek yeridir. En büyük merkez ilçe Antakya yıkımın en fazla olduğu yer. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, araç muayene istasyonuna kurulan koordinasyon merkezinde karşılıyor bizi. Depremin hemen ardından Gaziantep’in İslâhiye ve Nurdağı ilçelerinde görevlendirilen, depremin sekizinci gününde ise büyük yıkımın yaşandığı Hatay’a çekilen Bursa Büyükşehir Belediyesi, bölgede yaraları sarmaya devam ediyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 600’ün üzerinde personel ve 300’e yakın araçla görev yaptığını öğreniyoruz Alinur Aktaş’tan. Birlikte kurulmakta olan konteyner kentleri geziyoruz. 3 ayrı bölgede 110 bin metrekare alana toplam 2500 konteynerlik yaşam alanı oluşturuluyor. Özellikle depremzedelerin çadırlardan konteyner kentlere bir an önce geçebilmesi için çalışmalara hız verildiğini gözlemliyoruz. Depremzedelerin günlük hayatlarını devam ettirebilmeleri amacıyla konteyner kentlerde sağlık ocağı, ibadethane, berber, çocuk oyun alanları, örgün eğitimi devam ettirebilecekleri çok amaçlı çadırlar, yemekhane ve çamaşırhane gibi sosyal yaşam alanları da oluşturuluyor. Başkan Aktaş, çalışmalara bizzat eşlik ediyor. Bütün konteynerlere Bursa isminin verildiğini görüyoruz. Bursa’nın hayırsever insanlarının adları buralarda yaşatılacak. Çilek Mobilya’nın 4 kişilik konteynerleri bölgeye ulaşmış ve kurulumları devam ediyor. Ramazan boyunca kurulacak çadırlarda halka iftar verilecek. Bu iftarlara Bursa’da kentsel dönüşüm planlanan bölgelerden muhtarlar aracılığıyla belirli sayıda vatandaş da getirerek bölgeyi yakından görmeleri sağlanacak. Başkan Aktaş, Bursa TSO’nun bin konteyner temini konusunda bulundukları taahhüttü yerine getirmemelerinden derin üzüntü duyduğunu da sözlerine ekledi. Hemen ekleyelim Bursa TSO’nun kampanya ile topladığı bin adet konteyneri Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın projesinde kullanacağını öğreniyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse nedenini bilmiyoruz ama önce Başkan Aktaş’a söz verilip ardından vazgeçilmesi Bursa adına şık olmamış!
700 bin nüfuslu Antakya ilçesinin Belediye Başkanı İzzettin Yılmaz’la ayaküstü sohbet etme fırsatı bulduk. İmkânı olanların ilçeyi terk ettiğini, yakınlarına ya da farklı illere gittiklerini belirtiyor. Nüfusu hayli azalan kentin normal hayata dönmesi için işyerlerinin bir an önce açılması gerektiğinin altını çiziyor.
Bölgede yıkımın büyüklüğü tüylerimizi ürpertiyor. TV’lerden izlemekle yerinde görmek o kadar farklı ki afetin boyutunu anlatmaya kelimeler yetmiyor. Ama şükür ki tüm Türkiye kenetlenmiş, seferber olmuş ve bölgenin bir an önce normalleşmesi için canhıraş bir şekilde çalışılıyor.
Kentlerde kalanlarla yaptığımız sohbetlerde isyan yok bir metanet var. Bu durumun iki nedeni olabilir. Birincisi yıkım öyle büyük ki suçlayacak birini bulamıyorsunuz. İkincisi bu afetin gerçekleşmesinde kendilerinin de payının olduğunu düşünmeleri, mahcubiyet.
Hatay’ı Bursa’ya çok benzettim. Tıpkı Bursa gibi bir yanı dağ bir yanı ova. Kent ovaya doğru kurularak büyümüş. Bursa’da da durum farklı sayılmaz. Bir yanımız Uludağ, diğer yanımız ova. Ve ovayı alabildiğine kullanıyoruz. Umarım sonumuz aynı olmaz.
Deprem kuşağında bulunan bir ülkede yaşıyoruz ama deprem gerçeğinin ne kadar farkındayız? Asıl soru bu bence. Naci Görür hocanın yaptığı ve 15 bin kişinin katıldığı bir anketten çıkan sonuçta da görüldüğü üzere deprem kuşağında bir ülkedeyiz ama deprem olacağına inanmıyoruz. İnanmadığımız için de tedbir almıyoruz. Yüzleştiğimiz gerçek bunun yansıması. O nedenle ki fay hatları belediyelerimizin aklına deprem sonrası geliyor. Bunu daha önce akıl etseler fay hatlarının geçtiği bölgeleri imara açmazlar. O nedenle ki müteahhitlerimiz hormonlu binalar yapıyorlar. O nedenle ki aç gözlü insanlarımız daha fazla kazanç uğruna binlerce insanın kanının ellerine bulaşması adına işyerleri değerli olsun fazla getiri sağlasın diye kolon kesebiliyorlar. O nedenle ki yapı denetim firmaları istihdam deposu haline getiriliyor. 1 ay önce iş başvurusu yaptığı ama o firmanın kalfasının bile sınavından geçemeyen yetersiz bir mühendis girdiği yapı denetim firmasında işe alınmadığı firmayı denetlemeye gelebiliyor. Biz de denetlemenin sağlıklı olduğunu varsayıyoruz. O nedenle ki belirli periyotlarla ülkemizde imar affı gündeme gelebiliyor. Listeyi uzatıp gidebiliriz. Tüm bu sorumsuzluklarımızın bedelini ise bugün yaklaşık 50 bin insanımız canıyla ödedi. Hepimiz sorumluyuz bu durumdan. Bundan sonra yapmamız gereken yaşadıklarımızdan son bir kez ders alıp bir daha yaşanmaması için gereken önlemleri almak olmalı. Deprem ölümleri kaderimiz olmamalı. Dünya döndüğü sürece depremlerin yaşanacağını aklımızdan çıkarmadan bilimin ışığında gereken tedbirleri alırsak acıları belki bu kadar büyük yaşamayız.