Hasır otu popülasyonu ile gelen mesaj
Deneyimli gazeteci dostlarımıza, ekonomi gazeteciliğindeki tüm birikimlerini yeni bir mecrada işlemek üzere çıktıkları yolculukta başarılar diliyorum. Her başlangıç yeni heyecanlara gebedir.
Biz de Dünya gazetesinde ayda bir çıkan yazılarımızı artık Nasıl Bir EKONOMİ gazetesinde sürdürerek, bu heyecana ortak olmaktan mutluluk duyuyoruz.
Antarktika’daki Güney Orkney Adaları’nda yapılan bir çalışmanın sonucuna göre, artan sıcaklıklar nedeniyle bu bölgede iki yapraklı hasır otu ve mercan otunun popülasyonu hızla artarken, adada bitkileri çiğneyerek beslenen kürklü fok sayısı ise azalıyor. Bilim adamları Antarktika’da bu bitki türlerini 1960 yılından bu yana inceliyor. Hasır otu 2009-2018 arasında, önceki 50 yıla oranla 5 kat daha hızlı yayılırken, mercan otundaki artış yaklaşık 10 katı buluyor. Bunun nedeni ise sıcaklık artışı. Bir canlı türünü çoğaltan doğa olayı, başka bir canlı türünü ise yok ediyor. Analizler, Antarktika’da çiçek açmasındaki değişiklikleri, kürklü fokların 1960'dan 2009'a kadar etkilediğini, 2009 ve 2018 arasındaki ana itici gücün ise sıcaklık artışı olduğunu gösterdi.
Bugün doğal yaşam ortamlarında kürklü fokların sayısını azaltan sıcaklık artışı kutuplardan yayılarak gezegenin genelinde bütün canlılar için yaşamı etkilemeye başladı. İnsanlık, bu konuda uzun zamandır çalmaya başlayan tehlike çanlarını duymamak için kulaklarını kapatmış olsa da, doğanın uyarıları her geçen yıl biraz daha ciddileşiyor.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), dünya genelinde yürüttüğü ‘Yok Oluşu Seçme’ kampanyası ile geri dönüşü olmayan noktaya gelinmeden herkesi iklim değişikliği ile mücadeleye çağırıyor. Kampanyanın tanıtım filminde türü yine bir iklim kriziyle yok olmuş bir dinozor BM Genel Kurulu’nda kürsüye çıkıyor ve insanlığı türünü kurtarması için iklim değişikliğini durduracak çözümler bulmaya davet ediyor. Videoda, ‘Bizi hiç olmazsa büyük bir göktaşı yok etti. Peki sizin mazeretiniz ne?” diyerek insanlığın, hükümetlerin fosil yakıtların kullanımını arttıran sübvanseleri durdurmaya zorlamasını istiyor.
Dünyada petrol, elektrikte kullanılan doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtlara sübvansiyon sağlamak amacıyla her yıl 423 milyar dolar harcanıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yakın zamanda yayınlanan verilere göre, çevreye verilen zararın maliyetleri dahil olmak üzere dolaylı maliyetler de eklendiğinde, sübvansiyonların tutarı neredeyse 6 trilyon dolara ulaşıyor. İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 73’ünden sorumlu olan enerji sektörü, iklim krizinin oluşmasında en büyük paya sahip. Fosil yakıtları sübvanse etmek için kullanılan bu devasa bütçe, CO2 emisyonlarının azaltılmasına katkıda bulunacak işlerde kullanılsa, kötü gidişatı durdurmak çok daha kolay olacaktır.
Ancak şunu da biliyoruz ki; gelinen nokta, gezegenimizi çöküşe götüren fosil enerji kaynaklarını azaltmaktan başka şans tanımıyor. BM’nin güncel IPCC raporu, yalnızca en iddialı iklim eyleminin uygulanması durumunda bile küresel ısınmanın ancak 1,5°C ile sınırlayabileceğini gösteriyor.
Bilim bize, iklim felaketinden kaçınmak için yapılması gerekenleri söylüyorken gidişata kayıtsız kalamayız. Çevreyi korumaya yönelik atılacak her adım, iklim krizinde kötü gidişatı en azından yavaşlatacaktır. Bunu sağlamak için bir yandan yenilenebilir enerji kullanımını arttırırken diğer yandan da iklim krizinin çevre üzerindeki baskısını azaltan ve doğanın kendisini iyileştirmesine yardımcı olacak dokunuşları hızla hayata geçirilmesi gerekiyor. Örneğin kirlenmiş nehirleri, denizleri ve havayı temizleyecek büyük ulusal ve uluslararası projelerin hayata geçirilmesi için ülkeler arasında işbirlikleri geliştirilmeli.
Enerji kullanımı ve üretimi iklim üzerinde devasa bir etkiye sahip. Bu nedenle enerjiyi tasarruflu tüketme kültürünü toplumlarda yerleştirecek eğitim politikaları ve teşvik uygulamalarının etkili şekilde uygulanması gerekiyor. Günümüzde en büyük enerji kaynağının aslında enerji tasarrufu ve verimliliği olduğu bilinciyle hareket ederek, ulaşımdan üretime, ısıtma ve soğutmadan yemek pişirmeye ve aydınlatmadan eğlenceye kadar hayıtımızın her alanında enerji tasarrufunu alışkanlık haline getirmek zorundayız.