Hangi enflasyon rakamına inanacağız?
Bu hafta içeride enflasyon verilerini karşıladık.
İstanbul Ticaret Odası’nın İstanbul enflasyonunu ölçen ‘Ücretliler Geçinme Endeksi’ne göre Haziran ayı enflasyonu yüzde 3,42 gerçekleşti. Böylece İTO’nun ölçtüğü enflasyon yıllıkta yüzde 82,14’e ulaştı.
Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) Tüketici Fiyat Endeksi Haziran ayında yüzde 4,27 gelirken, yıllık enflasyon yüzde 113,08’e ulaşmış oldu.
Resmi İstatistik verisi ise TÜİK tarafından açıklandı. TÜİK, medyan beklenti yüzde 2,2 iken, Haziran ayı enflasyonunu yüzde 1,64 olarak açıkladı. Yıllıkta ise yüzde 71,60’a ulaşıldı.
Açıklanan enflasyon verileri arasında bu kadar büyük fark olunca ve hele hele Merkez Bankasının yılsonu enflasyon tahmini olan yüzde 38’e ulaşmak için bundan sonra aylık enflasyonun ortalama 1,7 gelmesi gereken bir gerçeklikte, TÜİK’in tam da bu enflasyona yakın bir enflasyon açıklaması bakışları yine TÜİK üzerine çevirdi.
Uzun zamandan bu yana iş dünyasının İTO enflasyonunu daha gerçekçi bulduğu için ‘Ücretliler Geçinme Endeksi’ne daha fazla önem verdiğini ve dikkate aldığını görüyorduk.
Haziran ayı İTO ve TÜİK enflasyonu Haziran ayı gerçekleşmelerine baktığımızda;
İTO enflasyonunda bir önceki aya göre en dikkat çekici kalemlerin konut harcamalarında yüzde 8,01’lik, ulaştırma ve haberleşme harcamalarında yüzde 4,06’lik ve gıda harcamaları grubunda yüzde 2,66’lik artışlar olduğunu gördük.
TÜİK enflasyonunda bir önceki aya göre aynı kalemleri karşılaştırdığımızda konutta yüzde 3,79’luk artış, ulaştırmada yüzde -0,13’lük azalış, haberleşmede yüzde 2,54’lük artış ve gıda ve alkolsüz içeceklerde ise yüzde 1,78’lik artışın raporlandığına şahit olduk.
En dikkat çekici husus ulaştırmada görünen yüzde -0,13’lük azalış Elbette İTO İstanbul’un fiyat artışını ölçerken, TÜİK fiyat hareketlerini Türkiye’nin her yerinden alıyor ancak kalemler arasında bu kadar büyük farkların izaha tabii olduğu konusu da yadsınamaz. Kaldı ki giyim ve ayakkabı kısmını hiç dile getirmiyorum.
TÜİK ısrarla madde fiyatlarını açıklamadığı için kalem bazlı fiyat artışlarını görmek ve karşılaştırma yapma imkânımız artık yok. Eskiden TÜİK bölgesel enflasyonu da açıklardı. İstanbul’un tek başına bir bölge olarak ele alındığı bölgesel enflasyonda, İstanbul çoklukla diğer bölgelerle kıyaslandığında daha düşük enflasyona sahip oldurdu. TÜİK bölgesel enflasyonu da bizlere kapadığı için artık İstanbul enflasyonunu Türkiye geneliyle karşılaştırma imkânımız da kalmadı.
Ekonomi yönetimi göreve başladığında Yeni Hazine ve Maliye Bakanı bir önceki Hazine ve Maliye Bakanından görevi teslim alırken görev devir teslim töreninde yaptığı açıklamada "şeffaflık, öngörülebilirlik ve rasyonel zemine dönme" mesajları vermiş ve "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır" demişti.
Ülkenin İstatistik Kurumunun sağladığı veriler konusunda eğer kafalarda şüpheler oluşuyor ve toplum açıklanan rakamlara bir türlü ikna olmuyorsa bundan ilk rahatsızlık duyanın "şeffaflık, öngörülebilirlik ve rasyonel zemine dönme" nin mutlak bir zorunluluk olduğunu açıklayan ekonomi yönetimi olmalı.
Bu tartışmalardan ikincil derece rahatsız olanın da ‘Merkez Bankası Yönetimi’ olması gerekir.
Eğer tartışılan verilerle çalışıyorsanız, çok önem verdiğiniz modelin çıktısı da yanlış olur. Ölçemediğinizi yönetemezsiniz, bu temel bir kuraldır. O zaman politika faizini doğru yerde konumlandırmak da çok mümkün olmaz.
Nitekim 03.Temmuz.2024 tarihinde yayımlanan ‘Para Politikası Kurulu Toplantı Özeti’nde Merkez Bankası; ‘….daha yakın döneme ilişkin göstergelerle birlikte tüketim göstergelerine bir bütün olarak bakıldığında, talebin Enflasyon Raporunda öngörülen ölçüde yavaşlamıyor olabileceği değerlendirilmektedir…’ notunu düştü.
Talebin bir türlü yavaşlamıyor olmasının nedenlerinden biri de politika faizinin doğru yerde olmaması olabilir mi sorusu geliyor akıllara.
Merkez Bankamızın PPK metninde ‘Enflasyon Beklentileri’ni, enflasyonist baskıları doğru tutan unsurlardan biri olarak saymıştı. Eğer açıklanan verilere ilişkin toplumun genelinde soru işaretleri varsa ve güven zayıflamışsa, enflasyon beklentilerini kırabilmeniz mümkün değil. Bunu kıramadığınız takdirde de enflasyonla olan mücadeleyi kazanamazsınız.
İçeride enflasyon hesaplamasına yönelik yapılan eleştirilere neden hiç yabancı raporlarında rastlanmıyor diye kendi kendime sorduğumda aklıma hemen Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, Ticaret ve Kalkınma Güncellemesi Nisan 2024 Raporu geliyor.
Rapor ‘finansal piyasaların istikrarına öncelik vermenin gelişen ülke hükümetlerinde baskı yarattığını’ belirtmişti. Raporda benim en dikkati çeken husus, gelişen ülkelerde iklim değişikliği ve kalkınma gibi konuların zorlu konular olduğunu, daha fazla koordinasyon ve emek ile daha fazla mali kaynak gerektirdiğini, ancak bunların da bütçe açıklarına sebebiyet vermesi nedeniyle Uluslararası Finans Kurumları tarafından sıklıkla eleştiri konusu edildiğini, uluslararası kurumların finansal istikrara yönelik kararları desteklediklerini belirtmesi olmuştu.
O nedenle içeride bizlerin yaptığı eleştirileri yabancı kurumlardan beklemek bence yersiz. Anlaşıldığı kadarıyla uluslararası finansal kurumlar, yoksullukla mücadele, verilerin güvenilirliği yerine finansal piyasaların doğru işleyişi ve yüksek kazancın sürekli kılınması için finansal yapının sürdürülebilirliği ile çok daha fazla ilgili.
Hep söylediğim gibi, doğru iletişim doğruyu söylemekle olur.