Halit Kıvanç 96 yaşında

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK

Kütüphanemdeki kitaplarından birini “Sevgili Faruk Şüyün oğluma” diye imzalamıştı. O kadar yürekten sözcüklerdi ki, içimi sevinçle, gururla doldurmuştu. O dört sözcüğü bugün yeniden, yeniden okuyorum, dudaklarımdan “sizi ben de çok seviyorum, nice nice güzel senelere, iyi ki doğdunuz, iyi ki sizi tanıdım” sözcükleri dökülüyor.

Halit Kıvanç, 1955’ten bu yana 7’den yetmiş yediye milyonların tanıdığı, sevdiği bir isim. Geçtiğimiz günlerde 96 yaşına bastı. Yıllarca düzenlediğim “Ustalara Saygı” toplantılarının birçoğunda sunuculuğu üstlendiği, yalnız bırakmadığı için ben, özel olarak da ona çok şey borçluyum. Ne şanslıyım ki Türkân Şoray’dan Sunay Akın’a, Uğur Dündar’dan Müjdat Gezen’e birçok ustanın katıldığı görkemli bir “Halit Kıvanç’a Saygı gecesi de düzenleyebildim, Etiler Emek ve Şükran Ödülü’nü aldığı organizasyonu da gerçekleştirdim.

85. yaş gününden birkaç gün sonra yaptığım söyleşiye "öncelikle insanlara gerçekten değer veren bir kişiyle karşı karşıya olduğum için mutluyum" diye beni mahcup ederek başlamış ve şöyle devam etmişti:

"Çünkü bizde hayattayken, çalışırken, bir şeyler verirken varsın bazıları için! Bazıları içinse yokken de; şöyle de böyle de olsan varsın... Sen, geçmişteki ustalara bakıp onlara saygı geceleri yapılmasında ön ayak oluyorsun, öncü oluyorsun; ama birileri ilerisi için ümit veriyorlarsa onlara da yıldızlarının parlaması için yardımcısın. Yani yıldızları parlamış insanların peşlerinden haklı olarak koşuyorsun, ama eskilerin de vaktiyle yaptıklarını unutmuyorsun."

Ustalara Saygı toplantılarından söz ediyordu. Kütüphanemdeki kitaplarından birini “Sevgili Faruk Şüyün oğluma” diye imzalamıştı. O kadar yürekten sözcüklerdi ki, içimi sevinçle, gururla doldurmuştu. O dört sözcüğü bugün yeniden, yeniden okuyorum, dudaklarımdan “sizi ben de çok seviyorum, nice nice güzel senelere, iyi ki doğdunuz, iyi ki sizi tanıdım” sözcükleri dökülüyor.

“Halit Kıvanç bu yaşta yakınlarının 'yahu ayaklarını uzat şöyle... Giriyorsun odaya yine yazıyorsun, çalışıyorsun’ demelerine uyup dinlenmeli mi?” diye kendi kendine yöneltmişti söyleşimizin can alıcı sorusunu ve şöyle devam etmişti:

“Devamlı, her gün uyandığımda yeni bir şey düşünüyorum, onu yapmasam da… Şimdi ben, Allah’ıma bin şükür kitapların yazdığı bir 85’lik adam değilim. Yani kurallar, tıp bilmem ne diyor, omuzum ağrıyor, arkada bir şey var, bilmem ne zorlukları çekiyorum, gözümün biri zaten yarım görüyor falan, ama bütün bunlara rağmen her gün kalkıp bir genç gibi çalışıyorum.

Yani ilk iş olarak yaşımdan daha genç davranmayı sıkıntılı düşüncelerden kurtulmanın en güzel yolu olarak görüyorum. Çünkü eğer oturursan, çok rahat edersen, bu sefer, yahu bu rahatlık bitecek artık falan... Ne bileyim öbür günleri, kötü öbür günleri düşünmüyorum, düşünmemek için de çalışıyorum. Ya okuyorum ya yazıyorum ya bir şey…

Telefonla konuşmak diye bir fiil vardır. Şimdi bu değişti, telefonla yaşamak oldu. Yani tuvalette de telefonla konuşan var! Artık bunun nasıl bir ismi olacak, onu da bilen bilir!

Dünya çok değişti. Ben, olabildiğince gençlere ayak uydurmaya çalışıyorum. İnşallah arkamdan ‘Bak bizim ihtiyar şöyle’ demiyorlardır.

Çalar saat çıktığından beri çift saat kurarım ki bir sorun çıkar, bir şey olur, pili biter, ne olur ne olmaz. Bir prensibim daha vardır: Beklerim, ama asla bekletmem! Her yere erkenden giderim. Bu, biraz televizyonculuk, radyoculuktan gelmedir.

Radyo benim ilk göz ağrım ve televizyon gibi değil. Televizyon daha sonra, ama ee hâlâ yapabiliyor gibiyim, onun için o programları yapıyorum. Ne işin var denildiği zaman radyoda veya televizyondaki programlardan söz ediyorum. Yani benim yaşım için biraz garipsenen bir durum oluyor. Bunları yaptığım için biraz utanır gibiyim. Hani şöyle bir olay vardır: Çocuklar odada oynarken bir şey kırdılar mı hepsi birden ‘vallahi billahi ben yapmadım’ derler. Şimdi bende de öyle bir hava oluştu. Ben şimdi yarın ne yapacağım diye bakınca yaşımın gereği düşünmem gereken şeyleri daha az düşünüyorum ve onun için mutlu yaşıyorum...

Elbette insan kadere boyun eğiyor, ama ara sıra bir telefon geliyor, bir şey isteniyor, ben bir saat onunla uğraştım mı işte o sırada başka şeyleri düşünmüyorum. Onun için bütün yaşlılara söylüyorum ne şekilde olursa olsun bir meşgale, iki meşgale bulun. Ben meselâ hiçbir gece bulmaca çözmeden yatmam...”

Radyo ve televizyon sunucusu, gazeteci, eski maç spikeri. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 3 ay kadar hakimlik yaptı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazar ve yönetici olarak üst düzey görevlerde bulundu. 1953'te Alp Zirek ve Halit Talayer ile birlikte ilk günlük spor gazetesi Türkiye Spor'u çıkardı. Bir yıla yakın BBC de çalıştı. Olimpiyatlar ve büyük uluslararası karşılaşmalarda sunucu olarak görev aldı. Dünya kupasını televizyondan sunan ilk Türk spiker. 30'a yakın kitaba imza atan harika adam Halit Kıvanç’a çok güzel, sağlıklı seneler diliyorum…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hamburg izlenimleri 22 Kasım 2024
Benim Yalvaç’ım(*) 01 Kasım 2024