Haçlı Seferleri’nin önemi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Haçlı Seferleri’nde ilk dikkat çeken noktalardan birisi seferberliklerin boyutudur. 1182 Kerak Savaşı’nda Selahaddin Eyyubi 200.000 kişiye kumanda ediyordu. Henry VIII zamanında en kalabalık seferde İngiliz ordusu 40.000 kişiye ulaşmıştı. Elizabeth I zamanında da 20.000 kişiyi aşan bir İngiliz gücü olmamıştı ve muhafız alayı -yani has kraliyet ordusu- 12.000 kişiydi. Haçlı Seferleri sona erdiğinde, 1314 Bannockburn savaşında İskoçya bağımsızlığını kazanırken savaşan sayısı 16.000 İngiliz, 7000-9000 İskoç civarındaydı. Haçlı Seferleri muazzam sayıları ve kaynakları mobilize etmiş, ezoterik tarikatlar çığ gibi büyümüş, Grek Hıristiyanlığı, Latin hegemonyasına girmiş ve bir süre öyle kalmış (1204-1261) ve Arap-Müslüman dünyası bir süre sonra Haçlıların ne getirdiğini ne götürdüğünü anlayarak değişmiştir. Müslüman dünyada oluşan değişimler Haçlı Seferleri’nin doğrudan veya dolaylı etkisine bağlanabilir. Ancak bu değişimler çok da ilerletici yönde olmamıştır. Oysa Latin Hristiyanlığındaki dönüşüm çok kapsamlı ve ilerletici oldu.     

İlk Haçlı Seferi 1095-1099 arasındaydı ve Investiture krizinin üzerine geldi. Tek cümleyle papa mı krallar mı (dünyevi otorite) ağır basacak sorusudur. Bir diğer önemli nokta seferlerin –ki Ortadoğu’ya 8 tane- 200 yıl sürmesi ve farklı noktalarının çok olmasıdır. Hepsi Haçlı Seferi de olsa –sadece bir tanesi Papa’nın kutsamasına mazhar olamamıştı- farklar büyüktü. Sir Steven Runciman Haçlı Seferleri konusunda en klasik referans kitabının yazarıdır. Gerçek bir ansiklopedi olan bu kitap üç cilttir. Revizyonist Amerikan tarihçileri 9/11 sonrasında Haçlıları Ortadoğu’nun barışını bozan ve İslam dünyasını geriliğe iten proto-emperyalist bir “ilk günah” gibi sunarken, Runciman da seferlerin aslında mal, şan, açgözlülükten başka bir amacı olmadığı noktasına geliyor. Kilise bu görüşe hala karşı.  

Bir açıdan Haçlı seferleri Müslüman yayılmacılığına bir cevaptı. 8. yüzyıla gelindiğinde İslam orduları Filistin, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika ve İspanya’yı ele geçirmiş ve Fransa içlerine kadar ilerlemişti. Kalıcıdır: İspanya’da Reconquista sekiz yüzyıl sürmüştü. Sonraki yüzyıllarda Doğu Roma İmparatorluğu neredeyse Yunanistan ve Konstantiniyye’ye indirgenmiş, Anadolu kaybedilmişti. Kudüs’te Hıristiyan hâkimiyeti restore edilirken, Antakya, Trablus, Akka da Haçlıların eline geçmişti ki eski Hıristiyan dünyasının 2/3’ü oluyor. Seferler tam olarak bir cevap mıydı? Tam olarak değil. Çünkü Haçlılar Güney Fransa’da (Occitane) Cathar sapkınlığına, Kuzeyde Slavlara, Konstantiniyye’de Ortodokslara da yönelmişti, sadece Orta Doğu’ya değil. Eisenstein’ın filmindeki (Alexander Nevskiy, 1938) Töton şövalyeleri de “haçlıydı”. Ancak asıl hedef Kudüs idi.

Kudüs Krallığı önemlidir. 1099-1187 arasında Kudüs Haçlılar tarafından yönetildi. Buna rağmen Müslüman dünyasının cevap vermekte ne kadar geciktiği ve bunun nedenleri (bölünmüşlük, Şia, Hasan Sabbah, olayın vahametini anlayamamak, Anadolu Selçuklularını baş düşman olarak görmek vs.) Amin Maalouf tarafından hikaye ediliyor (Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, 2007, YKY). 1182 Kerak Kalesi kuşatması ve 1187 Hattin Savaşı Haçlıların gücünü önemli ölçüde kıran olaylar zincirinin halkalarıydı. Meşhur filmde (Kingdom of Heaven) gösterilen Kerak hakimi Raynald de Chatillon ve kral Guy de Lusignan, Balian of Ibelin ile birlikte kilit isimlerdi. Godfroi de Bouillon da öyleydi. Film bir sürü gerçek kişiden ve olaydan bahsederken hemen hepsini yanlış tanıtıyordu ama filmlerde işler böyle olabiliyor. 

İdeolojik açıdan bakarsak 1095 Clérmont Konsili sonrası Haçlılar kendilerini hacı olarak görüyorlardı. “Haçlı” terimi modern bir terimdir. İlk sefer başlarken kanonda henüz Purgatory (Araf) kavramı var olmadığı için “hacılar” doğrudan cennete gitmeyi umuyorlardı. Aslında pek de organize olmayan Birinci Haçlı Seferi en başarılısı oldu. 1144 yılında artık Araplar ve Kürtler cevap vermeye başlamıştı ve 1147-1149 arası ikinci Haçlı Seferi hezimete uğradı. 1187-1192 arası Arslan Yürekli Richard tarafından yönetilen sefer Kudüs geri alınmadan bitti. 1202-1204 seferiyse neredeyse Konstantiniyye’de durdu. Avrupa’dan gelen haçlılar (hacılar) Ortodoksları yağmaladılar. Araf’ı benimseyen ve Ordeal’i yasaklayan Innocent III bu Haçlı seferini zaten aforoz etmişti ve kınadı. İlginçtir, bu seferler sırasında Haçlılar Müslümanları Hıristiyan yapmak için çaba harcamadılar. Fransiskanların geç bir tarihte, Dördüncü sefer sonrası başlattıkları çabalar da işe yaramadı. Bu sırada Yahudilere yapılan katliamlar, en azından resmen, Papalık ve Saint-Bernard gibi sonradan azizlik mertebesine çıkarılan büyük din adamları tarafından kınandı.

 

  1. yüzyılda, yani İran ve Irak’ta nüfusun çoğunluğunun Müslüman hale gelmesinden az öncesine kadar, İslam uleması diğer dinlere inananlarla yapılan veya İslam inancı içinde rakip akımlar arasında mantığa dayanan tartışmaları destekliyordu. Böylece tek bir Ortodoksluk olmuyor, tek bir yorumun hâkim olmasına da engel olunuyordu. Ama bir başka faktör daha var: 1080 yılında hala mantık yoluyla ve tartışma sonucu Hıristiyan bir doktorun Müslüman oluşunu anlatan tarihçi –aynı tarihçi- 1174 yılında felsefe-mantık eğitimini Hıristiyan ve Yahudilerden almış bir Müslümanın Irak’tan sapkınlıkla suçlanarak sürüldüğünü bildiriyor. Dinler arası ikna yolunun kapandığı noktada mantığa ve rasyonel bilimlere ihtiyaç kalmadığı düşünülmüş olmalı. Müslümanlar arası tartışmaların dahi yöneticileri rahatsız edici hale geldiği dönem bu dönem ve tam da gerçekten önemli olan Haçlı Seferlerine –ilk üç sefer- denk düşüyor.

 

Ancak Avrupa çok hızlı değişti. 12. yüzyıldaki seferler sırasında Avrupa’da kitlesel halk-avam sofuluk akımları belirdi. Üniversiteler canlanırken, tarikatlar önem kazanırken –ki aynı zamanda savaşçı tarikatlardı çünkü Haçlı seferinde savaşmak hac vazifesiydi, Kilise kendi hukukunu evrenselleştirmeye çalışırken, Araf tartışması Araf kavramının zaferiyle biterken, realizm ve Aristoculuk (bazen İbn-i Rüşd versiyonuyla) hala güçlüyken, aynı zamanda Haçlı seferlerinin ortasına geliniyordu. 1271-1272’deki Dokuzuncu Sefer (son sefer) Ortadoğu’da Latin Hıristiyan varlığının sonu oldu.

1271-72 yıllarının Paris’te Tempier Mahkûmiyetleri öncesine rastladığını hatırlayalım. Aynı zamanda kutsanmamış Çobanların Seferi de 1251 yılına denk geliyor. Öte taraftan, Birinci Haçlı Seferine katılan Godfroi de Bouillon’un ciddi maddi fedakârlıkları göze almış olması ve bazı Haçlıların zaten Avrupa’da zengin topraklarının olması seferlerin önemli bir amacının maddi zenginlik olduğunu gözden kaçırtmamalı. Katılanların bir kısmı elbette zaten zengindi ve pek de değerli olmayan araziler için oralara kadar gitmiş olmaları düşük olasılıktır. Ama çoğunluk dinin, “hacılığın” (Haçlı) yanında şansını denemeye gitmişti denebilir. Seferlerin başarısız olması ve sonunda Müslüman dünyada birlik duygusu yaratmış olmaları mühimdir ama seferlerin Avrupa’ya dönük yüzü, politik amaçları ve Müslümanlarla temasın Latin Hristiyanlığı’nda bıraktığı kalıcı pozitif etkiler belki daha önemlidir. Sorbonne Üniversitesi’nin girişindeki felsefe kitapçısında 13. ve 14. yüzyıllar bölümlerine bakılırsa bu etkiyi inceleyen eserler bulmak mümkündür.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sınır ve piyasa 07 Ocak 2025