Ha asgari ücretlinin halayı, ha siyasilerin rekor şarkıları!
✔ Yine "İhracatta rekor" nutukları dinliyoruz. İthalat mı, onun dövizi bizden çıkmıyor herhalde!
✔Bir iktisat teorisini daha alt üst ettik! Paramız rekor düzeyde değer yitirdiği halde ithalatın ihracattan daha hızlı artmasını sağladık!
Giderinizin ne kadar arttığına bakmazsanız gelirinizdeki her artıştan müthiş bir mutluluk duyarsınız. Hakkınızdır da bu...
Ama ya gideriniz gelirinizden fazla artıyorsa...
Bu durumda “Gelirim (ihracatım) şu kadar arttı” diye halay çekmek, rekor nutukları atmak mı mantıklıdır, yoksa “Bu gelir-gider farkımı nasıl kapatacağım” diye kafa yormak mı gerekir?
Örneğin şu asgari ücret... Asgari ücret 5 bin 500 liraya yükseltildi diye halay çekenler ya anın sarhoşluğuyla giderlerindeki artışı unuttu ya da hesap yapmayı bilmiyor. Asgari ücrete yüzde 30 zam yapıldı ama bugün açıklanacak altı aylık enflasyon yüzde 40’tan az olmayacak gibi. Yani daha şimdiden bir fark var. Kaldı ki bu ücret yıl sonuna kadar sabit ve fiyatlar artmaya devam edecek. Ayrıca zamlı asgari ücret Türk-İş’in belirlediği açlık sınırına bile ulaşmıyor. Dahası var, bazı işçiler asgari ücret alıyor ama bu paranın bir kısmı daha sonra işverene geri dönmek kaydıyla. Bu uygulamayı beğenmeyene kapı orada!
Peki yıllar yılı ihracattaki her artış karşısında ithalatı unutmuş gibi yapıp rekor nutukları atanlara ne demeli?
Onlar öyle anın sarhoşluğunu da yaşamıyor üstelik. Gayet bilinçli bir şekilde yapıyorlar bunu.
İnanın ben bıktım artık!
Böylesine basit bir hesabın yapılamadığını varsayarak her ay “İhracat şu kadar arttı, bakın nereden nereye geldi, rekor üstüne rekor kırıyoruz” denilmesinden bıktım! İhracatla ithalatın farkına bakan, ticaret açığının hangi boyuta vardığını gören, ihracatın ithalata oranını hesaplayan herkes de sanırım benim durumumdadır.
“İhracatta rekor kırdık!”
İyi de ithalattaki durum ne?
Kem küm, enerji ithalatı falan filan!
Ama bakın Ticaret Bakanlığı bile tersini söylüyor, yani enerji ithalatı hariç de durum parlak değil. Haziran için söylenen şu:
“İhracatın ithalatı karşılama oranı 13.2 puan azalarak yüzde 74.1 oldu. Enerji verileri hariç tutulduğunda ihracatın ithalatı karşılama oranı 7.1 puan azalarak yüzde 93.4 olarak gerçekleşti.”
Ben bir not düşeyim, karşılama oranı enerji hariç tutulduğunda 7.1 puan azalıp yüzde 93.4’e indiğine göre, geçen yılki oran yüzde 100.4 düzeyindeymiş, yani ihracat, enerji dışı ithalatın üstündeymiş. Şimdi bu mu başarı hikayesi!
Açık nereden nereye geldi...
İlk altı ayda 51.3 milyar dolar ticaret açığı verildi. Geçen yılki açık yalnızca 21.2 milyar dolardı.
Son on yılın verilerine bakıyoruz daha önce altı ayda bu düzeyde bir açık verilmemiş.
Hadi bir kez daha soralım; bu mu başarı hikayesi?
Hele hele aylık bazda yıllıklandırılmış ticaret açığı var ki nereden nereye gelindiğini ve gidilmekte olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koyuyor...
Geçen yılın ekim ayı, yıllık dış ticaret açığı 43.5 milyar dolar. Ekim itibarıyla son bir yılda verilen açık...
Ya şimdi durum ne, hazirandaki yıllık açık yani; tam 76.3 milyar dolar.
Bir iktisat teorisi daha alt üst!
İktisat teorisine göre genelde bir ülkenin ulusal parası değer yitirirse ihracatı artar, ithalatı azalır.
Biz bu teoriyi de alt üst etme başarısı gösterdik!
Paramız değer yitiriyor mu, hem de nasıl! Döviz son bir yılda yüzde 100 dolayında arttı, yani TL yüzde 50 kadar değer yitirdi.
Bu durumun ihracatı ithalattan daha fazla artırması beklenir, böyle olması gerekir, değil mi... Ne gezer!
Geçen yıl ekimde 215 milyar dolar olan yıllıklandırılmış ihracat haziranda 246 milyara çıktı. Artış yüzde 14.
Aynı aylar itibarıyla ithalat ise 259 milyardan 323 milyara yükseldi. Artış yüzde 25!
İktisatçılar şimdi harıl harıl yeni baskılar için iktisat kitaplarında değişiklik yapıyorlardır!