Güveni yaratan, geliştiren ve sürdüren ilkeli yönetişimdir
Dünkü yazımızda, toplumun dirlik ve düzenini koruyan, girişimciliği ve yatırımları özendiren ve güven altına alan 4 temel ilkeye değinildi. Bugünkü yazımızda da, istikrar yaratılmasına katkı yapacak diğer reform bileşenlerini paylaşacağız:
Devletin “inanç ve düşüncelere eşit mesafede”duracağı inancı.
Düşünce sistemleri insanların varoluşundan gelir; öğrenmeyle zenginleşir; yaşamın ihtiyaçlarından beslenir. İnanç sistemleri ise öğretilir. Düşünce sistemleri varsayımlarla üretilen zihni modellere göre değişir; inanç sistemleri mutlaktır. Düşünce özgürlüğü ile inanç özgürlüğü arasında tutarlı dengeler kurma yetkinliği olmadan iyi yönetişim olmaz. İyi yönetişim olmadan da maddi ve kültürel zenginlik üretilemez; refah oluşturulamaz, insanın yaşamına çeşitlilik ve zenginlik katılamaz. Etkin ve iyi yönetişim, inanç ve düşünceye eşit mesafede durabilmektir; böylesi bir duruş, güveni besleyecek ve geliştirecek ortam ve iklimin yaratılmasının adımlarından biridir. Reform düzenlemelerinde düşünce inanç özgürlüğünü dengeleyen önlemlere yer verilmesi gerekir.
Kolektif kaynak harcamalarının “fizibilitelere” dayalı ve “fayda/ maliyet analizine” göre yapıldığı inancının yaygınlık ve derinliği
Kaynakları yönlendirirken iki yol vardır : Biri, aşırı pragmatik popülizm. Diğeri analitik, tahmin ve uygulama disiplini. Disiplinin de iki araç kullanır: Fizibilitelere dayalı projelendirme ya da fayda/ maliyet analizlerine dayanarak projeleri hayata taşıma.
İster kamu, isterse özel kesim yapsın, analitik ve tahmin , öngörme ve önlem alma, geri-bildirim döngüleriyle gözetim ve denetim yapabilme belirleyicidir. Fizibilite değerlerine bakarak, hedeflenen ile ulaşılan sonuçları karşılaştırabilir; algı saptırmasına fırsat vermemiş oluruz.
Fizibilite ve fayda/maliyet analizi, geri-bildirimler ve şeffaf ortamlarda hesap verebilirlik ve güven yaratmanın bir başka önemli boyutudur. Hukuk ve ekonomide toplumun dirlik ve düzenini artıracak düzenlemeler yapılacaksa, plan disiplinine uymayı ilke ve kurallara bağlamamız gerekir.
Kolektif kararların “katılımcı ve kapsayıcı anlayışla verildiği” düşüncesinin toplumsallaştırılması
Siyaset, bilinçli bir insan eylemidir; ağlar ve örgütler içerisinde insanların etkileşimi ve ortaklaşa eylemleri tarafından yönlendirilir. Etkileşim, işbirliklerini ve rekabeti de kapsar. Etkileşimin olgunluğu ve verimliliği, toplum enerjisini etkin kullanmayı gerektiri...Toplum enerjisi katılımcı ve kapsayıcı kurumsal ilişkilerden beslenir, büyür ve olgunlaşır. Asıl önemlisi katılımcı ve kapsayıcısı kurumsal işleyiştir.
Tarihsel bütün olumsuzlukların temelinde yer alan açgözlülük ve sorumsuzluğu denetleyen yapıların işletilmemesi vardır. Aklı bir inanca, ideolojiye, önyargıya, ezbere emanet eden eğilimlere fırsat verilmemeli. Kaynakların sonsuz olmadığı bilinci yükseltilmelidir. Farklı seçimleri olan ve gelecek inşa etme iddiası olan liderlere ihtiyaç vardır. Sloganları ciddi fikirlerin yerine koymaktan sakınmak gerekir. Yönetenlerin kibir ve üstünlük inancına kendilerini kaptırmamaları bir başka etkendir. Takdir edilme ve şöhret çılgını yöneticiler fırsat alanı bulamamalıdır. Kuvvetler ayrılığının işlerliği üzerine gölge düşmemelidir. Dünya genelindeki eğilimlerle kendi olanak ve kısıtlarımız arasında denge kurarak istikrar yaratmak istiyorsak, reform düzenlemeleri belirtilen bileşenleri de dikkate almalıdır.
İyi yönetişim “ Mehmet’in çıkarları ile Memleketin çıkarlarını dengelemektir”.
İnsan ömrü sonlu ve kısadır. Uzasa bile otuz altı gün bile değildir. İnsanın bencil genleri bu kısa ömrüne çok şey sığdırmaya zorlar.
İnsanın tek başına yaşayan bir varlık olmaması nedeniyle toplumsal kimliği devreye girer: Canını ve neslini koruma odaklı ekolojik uyum bilinci, bilincin ilk düzlemidir. İkinci düzlem, toplumsal yaşamın gereklerini yerine getirebilme becerisidir. En üst düzlem ise analitik rolünü yerine getirmek, varsayımlarla zihni model oluşturarak tahmin yapmak ve beklentilere göre uygulamaya geçecek mekanizmaları inşa etmektir.
Bireyin ömrü kısa ve sonlu, bireylerin oluşturduğu farklı bir yapı olan toplumun ömrü ise çok daha uzundur. Bu nedenle, bireyin çıkarları ile toplumun çıkarları her zaman örtüşmez. İyi yönetici, birey ile toplumun çıkarlarını dengeleyebilendir. Bir özdeyiş, ”Kötü politikacı bir sonraki seçimi, devlet adamı bir sonraki nesli düşünür” der.
İyi yönetişim “Mehmet’le memleketin yararlarını dengeleyebilendir.” Reformlar, iyi yönetişimin önünü açan düzenlemeleri de kapsamalıdır.
Ödünsüz “öngörme ve önlem alma” ile “gözetim ve denetim” disiplinine uyma
Bir yerde, Madrit’teki Güzel Sanatlar Okulu’ nun kapısında “Çalışmak enayiliktir!” yazdığını okudum. Gerekçesi de şu: İnsanın esas görevi yaratıcılıktır.
İnsanın varoluşunu yaratıcılık potansiyeli kadar, bencil genlerinin yönlendirici etkileri de unutulmamalı. Kuşkusuz bağlantı ustalığı, iletişim ve etkileşim becerisi, işbirlikleri yapabilmesi, özverisi, diğerkamlığı, empati yapabilmesi gibi erdemleri de varoluşunun yansımalarıdır.
İnsanın toplumsal kimliğinde, maddi ve sezgisel iletişimi ve etkileşimini güçlendirmek, güveni artırmak için iki disiplin önemli: Öngörme ve önlem alma... Gözetim ve denetim disiplini.
Olgunlaşmamış demokrasilerde boşluklardan biri, piyasanın hukuk sisteki dışında başıboşluk gibi algılanmasıdır. Piyasa ciddi bir hukuk sisteminin gözetim ve denetiminde var olabilen sistemdir.
Uygulamaları bağımsız kurumların gözetlemesi ve denetlemesi kaynakları verimli kullanmanın gerek şartıdır. Geri-bildirim döngüleri ile belirlenen sapmaları düzeltilerek ilerlemek bilinen en sağlıklı gelişme yoludur.
Kolektif kaynakların harcanmasını gözeten ve denetleyen kurumların “rasyonel otorite” olarak algılanmaları gerekir. Sayıştay ve toplum adına gözetim-denetim yapan kurumların seçimle iş başına gelen yürütme erkinin kısa dönemli çıkarlarına karşı korunması, tıpkı hakim bağımsızlığı gibi haklara, yetkilere ve sorumluluklara sahip olmaları, dolaylı vergilerin yarattığı haksızlığın giderilmesi reform düzenlemelerinin özünü oluşturmalıdır. Veri üretmenin temel girdi haline geldiği günümüzde, TÜİK gibi veri üreten kurumlar yeniden düzenlenmeli, ürettikleri verinin sorumluluklarını da üzerine almalı, yanlış yönlendirmelere karşı hesap verebilir olmaları sağlanmalıdır.
YARIN: “Uyum yeteneği sürdürülebilir gelişmenin gerek şartıdır”