GOÜ gibi davranmak
Bu köşedeki son iki yazının içerisinde bir şekilde “klasikler” üzerinden ilerlemeye uygun bir sohbet ortamı oluştu. Maalesef gidişatta farklılık yok; bu yazı için de “klasikler” temelli yaklaşmaktan başka bir şansımız kalabilmiş değil. Bir farklılıkla; bu kez gelişmekte olan ülkeleri hatırlayıp gelişmiş sınıfa doğru yaklaşmaya çalışacağız.
Enteresan günler, aylar, dönemlerden geçmeye tüm hızımızla devam ediyoruz. Öncelikle yoğun gündem arasında kaybolmasını engellemek için Fed’i ve açtığı müthiş sıkılaşma kapısını hatırlayalım. İnanılmaz bir hız ve belirsizlik patikasında finansal koşullar dünyanın hemen hemen her noktasında sıkılaşma yolunda ilerliyor. Yüzde 99.9’luk kesimdeki sıkılaşma isteği ve yüksek ivme kendi kendini besleyen tatsız bir döngü olarak artık farklı bir faza geçme çabası içerisinde. Bu konudaki düşüncelerimiz açısından giriş kısmını bir önceki yazıda yapmıştık. O nedenle konunun dağılmasını engellemek için detaylandırmaktan kaçınacağım. Ancak, ABD’den Euro Bölgesi, Asya ve Latin Amerika’ya uzanan sıkılaşma dalgasını göz ardı etmek pek akıl işi değil. Döngünün en tatsız kısmı da burası; bir zamanlar ihtiyacınız olan tek şey sıkılaşma eğiliminin içerisinde yer almak olarak şekillenirken, artık ortaya çıkan, nispeten koşulların getirdiği makro belirsizlik ortamını da ama öyle ama böyle azaltmaya çalışmanız, mümkünse de ortadan kaldırmanız gerekiyor. Burada pek bir lüksünüz de yok. Aksini düşünseniz de yok, düşünmeseniz de yok. Durum bu.
Gelelim yazının başlık kısmındaki temaya. Yine bu köşede beş yılı aşkın süredir birçok kez farklı konular üzerinden gelişmekte olan ülkelerdeki iletişim problemlerine ve kurumsallaşmak noktasındaki inatlaşmaya değinmeye çalışmıştık. Gün geçmiyor ki o cepheden yeni bir patlak ortaya çıkmasın. Derken, bu kez farklılık söz konusu. İçerisinde bulunduğumuz “bir garip düzenin” en zor kısmı da burası oluyor; gelişmişler, gelişmekte olanlar çerçevesinde hareket etmeye başlayınca bizlerin de, yatırımcı kesiminin de ve hatta gelişmiş ülkelerdeki her kesimin de etki-tepki mekanizması çalışmaz hale geliyor. Bir nevi kilitleniyor. Neden? Böyle işlerin 90’lı yıllarda kaldığı, 2000’ler ile birlikte açılan yeni dünya penceresinin akıl çerçevesinde davranmaktan, kurumsallıktan uzaklaşmaktan yana bir ortamı artık imkansız kıldığını düşündüğümüzden.
Geride kalan haftada neredeyse her gün İngiltere’yi konuştuk. Yönetimin değişmesini takiben yeni başbakan ve ekibinin getireceğini açıkladığı geniş çaplı vergi indirimi paketi başta İngiltere olmak üzere dünyanın her noktasını huzursuz etmeye yetti de arttı bile. Neden? Hali hazırda BOE ülke sınırlarındaki enflasyon ortamı ve Fed’i takiben para politikasında sıkılaşma süreci içerisinde ilerlemekte. Ancak, kuruluşu 1694’e dek uzanan, iletişim çerçevesi ders olarak okutulan ve örnek gösterilen BOE açısından bu sıkılaşma sürecinin iletişimi pek başarılı olamadı. Büyümedeki zayıflığın yanında enflasyondaki hızlı yükselişin devam etmesi politikadaki iletişimin de sıkışmasına, tıpkı bu tarz örnekleri kendi tarihlerini süsleyen gelişmekte olan ülkeler vari davranışlar gözlenmeye başlandı. Yanlış anlaşılma olmasın; konuştuğumuz kurum BOE’dir, hatası ve doğrusuyla yine de ilk üçte verilen örneklerden birisidir.
Para politikasının geldiği noktaya son negatif katkıyı kamu maliyesine dair endişeler sağladı. Vergi indirimlerinin artan enflasyon ve borçlanma maliyetleri ortamında bütçe açığı üzerindeki gerginliği artırması, bardaktaki son damla olurken, GBP’nin günlük bazdaki sert değer kayıpları, tahvil faizlerindeki yükselişlerin kendi ihraç tarihleri içerisinde görülmemiş seviyelerde oluşması ve son olarak da BOE’nin ara toplantı yapacağına dair yüksek spekülasyon içerisine düştüğümüz hayretin seviyesini fazlasıyla yukarı çekti. Bitti mi? Elbette hayır. Volatilitedeki artış öylesine öngörülemez koşullar sağladı ki faizin arttığı ortamda kısa süreli de olsa BOE yeniden tahvil alımlarına dönüş yapmak zorunda kaldığını açıkladı.
Nedir? Gelişmekte olan ülkelerde deneyimlediğimiz negatif akışlar gelişmiş kesimde karşımıza çıktığında etki-tepki mekanizması pek de farklı olmuyor. Portföy akımları aynı şekilde terse dönüyor, varlık grupları satış baskısı altında kalıyor, para birimi değer kaybediyor ve merkez bankasını sıkıştırmaya yönelik fiyatlama istekleri stresin olabildiğince yüksek kalmasına zemin hazırlıyor. Yine nedir? Siyasilerin bir garip tercihleri risk primindeki artışı yukarı çekerken, merkez bankalarını da arzu etmedikleri noktaya bir anda getiriveriyor. Bugün swap piyasalarındaki fiyatlamalar BOE için politika faizini Kasım toplantısı için yüzde 2.25’ten yüzde 3.60-65 bandına, Mayıs 2023’te ise yüzde 6’ya yakınsatıyor. Oysaki çok değil 1 hafta önce Kasım toplantısına yönelik beklenti sadece +75bp olarak şekilleniyordu. Tek başına şu değişim dahi hayretler içerisinde kalmak için yeter de artar bile.