Gölge TÜİK
LEVENT ALKAN
Bilimde elde edilen gelişmeleri gecikmesiz takip için TÜİK, 2000 öncesinden başlayan bir çaba içindeydi. İlk küresel lige açılma 1993 yılında TÜİK-Eurostat işbirliği ile başlamış, 1999’daki Helsinki Zirvesi ile devam etmişti. Avrupa ile istatistiki uyum yolculuğu 2006’daki müktesebat örtüştürme adımıyla vites yükseltmiştir. 2015-2024 dönemindeyse TÜİK’in özerkliğinin en çok tartışmaya açıldığı yıllar olmuştur. TÜİK bugün Avrupa Birliği ülkeleri ile birlikte anılmamaktadır. Daha çok Çin, Arjantin ile karşılaştırıldığına tanık oluyoruz.
İstanbul’u küresel finans merkezi yapmak için çıktığımız yol, bizi 2,5 milyon (belediyelerin öngörüleriyle) kaçak geçici sığının olduğu bir yere ulaştırmıştır. Ekonomimizde fark yaratacağı düşünülen Karadeniz gazı, Kandil petrolü de bir sonuca ulaşamayınca, ışık hızıyla dış kaynak arayışını başlattık. Temmuza gelindiğinde akmasa da damlayan yabancı sermaye girişi kaydedebildik. Doğrudan yatırımın CHS'de gelemeyeceği anlaşıldığında ibre sıcak paraya döndü. Çok geçmeden faizler %53’e kadar yükseldi. Buna rağmen negatif faiz oranı çünkü enflasyon çok daha yüksekti. Vatandaşına eksi tasarruf geliri sunarken, 350-750 arası ülke riskiyle yabancı dış kaynakla fon alınması analitik bir bakış değildi elbette. Fransız çiftçisine sağladığı katkılardan ötürü Fransa’da ödül alan tarım bakanı unutmamak lazım. TL’yi cazip kılmanın yolu pozitif reel faiz, hisse senedine talep yaratabilme in kökeni de SPK'dır. Denge denetim faaliyetlerinden piyasa yapıcılıktan halka arzlara dek geniş bir perspektifle de hisse senedi yatırımına olan güveni tesis edebilmek mümkün olacaktır. Yatırımcı güvenmiyorsa arayışı bitmez. Altın faiz geliri olmasa da oksidasyona uğramadan kuşaklar boyu saklanabiliyor olması, başta merkez bankaları olmak üzere tüm yatırımcıların ilgisini çekmeye devam edecek gibi görünüyor. Altı ayın sonunda sıra ücretli kesimin maaş artışlarına gelince, TÜİK enflasyonu kimseyi hoşnut etmedi. Memnuniyetsizliğin bedeli gayet açıktı: Köprü ücretleri, benzin, mazot, noter masrafları, vergi trafik cezaları gibi sıradan vatandaşa doğrudan gider yükü bindiren kalemler, TÜİK enflasyonunun en az iki katı artmıştı. Ücretlinin artışıysa bunların yanında çok sönük kalmıştı.
Toplumun tüm kesimlerini etkisi altına alan enflasyon rakamları, yine toplumun ilgili tüm kesimlerini memnun edecek açıklıkta ve şeffaflıkla duyurulmalıdır. Emekçilerin yaşamlarında gereksinim duydukları ürünleri ayrı bir sepet olarak inceleyip düzenli olarak yayınlamak, çok mantıklı geliyor. Mesela sendikalar emekçi kesimin harcamalarını dikkate alan spesifik bir endeks istemektedir. TCMB için takip edilen ”ı endeksi”, “h endeksi” para politikasının fiyat istikrarı hedefi için gereklidir. Benzer şekilde, sivil toplum kuruluşları da üyelerine nasıl bir enflasyon canavarıyla karşı karşıya olduklarını anlatmaları için böyle bir endekse gereksinim duyuyorlar. Yani bizim anlayacağımız, TÜİK TCMB yi fiyat istikrarı hedefinde muhatap kabul ederken, sendikaları görmezden gelmiş oluyor. Halktan kopuyor.
TBMM, Sayıştay, Danıştay, İstanbul sözleşmesi, fikir özgürlüğü, bağımsız basın, adil yargı gibi en temel başlıkların içi boşaltıldıkça, TÜİK de bundan payını alıyor.
Ne makroekonomi ne mikroekonomi ne de finans, doğaları gereği boşluk kabul etmez. Mesela finansal ürün fiyatlarının yanlış hesaplanması arbitraj gelirine dönüşür. Açık anında kapatılır. Bir asimetri de reel sektörde yaşanıyor. Bugünlerde çölde vaha bulmuş bedevi kadar sevindiğimiz Çinlilerin doğrudan elektrikli araç yatırımı; fabrikasını Manisa’da inşaa edecek bu küresel oyuncunun girişiminde kulağımıza kar suyu kaçıran gelişmeler var. BYD’ye 2 yıl içinde cari açığı hortlatacak yatırım teşviki sağlandığı öne sürülüyor. Doğrudan yabancı sermaye gelsin de nasıl gelirse gelsin anlayışı çok taviz verdirmiş görünüyor. Bu gidişle BYD 2 yıl içinde Türkiye’de lider olacaktır. Bunu da elektrikli araç üretmeyip vergisiz ithal otomobillerle sağlayınca içerdeki TOGG un ölüm fermanı verilmiş oluyor. Buna kurumsal finansman literatüründe düşmanca ele geçirme (hostile takeover) deniliyor. %100 yerli üretim hayalleri gördüğümüz TOGG, bir seçim yatırımı olarak Turk ekonomi tarihine girmesi çok üzücü olacak.
Gelelim bizim konumuz gerçek enflasyonun altında tespit edilen ücret artışlarına: Ücretli kesimin maaş artışlarını enflasyonun altında yapıyorsanız, ekonominin diğer tüm kesimlerine de yıllık artış oranını bu artışla sınırlamanız gerekir. Kamu özel tüm toplum kesiminin ortak işbirliğinde artış kararı gelir dağılımının simetrisini korur ki, olması gereken de budur. Planlı ekonomiden plansız ekonomiye geçiş kurumlarımız güçlü olsaydı bu kadar zarar veremezdi. Zaman içinde gelir adaletsizliğini bu boyutlara sıçratan Ottowa Antlaşması’yla sınırlarımızdan giren 15 milyon kaçak sığınmacılar olmuştur. Turgut Özal ile başlayan neoliberal ekonomi politikaları 44 yıldır (asimetrik olarak) ücretleri baskılamaktadır. Servet ve sermaye gelirleri çoklanırken, ücretliler paylarını yitirerek satın alma güçlerini hızla kaybetmektedirler. Milli gelirde yaratılan artık değer, işgücü dışında kalan tüm kesimler arasında paylaşılmaktadır. 1980’de %44 civarında seyreden milli gelirdeki işgücü payı, 2024’ün ilk çeyreğinde %30’lara kadar gerilemiştir.
Burada TÜİK’in yaptığı ve yapacağı ölçümler sabit gelirlinin kaderini belirlemektedir. Doğru ölçüm için ilk adım TÜİK'in enflasyon hesabındaki ağırlıkların değiştirilmesidir. Enflasyon rakamları ile resmi istatistik kurumu, enflasyon beklentisiyle de merkez bankası kamuoyunu tatmin edememektedir. Yani boşluk doldurulacak, yani alternatifleri yaratılacaktır. ENAG ile İTO TÜİK’in alternatifi olarak ücretlinin aşınan satın alma gücünün iç sesi gibi çalışmaktadır. Emekli, işçi, köylü, çiftçi, öğrenci, memur mağdur olup bir yaşam savaşına düştükçe canı yanmaktadır.
Olayın bir başka boyutu da, enflasyonla nasıl mücadele ediliyor olduğudur. 2023 te işe koyulan Mehmet Şimşek ekibi, enflasyon ağırlıklarını, ürün guruplarını olduğu gibi kabulü tercih etti. Oysa acilen güncellenmeliydi. Merkez Bankası fiyat istikrarı hedefi çerçevesinde piyasadaki 65 ekonomi teknisyeniyle beklenti anketi hazırlar ve bunu kamuoyu ile paylaşır. Enflasyonla mücadele için beklenen enflasyon kilit roldedir. Enflasyon üzerinde bildiğimiz dört farklı etki vardır. Maliyet etkisi, servet etkisi, tüketim etkisi ve beklenen enflasyon etkisi. Unutmayalım, enflasyon kışa girerken TÜİK hesaplarında bile yüksek seyredecektir.
TUİK’in verilerine olan güvensizlik, onu gölgesi gibi izleyenleri yarattı. Koç Üniversitesi-Konda Araştırma şirketi TEBA ile gelecek 12 ay enflasyonunu hanehalkına doğrudan anket yaptırarak sonucunu olduğu gibi yayınlamaktadır.
Önümüzdeki 12 ay öngörülerine bakarsak:
TCMB Haziran 2024 beklenti anketini %88,21 olasılıkla 26-37,99 aralığında olduğunu öğreniyoruz. Bir de Türkiye hane halkı Enflasyon Beklenti Anketi TEBA ya bakalım; bu da %113.
TÜİK'in şeffaflığı, tutarlılığı, denetlenebilirliği tarihinde hiç olmadığı kadar büyük önem kazanmıştır. Dünyadaki diğer ülkelerde bu iş nasıl yapılıyor diye, siz de merak ederseniz işte size ülkeler ve resmi istatistik kurumları:
1. Çin: NBS
2. Rusya: Rosstat
3. Brezilya: IBGE
4. Hindistan: MOSPI
5. Birleşik Krallık: ONS
6. Fransa: INSEE
7. Almanya: Destatis
8. ABD: Census Bureau
9. Meksika: INEGI
10. Güney Kore: KOSTAT
11. Australya: ABS
12. Austurya: Statistics Austria
13. Macaristan: HCSO
14. Italya: Istat
15. İspanya: INE
16. Hollanda: CBS
17. İsveç: SCB
18. İsviçre: FSO
19. Norveç: SSB
20. Finlanya: Statistics Finland
21. Arjantin: INDEC
22. Uruguay: INE
23. Şili: INE
24. Tayland: NSO
25. Tayvan: DGBAS
26. Malezya: DOSM
Son dönemde Çin’in veri hizmetlerini düzene koyma çabasını çıplak gözle görebiliyoruz. Şeffaflık ve güvenirlilik, Çin’in dünya ticaretindeki etkinliğine kıyasla halen yetersizdir. Güveni yıkmak kolaydır. Fakat onu tekrar inşa etmekse hiç de o kadar kolay değildir. 2500 yıl önce yaşamış Heraklitos bu durumu, “aynı nehirde iki kez yıkanmaz” diyerek özetlemiştir. Biz kaybettiklerimizi geri kazanmayı düşünüp dönsek bile, hiçbir şey bıraktığımız gibi kalmayacaktır.
Türkiye’nin gri listeye 2011’de girip 2014’te çıkması ve tekrar 2021’de girip 2024’te çıkması uluslararası sabıkamıza olumsuz yansımıştır. Ülke risk primimizin uzunca bir süre daha yüksek seyrecegi de anlaşılabilir. Bir ülkenin istatistiklerine güvenilir nitelik kazandırmak özenli, liyakatlı kadrolarla, şeffaflık içinde kalabilmekten geçer. Bu çerçevede TÜİK enflasyon hesaplarken, yüksek frekanslı veri kullanarak, uluslararası güncel enflasyon mücadelesi literatüründe çokça tartışılan bir konunun içine bizi çekmiş oldu. Yüksek frekansla enflasyon hesaplamanın şu sakıncaları olabiliyor?
I. Seçici veri işlenebiliyor.
a. Veriler cımbızlanabilir (cherry picking)
b. Önyargılı örneklem oluşturulabiliyor
II. Ağırlıklar ayarlanabiliyor. (enflasyonu daha düşük gösterecek ağırlık değeri kullanılabilir)
II. Zaman seçiciliği yapılabiliyor. (mal ve hizmet fiyatları en düşük oldukları zaman dilimine göre hesaplanabilir)
IV. Ürün ikame edilebiliyor. (enflasyon sepetinde aslen olması gereken ürün ve hizmetler çıkartılıp yerine, ucuzları konulabilir. Daha düşük kaliteli ucuz eşlenikler ile yer değiştirebiliyor)
Küresel lobicilerin fiyatları manipüle eden tuzakları, sağlıklı enflasyonun yüksek frekanslı verilerle tespiti, bir başka sorunun kapılarını da aralamaktadır. TUİK’in dolaylı dolaysız ilişkide olduğu tüm kurumlar özerk olmalıdır. Yüksek frekanslı veri ile enflasyon ölçümü yapabilmek, veriler depolamak ve yönetmek başlı başına yatırım gerektirir. Hadoop (Binlerce kullanıcı verisini yerele ölçeklendirip veri çatısında analiz edebilen devasa yapılar), NoSQL(Dokuman odaklı veri tabanı) ile veriler işlenip analizi gecikmesiz gerceklestirilebilmelidir. Paralel işlemle makine öğrenmesi, gelişmiş algoritmalarla iş akışlarının şekillendirilmesi gereklidir. İstatistik modellerin ve algoritmaların optimizasyonu ve verimliliği ayarlanabilmelidir. Yüksek frekanslı veri hızlı ve hacimli çıktı üreterek büyük verinin ortaya çıkmasında öncü bir alt setdir. Dağıtılmış işlem ortamı, eş anlı işleme, gelişmiş istatistik ve makine öğrenmesine ihtiyaç duymaktadır.
Bıçak sırtında kör topal ilerleyen enflasyon ölçümleri bir yana, sağlıklı çalışabilen güvenilir, özgüvenli ortamları yaratabilmek tamamen bizim elimizdedir. Çünkü bunun için vasıflı insan gücü dahil her şeyimiz vardır. Tek eksiğimizse iradedir...