Gıda enflasyonu aralık ayı sonunda %43,58 oldu
Zafer ÖZCİVAN
Serbest Kürsü
Ülkemizde birkaç yıldan bu yana gündemden düşmeyen temel konulardan biri de enflasyon yüksekliği, hayat pahalılığı, alım gücünün sürekli olarak düşmesidir ve bunun sonunda halkın büyük bir kısmının içinde bulunduğu geçim sıkıntısının sürekli artmasıdır. Enflasyon bilgileri her ay periyodik olarak TÜİK tarafından açıklanmaktadır ama açıklanan enflasyon oranları gerçeklerden maalesef uzaktır. Ancak bir devlet kurumu olduğu için inanmak, güvenmek, hesaplarımızda bu kurumun verilerini esas almak durumundayız.
Örneğin 2024 yılı sonunda TÜİK tarafından yıllık TÜFE oranı %44,38 olarak açıklandı. Fakat vatandaşın yaşadığı gerçek enflasyon ise bu oranların iki katına yakındır. Bunun dışında bir de ekonomi bilim insanlarından oluşan enflasyon araştırma grubu ENAG ise her dönem TÜİK’in neredeyse iki katı veya daha yüksek oran açıklamaktadır. Biz yazımızda TÜİK ve gerçek enflasyon oranlarını baz alacağız.
Gıda enflasyonunun sürekli yüksek seyretmesi konusunda yazılı ve görsel basında birtakım izlenimler yapmaktayız ama bunların bazılarının maalesef gerçekle ilgisi yoktur. Bahse konu olan özellikle aracıların yani hallerdeki komisyoncuların fiyatların artmasında fonksiyonu olduğu, tarım üreticilerinden aldıkları ürünleri üzerine kâr koyarak sattıkları ve bu yüzden gıda fiyatlarının yükselmesinden bahsedilmektedir. Hâlbuki bu konunun gerçekle ilgisi yoktur.
Doğup büyüdüğüm şehir olarak Antalya’da yapılan tarım üretim faaliyetlerini ve satış koşullarını iyi biliyorum ve hatta günümüzde Antalya ve Bursa’da komisyonculuk ve sebze meyve tüccarlığı yapan çok yakın akrabalarım halen aynı iş ile iştigal etmektedirler. Yazıya başlamadan önce çok yakınım bir tüccar ve komisyoncudan (Antalya halinden) çok değerli bilgiler alarak gerçeklerden uzaklaşmamaya özen gösterdim. Ayrıca ortaokul ve lise yıllarımda yaz aylarında ben de Antalya halinde işçi olarak çalıştım.
Hallerdeki sisteme gelecek olursak tarım üreticileri ekim dikim zamanı veya bazı dönemlerde zirai ilaç, tohum almak, traktör veya araç almak veya çocuğunu evlendirebilmek için ürün hasadında 3-5 ay önceden ürün satışında iş birliği yapabileceği komisyoncudan avans almakta, bu avans ile tarlasını ekmektedir. Özellikle günümüzde parametrelerin sürekli değiştiği aşikardır ve komisyoncu finans maliyetine katlanarak üreticiye bedava kredi sağlamaktadır. Hasat zamanı geldiğinde ise üretici malını komisyoncuya satılması için getirmekte ve söz konusu ürün kaç TL’ye satılırsa satılsın komisyoncu %8 komisyon geliri elde etmektedir. Malın üzerine kâr koyarak satılması asla söz konusu değildir. Ayrıca satılan malın tutarı üzerinde hal rüsumu adı altında devlet vergi almaktadır ve çiftçiden kesilen miktar yaklaşık olarak %13 civarındadır.
Antalya’da domates bedava da olsa, İstanbul’da 12-15 TL’ye çıkıyor
Burada hallerin özelliğinden de bahsetmekte fayda var. Antalya ve Mersin halleri arz ve talebin birlikte olduğu; İstanbul ve Bursa hallerinde ise sadece arz olduğunun bilinmesi gerekir. Antalya haline gelen ürün genel olarak sebze ve meyve tüccarlarına satılırken diğer hallerde pazarcı ve marketçilere satılmaktadır. Antalya’da domatesi 1 TL ye alan bir tüccar, ürünün İstanbul’a sevkine kadar 11-12 TL masrafa katlanmaktadır. Yani domatesi bedava alsa bile İstanbul haline 12-15 TL’ye ulaşacaktır. İşçilik, mazot, nakliye, ambalaj, kira, iletişim giderleri tüccar tarafından karşılanmakta ve İstanbul’da komisyoncuya gelmektedir. İstanbul’daki komisyoncudan da aynen Antalya’daki komisyon, hâl rüsumu gibi giderler tüccardan kesilmektedir. Yani komisyoncuların malın üzerine kâr koyarak satış yapması diye bir şey asla söz konusu değildir. Tüccarların kazancı konusunda ise belli bir standart olmadığı gibi bazen zarar bile etmektedirler. Çünkü sevk ettikleri malın İstanbul’da veya diğer hallerde kaç TL ye satılacağı belli değildir. Ayrıca yaş sebze ve meyvenin çürüme, fire verme riskleri de söz konusu olabilmektedir.
Fiyatların yüksek olmasının
nedeni maliyetler ve vergidir
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi haller gıda sektörünün olmazsa olmazıdır. Fiyatların yüksek seyretmesinde en büyük etken üretim maliyetlerinin yani mazotun, gübrenin, zirai ilaçların, işçiliğin yüksek olması ve devletin aldığı vergilerdir.
Marketler konusuna gelince en önemli faktörlerden biri olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Benim çalıştığım yıllarda zincir marketler ürünleri sadece hallerden tedarik etmekteydiler. Ancak günümüzde hallerden değil istedikleri kişi veya kurumlardan ürün alabilmektedirler. Yani halden değil, direk üreticisinden tarla veya bahçe olarak çok daha ucuza alabilmelerine rağmen aldıkları avantajı tüketiciye yansıtmamakta piyasa koşullarına göre etiket yazarak sofralara ucuz ürün sunmaktan kaçınmaktadır. Yani gıda konusunda en çok kar elde eden işletmeler zincir marketlerdir. Hâlbuki üreticiden direk aldıkları avantajları tüketiciye sunmak suretiyle fiyatlarda denge sağlanmasında yardımcı olabilirler.
Kuru gıda ürünlerinde ise üretim yetersiz olduğundan birçok ürün ithal yoluyla gelmektedir ve bu son derece üzücü bir tablodur. Bizim Konya kadar yüzölçümü olan Hollanda dünyanın birçok ülkesine tarım ürünlerini ihraç etmektedir. Bizde ise sıkı ve sürdürülebilir bir tarım politikası olmadığı için dışardan tedarik etmek zorunda kalıyoruz ve yurt dışına döviz ödemek durumundayız. Hatta ve hatta fiyat rekabeti için bazı dönemlerde bazı ürünlerin vergilerini sıfırlamaktayız.
Verilen desteklerin gözden geçirilmesinde fayda var
Devletin çiftçiye verdiği birtakım destekler olduğu gerçektir ama demek ki verilen destekler yetersiz kalmakta ve tekrar gözden geçirilmesinde fayda olacağı kesindir. Öncelikle tarım üreticilerinin maliyetlerinin düşürülmesi gerekir. Bu konuda ilk akla gelen önlem çiftçinin olmazsa olmazı olan mazot, gübre, zirai ilaç, tohum gibi gereksinimlerinden KDV ve ÖTV alınmamalıdır.
Diğer taraftan gıda enflasyonu dünyada %6,7 olduğu halde ülkemizde %43,58 olarak gerçekleşmiştir. Kısa adı FAO olan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü nün yayınladığı küresel gıda enflasyonu ile ülkemizde yaşadığımız gıda enflasyonu arasında büyük fark mevcut. Bu farkın giderilmesi yukarıda açıklamaya çalıştığım faktörlere bağlıdır.
Ülkemizde gıda fiyatları için Antalya, İstanbul’da edindiğim bilgiler aşağıdaki gibidir (18 Ocak 2025 fiyatları TL):
Yukarıdaki tabloda sadece halkın en çok ihtiyaç duyduğu ve alması gereken 10 çeşit sebzeyi baz almaya çalıştım ve Antalya halindeki fiyatlarla son tüketicinin satın aldığı fiyat arasında ortalama olarak %72,8 oranında fark bulunmaktadır.
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım komisyon ve hal rüsumu giderlerinden hariç olarak bir de ürünün Antalya’dan İstanbul’a gelmesi en büyük giderlerden biridir. Çünkü yılbaşından bu yana akaryakıt fiyatları neredeyse 50 TL sınırına dayanmış ve nakliye ücretleri de doğal olarak artmaktadır. Örneğin 20 tonluk bir kamyonun İstanbul’a gelmesi 32.000 TL civarındadır. Buna oto yol giderleri de dahil edilmesi gerekir.
Piyasa koşullarına göre değişim kaçınılmaz
Sebze ve meyve fiyatları borsa gibidir demek abartı olmaz. Çünkü arz talep kanunu burada da belirgin şekilde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Antalya haline üreticiler tarafından gelen gıda ürünlerinin tamamının İstanbul’a gönderildiğini düşünelim. Bir günde Antalya haline 20 ton patlıcan geldiğinde fiyat 20 TL ise ertesi günü 30 ton geldiğinde fiyat 16 TL’ye düşebilir. Aynı şekilde bir ertesi gün 15 ton geldiğinde ise fiyat 24 TL’ye yükselebilir. Dolayısıyla aynı miktar ürün İstanbul’a geleceği için arz ve talep kanununa göre aynı fiyat hareketleri İstanbul’a da yansıyacaktır. İşte bu doğrultuda bakıldığında sebze ve meyve tüccarlarının kâr veya zarar edeceği belli değildir. Piyasa koşullarına göre değişim kaçınılmazdır.
Daha önce de bahsettiğim gibi yaklaşık olarak %20-25 civarında hal rüsumu ve komisyon, %3 civarında nakliye, takribi %10-15 arası işçilik ve ambalaj giderlerine depo kirası ve fire de eklenirse gene %50 civarında bir masraf çıkacağı kesindir. Marketler ise halden aldıkları ürünlere nakliye ödemenin haricinde her müşterinin ürün seçmesiyle oluşan fire, işçi ve mağaza kiraları gibi giderler eklenince Antalya hali ile İstanbul market fiyatları arasında çok bir fark olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla ucuz gıdanın soframıza gelebilmesi yaşadığımız yüksek enflasyona bağlıdır. Ve her platformda bahsetmeye çalıştığım gibi çiftçinin olmazsa olmazı olan girdi maliyetleri azaltılmalı ve söz konusu giderlerden öncelikle KDV ve ÖTV alınmamalıdır.