Gerçek enflasyon oranı yüzde 38 mi?
Tüm bu laf salatasını geçtiğimizde ise Hanke'nin hesapladığı enflasyon oranının TL’nin 12 aydaki değer kaybı oranından başka bir şey olmadığını görüyoruz. Böyle bir yöntemle enflasyon ölçülmez, ölçülemez.
Uygulamalı İktisat Profesörü Steve Hanke kaç zamandır yüksek enflasyonlu ekonomilerin kendince “doğru” enflasyon oranını hesaplıyor. Sorunlu paralar (troubled currencies) adını verdiği yüksek enflasyonlu ekonomiler arasında tabii ki Türkiye de var. Her ay yenilediği listesindeki 12 ekonomiden Venezuela ve Lübnan’ı hiperenflasyon, Türkiye’nin de içinde olduğu diğer 10 ekonomiyi de yüksek enflasyonlu olarak kategorize etmekte.
Türkiye’den de oldukça fazla sayıda takipçisi olan Hanke’nin iktisat bilimine katkıları biraz tartışmalı doğrusu. Kendisini “hiper enflasyonu ölçme ve durdurma konusunda dünya lideri” olarak tanımlayan (ya da “pazarlayan” mı diyelim!) Hanke’nin bugüne kadarki en önemli başarısı Bulgaristan’ın uyguladığı Para Kurulu olmuş. (Ancak şunu da belirtelim ki eğer AB üyesi küçük bir ekonomiyseniz ve maliye politikanızı kontrol altında tutuyorsanız, değil para kurulu, tam serbest bir döviz rejimi ile bile paranızı Euro’ya karşı oldukça stabil tutmanız mümkün.) Hanke Türkiye ekonomisine de el atarak geçen sene Türkiye’nin altına dayalı bir para kurulu sistemine geçmesi yönünde bir fikir ortaya atmıştı. Bizim çapımızdaki bir ekonominin hele bugünün konjonktüründe böyle bir boyunduruğa girmesi düşünülebilecek bir şey değil. Bilindiği gibi para kurulu sisteminde devletin para basma yetkisi elinden alınıyor. Bu sadece para politikasını son derece kısıtlamakla kalmıyor, pandemi krizinde olduğu gibi gerektiğinde kamunun para basarak maliye politikasını finanse etme imkanını da ortadan kaldırıyor.
Bu kadar girizgahtan sonra Hanke’nin Türkiye için belirlediği cari enflasyon oranına gelirsek: yüzde 38. Bu oranı görünce açıkçası pek çoğumuz da “ya adam doğru hesaplıyor” diyebilir. Yalnız Hanke’nin enflasyon hesaplama şekli biraz ilginç! Kendisi Satın Alma Gücü Paritesi’ni baz alarak Türkiye’de TÜFE hesabı için kullanılan 418 madde yerine ekonomide ticareti yapılan tüm ürünlerin fiyat artışını ele aldığını ve bu “ince” çalışmasını TUİK’in aksine ayın son gününe kadar sürdürerek bu rakama ulaştığını iddia etmekte. Tüm bu laf salatasını geçtiğimizde ise hesapladığı enflasyon oranının TL’nin 12 aydaki değer kaybı oranından başka bir şey olmadığını görüyoruz. Böyle bir yöntemle enflasyon ölçülmez, ölçülemez. (Türkiye’deki enflasyonun gelişimine ilişkin verdiği grafikte de haliyle son 2 yılda eksi enflasyondan yüzde 100’ün üzerine çıkan bir aralık söz konusu.)
Hanke’nin hesabının gayet saçma olduğu ortada. Ancak, bu Türkiye’de bugün itibarıyle yüzde 11.75 olarak ölçülen enflasyon oranının da doğru bir oran olduğu anlamına gelmiyor. Enflasyonda masajlama iddialarını bir kenara bıraksak bile bu sene covid’den dolayı harcama sepetinin anormal şekilde değişmiş bulunduğu gerçeği var. TÜİK ise, hesap yöntemi itibarıyle, geçen senenin harcama sepeti üzerinden enflasyonu ölçmeye çalışıyor. Örneğin, son perakende satış ciro endeksleri 12 ay öncesine göre elektrikli eşya, bilgisayar ve gıda sektörlerinde çok yüksek artışlar olduğunu gösteriyor. Giyim sektöründeki artışlar ise enflasyonun altında.
Bir de kurun devamlı surette yükselme meselesi var. Tabii ki, Hanke gibi bire bir kur geçişkenliği olduğunu varsaymak yanlış olur. Ancak, özellikle iç talebin adeta patla(tıl)dığı bir ortamda kur artışlarının enflasyona geçişkenliğinin bir zamanlar MB tarafından hesaplanan yüzde 15 oranının üstünde olması gerektiği de bir gerçek. Bugün yaşadığımız gibi daimi ve yüksek oranlı kur artışlarında bu geçişkenliğin oldukça daha yüksek olması beklenmeli.
Enflasyonu en doğru ölçen ise çarşıya pazara gidip “sepet”ini dolduran nihai tüketicidir. Onların da ekseriyeti enflasyonun deklare edilen oranlardan daha yüksek olduğu kanaaatinde. Enflasyonun yanlış ölçülmesi ise para politikasının da yanlış yönlendirilmesine yol açar. Günün sonunda idari makamların nihai tüketiciye saygı göstermesi gerekiyor. Yoksa yaşamakta olduğumuz gibi kimseyi reel faizlerin pozitif olduğuna inandıramazsınız ve döviz talebi de artarak devam eder.