Genç Yöneticiler Rahatsız!
Bir ülkede hayatının baharında ölen insanlardan daha önemli hiçbir gündem olamaz!
“İnsana ve çalışma arkadaşınıza önem vermiyorsunuz. Kimin ne yaşadığına ne sonuç ürettiğine bakıyorsunuz…Tek bir şeyi iyi yapıyorsunuz, o da görece iyi para veriyorsunuz... Ama çalışanlarınızın bu parayı kullanabilecek zaman ve kaliteli psikoloji içinde olup olmadığını gram önemsemiyorsunuz. Bu kurumda başarılı olabilecek arkadaşlarımızın çoğunu kaybedeceksiniz; özellikle de ekonomik kaygısı az olan ya da başka kurumlarda bu kaygıyı giderme şansı olan arkadaşlarımızı.
"Siz" söylemini lütfen kişisel algılamayın; gözümde kurumu temsil ettiğiniz için bu terminolojiyi kullanıyorum. Hayatımla ilgili daha tatsız bir karar almış olmasan sanırım bu sadece istifa niteliğinde olacaktı, ancak sanırım bu niteliğin bir pek de önemi kalmadı..
Kral çıplak demenin suç addedildiği bir ülkede, ben en azından kurumum açısından kral çıplak diyorum. Bir şeyler yoluna koymak için hala çok geç değil.
Sağlıcakla kalın”
Yukarıdaki satırlar, oyunun kurallarına göre hareket etseydi, müthiş bir kariyer yapacak başarıda ve zekada gencecik bir insanın dünyaya veda ederken kaleme aldığı son sözler. Efe insan onurunun yok sayıldığı, vicdanların öldürüldüğü, ikiyüzlülüğün geçer akçe olduğu bir düzende başarılı olmak ve maddi/manevi kazançlar elde etmek yerine bir şeyleri yoluna koymak için hayatı ile bedel ödeyerek ve hepimize tokat atarak aramızdan ayrıldı. Medya daha çok “mobing” konusuna manşete taşıdı ama O, uzun emailinde liyakatsizlik, yalan söyleme, depremzedelerin mutluluğunun düşünülmediği, çalışanların bozulan psikolojisi ve insafsızca hedef peşinde koşmak gibi pek çok sorunu dile getiriyor.
Durkheim “bir toplumda intihar vakaları kısa sürede çok hızlı artış gösteriyorsa sebebi kişisel nedenler değil, toplumsal sorunlardır” der. Türkiye’de intihar sayılarında ciddi bir artış görülüyor. Özellikle genç arkadaşlarımız, dinozorların uyum sağladığı orman kanunlarına direniyor. Uyuyan orman sakinlerini ve onları kuytularda avlayan yamyamları uyarmak için gerekirse hayatlarını ortaya koyuyorlar. Hatay’da deprem sonrası yaşadıklarına kalbi dayanamayan 20 yaşındaki Berke “Siz sanıyorsunuz ki hep tanımadıklarınız ölecek” notu ile intihar etmişti. Enes, cemaat yurdunda baskılara dayanamayarak “herkes doktorluktan kaçıyor, çünkü mobbing var, uzun süreli nöbetler var, hastadan şiddet görme ihtimali var, köle gibi çalışıyorsunuz, ben böyle bir gelecek istemiyorum” notu ile canına kıymıştı. Yıllarca ilmek ilmek yetiştirdiğimiz bu güzel insanlara çok yazık oluyor. Ülke için hepsi büyük bir kayıp.
Toplum olarak cinnet geçiriyoruz. Liyakatsizlik tüm ülkeyi esir almak üzere maalesef. Kokuşmuş bir düzeni sürdürmeye çalışmak yerine mıntıka temizliğine başlamalı. KPI’lar peşinde insanlıktan çıkmayalım. Hiçbir hedef, hiçbir başarı, hiçbir kurum artık Efe’yi geri getiremez. KOBİ’leri geçiyorum, oraların büyük çoğunluğunda zaten “survivor” çekiliyor, ama en tepeden başlayalım. Büyük kurumlarımızın kültürel ve zihinsel devrim yapma zamanları geldi. Satış kadar çalışan mutluluğunu hedefleyelim. Zira mutlu çalışanlar satışı getirecektir. İnovasyon ancak zihinlerin rahat ve özgür olduğu ortamlarda mümkün. Üstün yetenekler her toplumda doğabilir ama her kültürde büyümez, gelişemez. Gerçekten büyük bir ekonomi yaratmak ve etkili inovasyonlara imza atmak istiyorsak, önce insana değer vermeliyiz. İnsan onuruna yaraşır çalışma ortamları yaratmamız şart. Efe’nin intiharı münferit bir olay değil, bir toplumun çürümüşlüğüne delalettir.
Evet, KRAL ÇIPLAK.