Genç işsizliği
- Çırak bulamıyoruz
Şehir büyüdükçe, ihtiyaçları karşılamak için onca yolu gitmek pratik olmuyor. Örneğin, İstanbul’da Beylikdüzü’nde yaşıyorsunuz. Peynir almak için galaksinin öbür ucundan, Beylikdüzü’nden Mısır Çarşısı’na gitmezsiniz. Bunun için yerinde hizmet veren bakkallar vardır. Ya da zincir mağazalar. Ama bazı özel ihtiyaçlar için hala şehrin merkezine gitmeniz gerekir. Biz de abajurun bozulan şapkası yerine şapka bulmak için Şişhane’ye gittik.
Abajuru aldığımız dükkânı bulduk. “Hazırda yok, ama ben hemen yapayım” dedi ve yaptı. O çalışırken ben de sordum: “Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz?”. Şöyle konuştu; “Askere gitmeden bir şirketin muhasebe bölümünde çalışıyordum. Asker dönüşü komşumuzun dükkânında iş buldum. Onlar bu abajur işini yapıyordu. Bir elemanları işten ayrılmıştı. Beni onun yerine geçici eleman olarak işe aldılar. Ama sonra full-time olarak devam ettim. Beş yılın sonunda da kendi işimi kurdum. Yirmibeş yıldır çalışıyorum”. “Peki, kim devam ettirecek işinizi?” diye sordum. “İki kızım var, birisi okulunu bitirmek üzere, biri de daha küçük. Benden sonra bu işi yapacaklarını sanmam. Kimse çırak olarak da çalışmak istemiyor. Biz çırak bulamıyoruz”
Abajurcunun söylediği çok önemli bir şey vardı. "Biz çırak bulamıyoruz” dedi. Bu sorun bütün sektörlerde en önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor
Sorunun iki yakası
İşlerin yolunda gitmediğini anlatmak için kullanılan bir deyiş vardır: “İki yakası bir araya gelmedi” denir. İşgücü pazarındaki genel gidişat için de bu deyişi kullanabiliriz. Yakanın birinde gençlerimiz var. İşsiz gençlerimiz. Binbir ümitle üniversiteye giren, okullara tonlarca para veren, sonra iş pazarında değersiz diplomaları ile iş arayan, ama bulamayan gençlerimiz. Neler olmayı hayal ederken motosiklet üstünde, kelle koltukta paket dağıtan, millete yemeğini sıcak yetiştirmeye çalışan gençlerimiz. Gençlerimiz bizim gençlerimiz. İşsizlik ve ille de genç işsizliği ülkemizde çok önemli bir sorundur. Bunun önemi henüz kavranmış görünmüyor. TÜİK verilerine göre (Şubat 2024) bile 15-24 yaş grubunda genç işsizliği erkeklerde %13,4, kadınlarda ise 19,6.
İşgücü dünyasının öbür yakasında da işverenler var. Eleman arayan, ama bunca işsiz arasında aradığı nitelikte elemanı bulamayan işverenler. Bu da onların sorunu. Gidişata bakılırsa bu sorun daha da büyüyecek. Çünkü bu sorun geçici bir sorun değil. Bu sorun ülkenin büyük sorunu. Belki işveren yalnız kendisinin aradığı nitelikte elemanı bulamadığını sanıyor. Belki bunu işgücü dünyasının geçici bir sorunu olarak düşünüyor. Ama bu yapısal bir sorun. Çünkü ülkenin tüm eğitim sistemi batık durumda.
İşgücü pazarının iki yakası bir araya gelmiyor.
İki yaka nasıl birleşir
Her şeyin başı eğitim. Eğitimdeki bu israfın bitmesi gerekir. Milli servet bu başıbozukluk içinde heba olup gidiyor. Diplomasızlar, ya da diplomasını hakkıyla alamamış olanların kafasında eğitim bir diplomacılık oyununa düşmüş durumda. Altı doldurulmadan verilmiş diploma, eğitimin üstüne örtülmüş kefendir. Hakkı verilmeden verilmiş diploma, dolandırıcılığın suç delilidir.
Anaokulundan başlayarak tüm eğitim sistemine çeki düzen vermek gerekir. İlk Pisa çalışmasının birincisi Finlandiya idi. O dönemin milli eğitim bakanının bir söyleşini dinlemiştim. “İki yıllık anaokul eğitiminde ne öğretiyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap vermişti bakan. “İki şey öğretiyoruz, Kendi ayakları üstünde durmayı ve toplumun bir bireyi olmayı.”
Eğitim, beceri kazandırma içindir. İlk ve orta öğretim kişiye temel beceriler kazandırmalıdır. Eğitim, sorgulamayı ve öğrenmeyi öğretmelidir. Ama mevcut eğitim sistemi bunu başaramıyor. Örneğin, yıllarca İngilizce okutuyoruz. Ama bakıyorsunuz İngilizce seviyesi “One minutes”in ötesine geçemiyor. Bunu beceren özel okulların ücretleri ise astronomik değere ulaşmış durumda. Öte yandan çocuklar yeteneklerine göre yönlendirilemiyor. Örneğin, el becerileri güçlü olanlar, orta öğretimde teknik eğitime yönlendirilecekken gençler üniversitelere akıyor. Belki iyi bir tesisatçı olacak genç, ille de mühendislik okullarına yöneliyor. Hâlbuki piyasanın iyi yetişmiş ara elemana ihtiyacı mühendisten daha fazla. O zaman da iyi para kazanacak bir tesisatçı yerine işsiz bir mühendis olarak kalıyor.
Üniversite sadece binalardan oluşmuş bir varlık olarak görüldü. Alışveriş merkezi açar gibi sadece tabelası üniversite olan oluşumlar açıldı. Üniversitelerin niteliği ile değil, bu üniversite diye anılan oluşumların sayısı ile övünüldü. Kalite eleği genişletildi. Üniversiteler yarı pişmiş, hatta çeyrek bile pişmemiş gençlere diplomalar verdiler. Altı doldurulmamış diplomalarla mezun edilen gençler piyasada diplomalı işsizler ordusuna katıldı. Orta öğretimden temel becerileri kazanamamış olarak çıkan gençlerin işsizler ordusuna katılması bu şekilde iki veya dört yıl geciktirilmiş oldu. Bir özel okulda ortaokul ve liseyi yatılı olarak okumuş birisi bana şöyle demişti “Hocam hiç bir suçum yokken ben burada yedi yıl yattım”. İşte bu gençler de hiç bir suçları yok iken iki ya da dört yıllarını, paralarını diploma denen değersiz kağıt parçaları için harcamış oluyorlar..
Sonuç
İşsizlik, bir toplum için hayati bir sorundur. Hele hele de genç işsizliği daha büyük bir sorundur. Öte yandan, bu kadar işsizlik varken işverenlerin eleman bulamaması ayrı bir sorundur. Bu sonuç, eğitim sistemimizin yapısal bozukluğundan gelmektedir.
Gençler bu ülkenin geleceğidir. Anaokulundan başlayarak onlara bu çağın ihtiyacı olan becerileri kazandıracak eğitim sistemi yeniden kurulmalıdır. Bu, milli bir meseledir. İşverenler de ellerini taşın altına koymalı, bu yapısal meselenin masaya yatırılması, bir an önce eyleme geçilmesi konusunda siyasal erke gereken baskıyı koymalıdır.