Gelişler ve dönüşler...
Bir gece ansızın gelebiliriz... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son dönemde farklı konularda, pek çok kez kullandığı bir cümle. Erdoğan bunu ilk kez Suriye'ye yönelik sınır ötesi operasyonları için kullandı. Ardından Yunanistan-Türkiye gerginliğinde bir kez daha sahneye çıktı aynı cümle. Son olarak ise, Gazze meselesinde İsrail'e karşı sarf edildi.
Erdoğan bu cümleyi hep gerilimli ilişkilerde kullandığından, hep Türk Silahlı Kuvvetlerinin olası sınır ötesi harekâtları akla geldi. Ancak Erdoğan, Yunan gazetecilerin sorularını yanıtlarken bu cümlenin Yunanistan'a karşı değil, "terör örgütlerine karşı sarf edildiğini" söyleyerek açıklık getirdi. Seçim öncesinde söylediği "Miçotakis benim için bitmiştir" ifadesine ise hiç değinmemeyi tercih etti.
Erdoğan'ın bu açıklamaları tam da Atina'ya yapacağı resmi ziyaret öncesinde gerçekleşti. Belli ki AK Parti hükümeti, bu ziyarete büyük anlam yüklemiş; Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunun Atina'dan geçtiği kanaati oluşmuş durumda Ankara'da. Üstelik sadece AB ile ilişkiler de değil, Ankara-Washington hattındaki yumuşama da Doğu Akdeniz'deki sükûnete bağlanıyor. Nitekim Erdoğan ile Miçotakis'in açıkladıkları iyi komşuluk bildirgesini "memnuniyetle karşıladığını" açıklayan ilk ülke de ABD olmadı mı?
Bir de buna, Türk-Yunan yakınlaşması ile aynı döneme denk gelen, Azerbaycan ile Ermenistan arasında esir değişimi anlaşmasını ekleyin; Washington açısından Doğu Akdeniz ve Kafk aslar'da "işler iyi gidiyor."
PUTİN'İN ORTA DOĞU'YA DÖNÜŞÜ
Ortadoğu açısından ise, aynı şeyleri söylemek mümkün değil;
Ukrayna savaşının ardından ABD öncülüğündeki Batı cephesi "saldırgan" ve "savaş suçlusu" olarak yaftaladığı Rusya'nın tüm dünyada tecrit edilmesi için elinden geleni yaptı.
Ancak Putin'in geçen hafta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne gerçekleştirdiği "gövde gösterisine" dönüşen ziyaret, Washington'un planlarının yürümediğini ortaya koydu.
ABD'nin Rusya'yı sıkıştırmak için diğer kaynaklardan gelen petrol arzını artırmak, böylece fiyatlarını düşürmek için giriştiği çaba OPEC'e takıldı; Suudi Arabistan başta olmak üzere, OPEC üyesi ülkeler Rusya ile petrol arzını -yine- azaltmak üzerinde anlaştılar. Buna göre Suudiler'in petrol üretiminde kesinti taahhüdü 1 milyon varile ulaşırken, Rusya da daha önceki uzlaşmalarda verdiği günlük üretimde 300 bin varil kesintiyi 500 bin varile çıkarmayı kabul etti.
Bu uzlaşma, petrolün tüm dünyada varil fiyatının artması, Moskova'nın ise kaynaklarını kurutmadan Ukrayna savaşına finansman bulması anlamına geliyor.
Bitmedi; Putin "Arap seferinden" döner dönmez, Moskova'da İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi ağırladı. -Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Reisi Kasım sonunda Türkiye'ye gelecek" dediğini, ancak ziyaretin gerçekleşmediğini de hatırlamakta fayda var.-
Moskova'daki Reisi-Putin görüşmesinde ise, daha önce Suriye iç savaşında "koordineli hareket edip", Beşar Esad'ın koltuğunda kalmasını sağlayan Moskova ve Tahran, bu kez Gazze konusunda "koordinasyon" kurmaya çalıştı.
Gazze meselesi Suriye'den çok daha karışık. Rusya'nın İsrail'le de vazgeçemeyeceği ilişkileri var. Ancak Reisi'nin ziyareti, Rusya-İran güç birliği konusunda ilk adımın atıldığını da ortaya koyuyor. Gerisi gelir mi? Zaman gösterecek. Yine Ortadoğu açısından kritik bir başka gelişme ise, Çin Komünist Partisi Dış ilişkiler sorumlusunun Tahran ziyareti oldu.
Nitekim bu ziyaretin gerçekleştiği dönemde, İran Donanma Komutanı Amiral Şahram İrani, Çin, Rusya ve İran'ın 2024 başında İran Körfezi'nde ortak bir askeri tatbikat yapacaklarını da açıkladı. Gazze meselesi nedeniyle ABD'nin iki uçak gemisi dâhil, koca bir armadayı bölgeye gönderdiği dönemde böylesine bir tatbikat, Ortadoğu'nun yeni "kapışma alanı" olacağının işareti gibi. 2024 zor geçecek gibi...