Gelir dağılımı
Zafer Özcivan/Ekonomist
[email protected]
En basit tanımıyla gelir dağılımı, ülkelerin milli gelirinin toplumla paylaşılması anlamına gelir. Millî gelir, bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplamı demektir. Fert başına milli gelir ise milli gelirin toplam nüfusa bölünmesi ile elde edilir.
Gelir dağılımı ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılıdır. Yani gelir dağılımında adalet ilkesi sağlanmış ise o ülkede gelişmişlik seviyesi yüksek demektir. Kaynakların adil. Eşit ve dengeli bir şekilde paylaşımı ülkenin toplumsal huzur ve refahı ile doğrudan ilişkilidir. Gelir dağılımının bozuk olduğu bir ülkede toplumsal huzur ve refahtan söz etmek mümkün değildir. Kısaca söylemek gerekirse ekonomik kalkınma o ülkenin bireyleri ile birlikte olmalıdır. Belirli bir kesimin milli gelirden daha fazla pay alması, kalan kısmın çok az veya hiç almaması toplumda sosyal ve kültürel farklılıklara yol açacağından bir takım demografik sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bir ülkede gelir dağılımı adaletli değilse, daha fazla ekonomik büyüme sağlayabilir. Çünkü elde ettiği milli gelirin en az bir kısmını dağıtmıyor demektir ve kaynakları elinde bulundurduğu için ekonomik büyüme sağlayacaktır. Ekonomisi gelişmiş ülkelerde gelir dağılımın adaletli yapıldığı bir gerçektir. Yani gelir dağılımı ile ülkenin ekonomik büyümesi doğru orantılıdır. Doğal olarak adalet yerini bulunca o ülkede iktisadi ve sosyo kültürel hayat daha düzenli, huzurlu ve toplumsal refahın yüksek olduğu gözlenebilir. Gelir dağılımlıdaki adalet sistemi, toplumsal olayların en az düzeye indirilmesi, sosyal farklılıkların ortadan kalkması gibi konularda yardımcı olmaktadır.
Gelir dağılımını adaletsiz olduğu, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde gelir dağılımının sonuçları gelişmiş ülkelere göre önem arz eder. Gelir dağılımı adaletsiz bir ülkede iktisadi ve sosyal hayat çeşitli sorunlar içerir.
Ülkemizde gelir dağılıma bakacak olursak, adaletli bir gelir dağılımı olmadığını söylemek doğru olacaktır. Asgari ücretin 5 bin 500 TL olduğu bir dönemde en düşük emekli maaşının 3 bin 500 TL olması tam bir adaletsizlik örneğidir. Ayrıca 2000 yılından önce emekli olanlar ile 2000 yılından sonra emekli olanlar arasında neredeyse iki kat fark vardır. Öte yandan toplumun ancak %3’ü rahat geçindiğini ifade etmekte buna mukabil %37 gibi büyük bir kesim ise geçinemediğini beyan etmektedir. Ekonomik krizi aşmaya çalıştığımız şu dönemde mesela İstanbul’da bazı semtlerde yiyecek içecek mekanlarında yer bulunamaz iken başka bir semtte ise masalar tamamen boştur. Tabii ki çalışan kazanır ilkesini de unutmamalıyız. Birleşmiş milletler raporuna göre ülkemizde 14,8 milyon kişi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.
Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde emeğin karşılığı hak ettiği yerde değildir ve bunun için gayret gösterilmektedir. Maalesef bu tür ülkelerde emek ve çalışmanın getirisi büyük bir kısmı belli bir kesim tarafından paylaşılmaktadır. Gelirin elde edilmesinde büyük pay sahibi olan kesim ise milli gelirin en az kısmını alabilmektedir. Dolayısıyla bu durumun sonucu olarak ülkelerin gelişmişlik düzeyi olumsuz etkilenmekte ve toplum huzurunun bozulması ve yaşam seviyesinin bozulması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu sorunu ortadan kaldırmak için ise ülkeler vergi sistemlerini değiştirmekte, sosyal yardım planlarını uygulamaya sokmaktadır.
Gelir dağılımının adaletli olması, bir ülkenin uygulamaya koyduğu ekonomik programlara bağlıdır. Verilen kamu hizmetlerini seviyesi, üretim araçlarının verimli kullanılması, kaynakların en faydalı şekilde kullanılması, toplumsal ve sos yo kültürel ilişkiler, ülkedeki siyasi yapı ve bunların değişim göstermesi gelir dağılımını etkileyen faktörler arasındadır.
Yüksek enflasyonu uzun süre yaşayan ülkelerde gelir dağılımının bozulması normal sonuçtur. Çünkü zengin iyice zenginleşir, fakir iyice fakirleşir. (İçinde bulunduğumuz dönem gibi)
NOT: Yukarıdaki yazıda ilim ve medeniyet sitesinden yardım aldım.