“Geçmişte yaşananlar tekerrür mü ediyor?..”
1973 yılında 4 yaşındayım. Ancak hemen arkasından gelen petrol şokunu hatırlıyorum. O zamanlarda dünyada ve özellikle bu bölgede gerginlik vardı. Münih Olimpiyatlarındaki terör saldırısı Arap-İsrail çatışmasına dünyayı götürürken, ardından Kıbrıs Barış Harekatı yaşandı. Bu arada Avrupa'da terörizm rüzgarları esiyordu. İtalya'da Kızıl Tugaylar, Almanya'da Baader-Meinhof terör örgütleri etrafı kasıp kavururken, İrlanda'da "kanlı pazar" dediğimiz İngiliz Askerlerinin sivilleri öldürdüğü ve IRA'yı daha da güçlendirdiği olaylar gibi acı deneyimler yaşanıyordu. Petrol Şokları 1973-1980 sürecinde iki defa yaşanırken, Türkiye'de artan terör ve anarşi neticesinde Askeri Darbe oldu.
Yukarıda belirttiğim 1973-1980 döneminde ABD'nin doğrudan, Çin ve SSCB'nin dolaylı olarak dahil olduğu Vietnam Savaşı yaşanırken, dönemin sonunda doğru Sovyetler Birliği Afganistan'ı işgal etti. Ancak gerginlikler 1980'lerden sonra da devam etti. Polonya "demir perde" ülkeleri arasından çıkmak isterken SSCB dışardan müdahale etti. Özetle ABD ve SSCB doğrudan çatışmadılar ama vesayet unsurlarıyla bir "soğuk savaş" yönettiler. Bu çatışma bugün hala devam ediyor ve iki dünya savaşındakinden daha fazla insan bu süreçte hayatını kaybetti. Afrika ve Latin Amerika'da yaşanan acıları yazmaya kalksak sayfalar yetmez.
Ekonomik tarafa geri dönersek: Anılan dönemde yüksek enflasyon ve negatif reel faiz politikası yürütülüyordu. Adeta dünyanın kabul ettiği bu metod, McKinnon-Shaw hipotezi sayesinde değişti. İki bilim adamı da faizlerin serbest bırakılmasıyla beraber büyüme ve kalkınmanın hızlanacağını söyleyerek yerleşik kaygıları yok ettiler. Elbette finansal serbestleşme adına yapılan bu önerme hemen kabul edilmedi. Ancaki kapitalist dünya çok geçmeden bu hipotezi test ederek onayladı. Böylece 1980'lerde Türkiye dahil herkes serbestleşme adımlarını atmaya başladı. Büyümeler hızlandı ve tabii enflasyon da.
“Enflasyonist büyüme kimin icadı ?..”
Hızlı büyümeyi enflasyonu dikkate almadan gerçekleştirmeye devam eden gelişmekte olan ülkeler çok geçmeden hiperenflasyon tuzağına düştü. Aslında gelişen ülkeler de benzer şekilde yüksek enflasyonlara maruz kaldılar. Bu durum büyüme hızlarının istikrarını bozarken işsizlik sorunu yarattı. Gelişmiş ülkeler sosyal bozulma ve adaleti enflasyonla mücadele ederek atlatacaklarını anladılar. Bunun yanına da sosyal reformları eklediler. Demokrasi halkın üstünlüğü demek iken bunu "hukukun üstünlüğü" olan liberalizmle birleştirmeye çalıştılar. Ancak bu karışım yeni muhafazakarlar, yeni liberaller ve farklı siyasi akımlar tarafından istismar edildi desem yanlış olmaz. Faiz oranlarının serbestliği ve liberalizm arzu edilen sonuçları tam olarak yaratmadığı gibi, yan etkiler oluştu. Gelişmekte olan ülkeler ise bahsettiğim yan etkileri de bahane ederek enflasyonla mücadeleyi hafife aldılar. Büyümeyi merkeze koydular. Bu sebeple inşaat faaliyeti teknoloji üretmekten daha önemli hale geldi.
Bugün ise önce pandemi sonra da Rusya-Ukrayna çatışmasının sonucunda serbest piyasa kurallarının istismar edildiği bir süreçten geçiyoruz. Yine enerji krizi, yüksek enflasyonlar ve negatif reel faizler var. Siyaset ve diplomasi sürekli kriz içinde, sıcak çatışmalar her an her yere sıçrayabilecek duruma geldi. Bu arada Liberal Demokrasi ile idare edilen insan sayısı dünyada azalırken, seçimli otokrasilere maruz kalan insan sayısında ciddi bir atış var. Yani serbest piyasa kurallarını tam işletmeyen ama seçimin galibinin önceden belli olduğu demokrasiler ile "kanun benim" diyen liderlerin sürekli seçildiği sistemler dünyada çoğunluğu oluşturuyor.
Artık iki sistemin yaşama şansı azalmış gözüküyor: Dışa Kapalı Otokrasi ve Tam Serbest Demokrasi. Her ikisi de ayrı uçlarda bulunuyor. Geçmişte John Stuart MILL ve çağdaş dönemde Foucault gibi düşünürlerin eleştirdiği ne varsa misliyle yaşanıyor desek yanlış olmaz. Acaba şartlar böyleyse hükümetleri hala liberal ekonominin kurallarıyla ele almak ve eleştirmek ne kadar doğru ? Liberal demokrasinin olmadığı yerlerde serbest piyasanın varlığını tartışmak acaba faydalı bir uğraş mı ? Ekonomi üzerinden tartışma yapmak yerine konuşlanmış olan demokrasi yaklaşımını tartışmak daha mantıklı değil mi ? Belki de Mc Kinnon-Shaw yaklaşımı gibi, siyasetin tıkandığı yerde yardıma koşacak liberal bir akım bizleri kurtaracak.
Tüm bunlar aklımı kurcalayan sorular.