Geçen seneki senaryoyu beklemek doğru mu?
Son günlerde döviz ve altına olan talebin artmakta olduğunu müşade ediyoruz. Son rakamlar MB rezervlerinin 125 milyar doların altına gerilediğini göstermekte. İster istemez pek çok kimse geçen seneki seçimler öncesiyle bir paralellik kuruyor. Hatırlanırsa 2023’de sene başından ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar olan sürede rezervler 30 milyar dolar düşmüştü. Bu sene ise şu ana kadar olan düşüş 16 milyar dolar civarında.
Ben şahsen TL’nin bir miktar değerli olduğunu ve kontrollü kur rejimi çerçevesinde de bir miktar reel değer kaybına müsaade edilmesinin doğru olduğunu savunuyorum. Nitekim, döviz ve altına gelen güçlü talep sonrasında, sepet kurdaki değer kaybı yüzde 5.5 ile aylık beklenen enflasyonun üzerine çıkarılmış vaziyette. Altın kotası yüzünden Kapalıçarşı ile Dünya fiyatları arasındaki makas ise çok açılmış durumda. Ancak geçen sene olduğu gibi oluşan bu talebin seçim sonrasında kurları kontrolsüz bir şekilde patlatma riski bu sene yok. Unutmayalım ki, geçen sene kurdaki baskının ana nedeni irrasyonel para politikası ve onun sonucunda oluşan muazzam cari açıklardı. Bu sene böyle bir şeyden bahsetmek mümkün değil.
Eğer otoriteler enflasyonu belirli bir takvimde düşürmekte kararlıysalar dövizde çok fazla hareketlenmeye izin vermeyeceklerdir. Evet, rezervlerde önemli miktarda azalış var, ancak kalan rezervlerin spekülatif talebi karşılayamayacak boyuta düştüğü bir azalıştan söz edemeyiz. Yapılacak kuvvetli bir faiz artışı ile de döviz kurlarının yeniden istenilen düzeylere çekilmesi mümkün olacaktır. Bu noktada yüksekten döviz ve altın almış olanlar bir “hit” bile yiyebilirler.
Tabii, burada şunu da belirtmek lazım: Para politikası özellikle mevduat faizleri bacağında çok da iyi çalışmıyor. Son istatistikler (3 aya kadar vadeli) TL mevduat faizlerinin yüzde 53.63’e kadar çıktığını göstermekte. Stopajın da sadece yüzde 5 olduğunu dikkate aldığımızda nette aylık yaklaşık yüzde 3.5 getiriyi ifade eden bu oran için kötü denilemez. (Bugün 33.50’den dolar alsanız, 2 ay içinde break-even noktanız neredeyse 36 olur!) Ancak, problem tasarruf sahibinin büyük kısmının bu faizlere erişiminin olmaması. İnternette şu an vatandaş için geçerli faiz oranlarına baktığımızda oranların 30’lu rakamları geçmediği görülüyor. Ortalamayı yükselten ise büyük mevduat sahiplerine verilen yüksek oranlar. Bu oranlar yüzde 70’leri buluyor!
Denilebilir ki, gelir dağılımındaki büyük uçurum nedeniyle küçük tasarruf sahibinin toplamdaki payı düştüğü için bu durumu dikkate almak gerekmez. (Burada bir parantez açıp son 1 senede 1 milyon TL üstü mevduatın yüzde 146 artmış olduğunu belirtelim. Aynı sürede, 1 milyon TL altı mevduat ise yüzde 13 azalmış. Tabi ki bu azalmanın bir kısmı önceki dönemde 1 milyon TL altında kalan mevduat bakiyesinin 1 milyon TL üzerine çıkmış olmasından kaynaklanıyor. Ancak bu oluşan dengesizliğin sadece küçük bir kısmını açıklar.) Türkiye’de 1 milyon TL’nin altında toplam 1.7 trilyon gerçek kişi TL mevduatı var. Bu yaklaşık 50 milyar dolar karşılığı eder. Ki, artık 1 milyon TL’nin bile yüksek faiz alamadığını biliyoruz. Kısaca, faizden memnun olmayıp dolar veya altına geçen/geçecek önemli bir kesim var. Bu da para politikası açısından önemli bir problem kaynağı.
Sonuçta bugün Merkez Bankası önemli bir karar vermek durumunda. Ya beklenen yüzde 5 faiz artışını gerçekleştirerek kararlılığını ve bağımsızlığını çok net bir şekilde sergileyecek ve spekülatif hareketlere son verecek, bunu (malum nedenlerden dolayı) yapamaz ise de önümüzdeki döneme yönelik çok güçlü bir sinyal vermek durumunda kalacak. (FED kurul üyelerinin “dot plot”u gibi bizim kurul üyelerinin de bir çizelgesi olsa iyi olurdu doğrusu.)