Galata bankerlerinden bugüne
Kamu kesimi borç stoku Nisan ayı sonunda 3 trilyon 125 milyona yükseldi. Her veriyi artık 2002 öncesi ila karşılaştırıldığından biz de öyle yapalım. Kamu borç stoku 2002 sonunda 258 milyar 931 milyon TL idi, yani borç stoku 20 yılda 12 kat artmış. Stoktaki bu büyümenin yanında asıl tehdit 2002 yılında borç stokunun %58’i döviz cinsinden iken, 2022’de borcun %66,6’sı döviz cinsinden hale gelmesi. Türkiye uluslararası bankaların, bankerlerin en iyi müşterisi konumuna geldi. Çünkü Türkiye iyi faiz veriyor. The Economist dergisinin veri tabanına göre belli başlı ekonomiler arasında Türkiye 10 yıl vadeli devlet tahvil faizinde %23,4 ile ilk sırada, ikinci sırada %12,9 ile Pakistan var. Türkiye’yi kıskanan Almanya’da faiz oranı %%1,1, Hollanda’da %1,3.
Türkiye’de ekonomiye idare edenler ülke döviz riski ile karşı karşıya olduğunun pek farkında değil, halbuki riski engellemek için yapılan swap antlaşmaları ve büyük bir buluş gibi gösterilen kur korumalı mevduat hesapları ancak günü kurtarmaya yönelik palyatif önlemler. Bu gelişimin sonucunu görmek gelin biraz geriye gidelim, son yıllarda sürekli yüceltilen Osmanlı dönemine uzanalım.
Osmanlı İmparatorluğu tarihte en uzun süre yaşayan devletler arasında. Devlet, bu kadar uzun süre yaşamasına rağmen iktisadi olarak hemen hiçbir zaman çok güçlü olmadı. Osmanlı Devletin iktisadi zayıflığının altında yatan en önemli nedenler arasında eğitim sismin yetersizliği ve bunun doğal bir sonucu olarak bilim ve teknolojide geri kalmışlığı ile mülkiyet hakkının olmamasıdır.
Osmanlı Devleti’nin mali çıkmaza girmesi 19. Yüzyılın başlarında net olarak ortaya çıkarken ekonomi ve devlet yönetimi İmparatorluk çökene kadar adeta Galata Bankerlerinin oyuncağı haline geldi. Aslında Osmanlı Devleti “Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u ele geçirip Bizans yönetimine son verdikten” hemen sonra başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet Galata Bankerleri ile anlaşma yapmış ve Osmanlı yasalarına uyma koşuluyla kentin açık bir ticaret limanı olarak kalmasına ve vergiye bağladığı işlemlerin türü ne olursa olsun hiçbir şekilde Osmanlı yönetimince müdahaleye tabi tutulmayacağını fermanla ilan etmişti.
Galata Bankerleri İpi Eline Alıyor
Fetih ekonomisinin çökmesi ile Osmanlı Padişahlarının, hatta Padişah’dan bağımsız yeniçeriler Galata Bankerleri üzerinde baskı kurdu, keyfi yöntemlerle mallarına, paralarına el koydular. Bu durum 19. Yüzyılın başlarına kadar sürdü. Devletin borç almadan ayakta durmasının mümkün olmadığı yıllar başlamış ve 1854 yılında Osmanlı Devleti’nin ilk dış borçlanmayı yaptığı yıla kadar Galata Bankerleri tek kredi verici oldular.
1838 yılında İngilizlerle imzalan Balta Limanı ticaret antlaşması ile Osmanlı Devleti açık pazar haline geldi. Antlaşma daha sonra başta Fransa olmak üzere diğer ülkelerle de imzalandı. 1853-1856 yılları arasında Fransa ve İngiltere’nin desteği ile Kırım Savaşında Osmanlı galip gelse de Hazine büyük bir açık ile karşı kaldı. Bu açık Galata Bankerlerince kapatıldı.
Borç yükünün artması nedeni ile sistemi olası tıkanıklığını engellemek ve daha işler hala getirmek için 1847 tarihinde meşhur iki banker Jacques Alléon, Manolaki Baltazzi tarafından İstanbul Bankası (Banque de Constantinople) kuruldu.
1844 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin altın ve döviz stoku sıfırlandı. Artık Osmanlı Hazinesi borç bulmadan yaşamaz hale gelmişti. Aslında bu tarih sonrası Devletin mali olarak tam bir tuzağa düştüğünü söyleyebiliriz. Bundan ne borç veren ülkeler ne de Galata Bankerleri şikayetçi değildi. Çünkü borçlanma faizleri yüksekti. İstanbul dünyanın en hareketli borsalar arasında yer alıyordu. 1875 tarihine gelindiğin de borçlar ve faizler ödenmeyecek hale geldi. Bankerlerle arası iyi olmasına rağmen 6 Ekim 1875 tarihinde Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’nın isteği doğrultusunda “İradeyi Seniye” yayınlandı. Buna göre Osmanlı borçlarının vadesi gelmiş faiz ve anapara taksitlerinin yarısının ödenmesi ve geriye kalan borçlar için beş yıl vadeli %5 faizli tahvilat verilmesi kararı, aslında bütün dünya borsalarında bir şok tesiri yaptı.
Osmanlı borçlarını ertelese de yeniden borçlanmak zorunda olduğu için 1879'da Sadrazam Said Paşa bir iltizam anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Anlaşmaya göre Rüsum-u Sitte (Altı Dolaylı Vergi) adıyla anlan varaka-i sahiha (pul) resmi, alkollü içecekler üzerindeki miriye ve ruhsatiye vergileri, İstanbul ve havalisi balık vergisi, İstanbul ve havalisi, Bursa, Samsun ve Edirne ipek gümrükleri alacakları kurulan Rüsum-u Sitte idaresine devredildi.
Bu kurum Osmanlı Devleti’nin moratoryum ilan etmesiyle 1881 yılında Muharrem Kararnamesi’yle kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne devredildi. Düyun-u Umumiye İdaresi kurduğu Reji Şirketi ile Osmanlı Devleti’ni adeta teslim de almış oluyordu. Osmanlı Devleti bu yıllarda içinde düştüğü mali tuzaktan kurtulmak için birçok yola başvurdu. Sikkelerin ayarını bozdu, banknot çıkardı, yeni tahviller çıkardı. Ancak hiç birisi kaçınılmaz sona gidişi engelleyemedi.
Mümkün de değil. Çünkü Devlet harcama yapmaya devam etti. Devlet memuruna maaş veremezken, üç saray Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Çırağan sarayları arka arkaya yapıldı.
Bütçe açığı varken ve de bu açık yüksek faiz oranı ile yapılan borçlanma ile kapatılıyorken kamu harcamaları azaltılmak zorunda idi. Yapmadılar. Sonunda bankalar Osmanlıyı teslim aldı.
Bugüne çıkarsama yaparsak, galiba tarihten pek ders almamışız.
Okuma Önerisi: Haydar Kazgan, 2022, Galata Bankerleri (İki hafta içinde yayınlanıyor)
Haydar Kazgan, 2022, Osmanlı’da Avrupa Finans Kapitali