Future Made in Avustralya Programı
"Future Made in Australia" (Avustralya'da Üretilen Gelecek) programı, Avustralya Hükümeti'nin 2024-25 Bütçesi kapsamında duyurulan ve önümüzdeki on yıl içinde 22,7 milyar dolar yatırım yapmayı hedefleyen kapsamlı bir girişimi. Programın temel amacı, Avustralya'yı yenilenebilir enerji süper gücü haline getirmek, kaynaklara katma değer sağlamak ve ekonomik güvenliği güçlendirmek.
Programın ana bileşenlerini özetleyecek olursak:
- Yatırımı teşvik etmek ve kolaylaştırmak
Büyük dönüşümsel yatırım projeleri için yeni bir "ön kapı" mekanizması oluşturulacak ve yatırımcıların Avustralya'da yatırım yapmasını kolaylaştırmak için düzenleyici süreçler iyileştirilecek.
- Avustralya'yı yenilenebilir enerji süper gücü yapmak
Yenilenebilir enerji teknolojilerinin ticarileştirilmesini desteklemek için Avustralya Yenilenebilir Enerji Ajansı (ARENA) aracılığıyla önümüzdeki on yıl içinde 3,2 milyar dolar yatırım yapılacak. Yenilenebilir hidrojen üretimini teşvik etmek amacıyla, 2027-28'den 2039-40'a kadar kilogram başına 2 dolar üretim teşvikleri sağlanacak.
- Kaynaklara katma değer sağlamak ve ekonomik güvenliği güçlendirmek
Kritik minerallerin işlenmesi ve rafine edilmesi için üretim teşvikleri verilecek. Güneş paneli ve batarya tedarik zincirlerini güçlendirmek için 1,5 milyar dolar yatırım yapılacak. İnovasyon, dijital ve bilim: Kuantum bilişim yeteneklerini geliştirmek için 466,4 milyon dolar yatırım yapılacak. Jeolojik araştırmalardan sorumlu bir hükümet ajansı olan GeoScience Australia'ya, kritik minerallerin ve yeraltı su sistemlerinin haritalanması için 566,1 milyon dolar destek sağlanacak.
- İnsanlara ve bölgelere yatırım yapmak
Temiz enerji iş gücünü geliştirmek için 91 milyon dolar yatırım yapılacak. Kadınların temiz enerji ve diğer kilit endüstrilerdeki katılımını artırmak için 55,6 milyon dolar destek verilecek.
Programın özellikle madencilik sektöründe önemli etkilerinin olması bekleniyor. Madencilik sektörü Avusturalya ekonomisi için büyük öneme sahip. Avustralya'nın GSYİH'sının yaklaşık %13,6'sını madencilik sektörü oluşturmakta. Avusturalya, küresel madencilik sektöründe de önemli bir oyuncu konumunda. Dünyanın en büyük lityum, uranyum ve demir cevheri üreticisi olan Avusturalya, aynı zamanda dünyanın en büyük uranyum, çinko ve demir cevheri rezervlerini barındırıyor. Ayrıca altın, çinko, nikel, kobalt, bakır, alüminyum ve nadir toprak elementleri üretiminde dünyanın en önde gelen üreticileri arasında yer alıyor. Çin, ABD ve Rusya'dan sonra dünyanın dördüncü en büyük madencilik ülkesi olan Avusturalya, maden arama izinleri sayısı bakımından Kanada'dan sonra dünyada ikinci sırada geliyor.
Madencilik ürünleri Avusturalya'nın dış ticaretinde de önemli bir yer tutuyor. Sektör ihracatı 2023 yılında 181 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu miktar Avustralya'nın toplam ihracatı içinde %49 gibi büyük bir payı oluşturuyor. 2024 yılsonunda ise küresel talepte yaşanan yavaşlama nedeniyle ihracat tutarında bir miktar düşüş olması bekleniyor. Madencilik alanında Avusturalya'nın en büyük ihraç kalemi demir cevheri. 2023 yılında demir cevheri ihracatı 91 milyar dolara ulaştı. Kömür ihracatı ise bu dönemde 64,3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bakır cevheri ihracatı 4,7 milyar dolar, çinko cevheri ihracatı 1,5 milyar dolar ve alüminyum cevheri ihracatı ise 1,1 milyar dolar oldu.
Avustralya'nın geleneksel imalat sanayii, ülkenin Çin ile ticaret ilişkileri kurduğu ve ekonomisini ithalata açtığı 1970'lerden bu yana keskin bir düşüş yaşıyor. Sidney Teknoloji Üniversitesi'nden bir akademisyen olan Profesör Roy Green, 1980'lerde ve 1990'larda ekonominin daha da liberalleşmesinin, ihracata dayalı gelişmiş imalatta oluşturduğu rönesansın kısa sürdüğünü ifade ediyor. Güçlü bir Avustralya doları ve Çin'in ihracat gücündeki artışın, otomotiv ve çelik gibi endüstrilerin küçülmesini veya ortadan kalkmasını tetiklediğini savunuyor. İmalat sektörüne verilen desteğin azalmasının Avustralya'yı "dünyanın taş ocağı" haline ve hammadde ihracatına çok bağımlı hale getirdiğini belirtiyor.
Roy Green, "Future Made in Australia" programını, Avustralya'nın sanayi yapısını çeşitlendirmek ve yenilenebilir enerji süper gücü olma hedeflerine ulaşmak için önemli bir fırsat olarak değerlendiriyor. Ancak, programın başarısının, hükümetin küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ'lere) yönelik desteğinin daha iyi koordine edilmesine ve eğitim ile beceri geliştirmeye yapılan yatırımların artırılmasına bağlı olduğunu vurguluyor. Green, Avustralya'da 700'den fazla iş destek programının bulunduğunu ve bu durumun KOBİ'lerin hangi programlardan faydalanabileceğini belirlemesini zorlaştırdığını belirtiyor. Bu nedenle, daha tutarlı ve koordineli bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini ifade ediyor. Ayrıca, Avustralya'nın yenilenebilir enerji teknolojileri ve kritik mineraller gibi alanlarda rekabet avantajı elde edebilmesi için, araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) harcamalarının artırılması ve eğitim sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Örneğin, Avustralya'nın dünya lityum üretiminin %50'sini gerçekleştirdiğini, ancak bunun %90'ını ihraç ederek nihai değerinin sadece %0,53'ünü elde ettiğini belirtiyor. Sonuç olarak, Roy Green, "Future Made in Australia" programının başarılı olabilmesi için, hükümetin sanayi politikalarını daha iyi koordine etmesi, eğitim ve beceri geliştirmeye daha fazla yatırım yapması ve Ar-Ge harcamalarını artırması gerektiğini ifade ediyor.
Avustralya'nın net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmasını desteklerken, aynı zamanda yeni iş fırsatları yaratmayı ve ekonomiyi daha dayanıklı hale getirmeyi amaçlayan bu programın çıktılarını önümüzdeki dönemde değerlendirme imkânımız olacak.