Fransa seçiminin sorunlu sonuçları
Demokrasi ile yönetilen toplumlarda seçimler bazen beklenmeyen sonuçlar doğurabiliyor. Son zamanlarda bazı seçimler beklenmeyenlere ek olarak, istenmeyen sonuçlar da doğurdu. Örneğin, Macaristan’da Orban’ın seçimi kazanması beklense bile, bu kadar açık farkla kazanması beklenmiyordu. Aslında denge ve denetleme üzerine kurulu demokrasi düzenine ve Avrupa değerlerine bağlılığı kuşkulu, özellikle göçmen karşıtlığında ifadesini bulan etnik çoğulculuk karşıtlığı müseccel ve Ukrayna’yı yutması konusunda Rusya’yı destekler bir tutum sergileyen Bay Orban’ın seçimde yenilmesi ümit edilmişti. Seçimden parlak bir galibiyetle çıktı. Fransa seçimleri de beklenmedik sonuçlar verdi. Seçimden kısa bir süre öncesine kadar, Bay Macron’un seçimi rahatlıkla kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Yarışı önde götürdüğüne güvendiğinden adaylığını bile son dakikada açıkladı ve yoğun bir kampanya yürütmedi. Kampanyanın son günlerinde ise Bayan Le Pen’in desteğinin ciddi oranda yükselmeğe başladığı görüldü. Nitekim, seçim sonuçları da anket tahminlerini doğruladı. Bay Macron %27.8 oy alırken, Bayan Le Pen de % 23.1’e ulaşmıştı. Bu yüzdeler bize ikinci turda kimlerin yarışacağını söylese de, ilk turda başka adaylara oy verenlerin bu turda kime oy vereceklerini söylemiyor. Hatta ilk turda ikinci tura kalan adaylara oy verenler bile, bu turda tercihlerini değiştirebilirler, mesela oy kullanmamayı tercih edebilirler.
Seçmen davranışları sık sık alışılagelmiş mantık çizgisinin dışına çıkabiliyor. Olağan mantığa göre, güçlü bir üçüncülük sergileyen sosyalist Bay Melenchon’a oy verenlerin aşırı sağda konumlanmış Bayan Le Pen’e kesinlikle oy vermeyeceğini tahmin edebiliriz. Ancak, çoğu sosyalist seçmenin ikinci turda oylarını hanımefendiye vermeyi düşündükleri anlaşılıyor. Tabii, kimlerin sandık başına gideceği, kimlerin de oyunu kullanmayacağı da bir başka ilginç soru. Burada da başkanı ikinci tur belirleyeceğinden, olağan mantık, seçmenin bu tura daha yoğun ilgi göstermesi sonucuna götürebilir. Buna karşılık, destekledikleri adaylar ilk turda kaybeden seçmenler, finale kalan adayların hiçbirinin kendilerine hitap etmediğini düşünerek oy kullanmayabilirler. Özetle, son turda katılma oranları ilk turdan daha düşük olabilir.
Bir an için Bay Macron’un seçimi kazandığını kabul edelim. Bu satırların kalem alındığı sırada seçimi büyük bir farkla kazanmasının muhtemel olmadığı artık kesinleşmiş gözüküyor. Aynı derecede endişe verici bir durum ise yarışmanın orta sağ ile aşırı sağ arasında cereyan ediyor olmasıdır. Sol sadece zayıf değil, aynı zamanda bölünmüş durumdadır. Ücretler gibi iktisadi sorunlar bir yana bırakılacak olursa, işçi sınıfı mensupları aşırı sağın göç, dini ve etnik çoğulculuk, hatta AB ile ilgili görüşlerini kendi tercihleriyle daha uyumlu buluyorlar. Bunlardan farklı olarak, kentlerde yaşayan entelektüeller, sol imajıyla daha uyumlu olan daha evrenselci ve eşitlikçi siyasi tercihleri temsil etseler de, bunlar seçmene cazip gelmiyor. Bu koşullar Bay Macron’u baskı altında tutacaktır. Kendisi Avrupa bütünleşmesinin öncüsü olmak için yoğun bir çaba sarf etmekteyse de, bu görevi ifa etmek için kendi toplumundan tam yetki alamayacağı açıktır. Avrupa’nın bütünleşmesi yönünde daha fazla yol alınmasına dönük çabalarının, seçmenin işini ve yerel üreticiyi korumaya dönük direnciyle karşılaşması muhtemeldir. Hatta seçmen diğer AB ülkeleri vatandaşlarının bile iş konusunda kendisiyle rekabet etmesini istemeyebilir. Bay Macron’un Fransız ekonomisini liberalleştirme girişimleri, daha ilk görev döneminde sert protesto eylemleri karşısında hızını yitirmişti. Şimdi yeniden iktisadi reformlara dönüş yapabilmesi çok zordur. Seçimi kazananlar ve kaybedenlerin üzerinde birleştiği bir konu Avrupa’nın daha geniş bir stratejik özerkliğe kavuşması olabilirse de, bu sütunlarda daha önce de muhtelif vesilelerle ifade edildiği gibi, bu Avrupa’nın kabule hazır olmadığı ve Fransa’nın kaynaklarının da yetmeyeceği bir rüyadan ibarettir. Bazı gözlemciler, bu dönemin Bay Macron’un ikinci ve sonuncusu olacağı için, kendisinin yeniden seçilme endişeleriyle hareket etmeyeceğini söylüyorlar. Yeniden seçilme derdi olmayan bir liderin siyasi gündemini uygulamaya geçirmekte daha özgür davranabileceği doğrudur. Ancak, bir lider, seçmeninin tercihlerini görmezden gelerek kendi programını uygulamaya sokamaz. Fransız seçmeninin Bay Macron’un Avrupa bütünleşmesinde güçlü bir liderlik sergileyeceği ve “sözde” Avrupa değerlerini savunacağı konusunda onu desteklediği kesin değildir. Belki en fazla beklenebilecek şey, Bay Macron’un Bayan Le Pen’in yönelebileceği türden aşırılıklardan uzak duracağıdır. Zaten seçmenlere yapılan telkin, oylarını Bay Macron’un savunduğu politikaları desteklemek için değil, Bayan Le Pen’i seçtirmemek için kullanmaları gerektiğidir. Bu yaklaşımın güçlü bir yetkilendirmenin temeli olmadığı aşikardır.