Florence Nightingale: Hemşire ve istatistikçi

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM

Modern hemşireliğin kurucusu Florence Nightingale doğumunun 200’üncü yıl dönümünde anılıyor: Her 12 Mayıs, onun doğum günü olarak Dünya Hemşirelik Günü’dür zaten. Dünya Sağlık Örgütü bu yılı Hemşirelik ve Ebelik Yılı ilan etti. Bu anmalar, küresel salgına rast geldi, Florence Nightingale’in adına daha da anlamlı oldu.

Hemşireliği, olmazsa olmaz bir tıp mesleği haline getiren ilkeleri ilk kez Florence, sistemli olarak düşünüp uygulamıştı: 1854-56 yıllarında İstanbul’da… Osmanlı Devleti, Rusya ile “yine” savaşırken… Osmanlı’ya destek olarak yanında İngiltere, Fransa ve İtalyan Piyemonte/Sardinya Krallığı da vardı. Bu savaşa değinmeden, Florence’in İstanbul’da “ne yaptığını” ve sonrasında “daha neler” yaptığını anlatmak mümkün değil.

Rusya, Osmanlı’yı egemenliği altına alamasın diye Batılı müttefikler, Osmanlı’nın yanında savaşa 1854’te girdiler. Ruslar, Sinop’a kadar sessizce gelip Osmanlı Donanmasını ve Sinop’u yaktı (30 Kasım 1853). [Ruslar daha önce de, 1770’de Baltık’ı geçip, Atlantik ve Akdeniz’den gelerek Çeşme’ye yaptıkları baskınla Osmanlı Donanması’nı yakmışlardı]. 1855’te ise Kars’ı da kuşattılar ama alamadılar. Batılı müttefikler savaşa girince, hedefleri Kırım’daki Rus tersaneleri ve Sivastopol şehri oldu. Savaş 1856’da Rusya’nın yenilgisiyle sonuçlandı. [20 yıl sonraki savaşta ise Osmanlı’nın müttefiki yoktu, Balkanlar’da ve Doğu Anadolu’da kaybetti].

Kırım’da yaralanan İngiliz ve Fransız askerleri tedavi için gemilerle İstanbul’a taşındı. Fransızlarla, Taşkışla’da (bugün İstanbul Teknik Üniversitesi) katolik rahibeler ilgilenirken, İngiliz yaralılarla Selimiye Kışlası’nda Florence Nightingale ve onunla beraber İstanbul’a Londra’dan 13 günde gemi ve karayolu ile gelen 38 hemşire ilgilendi.

Selimiye, kışla olarak bile bakımsız ve sağlıksızken, Kırım’dan sürekli gelen yaralıların tedavisine uygun bir mekân hiç değildi, sadece çok büyüktü, yer boldu. Florence, (bugün bile işyönetimi konusunda örnek gösterilen) örgütleme becerisi ve hemşirelik bilgisiyle burayı kısa sürede düzene soktu. Ve şu gerçeği anladı: Savaşta sadece 4 bin 600 İngiliz askeri cephede öldüğü halde, 22 binden fazlası bulaşıcı hastalıktan, temizlik (hijyen) yetersizliğinden, gıdasızlıktan, enfeksiyondan ölmüştü.

Osmanlı da aynı durumdaydı: Cephede 21 bin, ama hastalıktan 45 bin 400 ölü. Rusya’da ise 73 bin asker cephede, 377 bini hastalıktan öldü. 20 bin Fransız cephede, 75 binden çoğu hastalıktan. Piyemonte bile cephede sadece 28 kişi kaybettiği halde, 2 bini hastalıktan öldü. (Savaş Kayıplarının İstatistik Ansiklopedisi 1492 – 2015: https://cutt.ly/Ky14HYx)

Florence, Selimiye’deki yaralıların neden öldüğünü sabırla tek tek kaydetti. Cephedeki ölüleri zaten askeri makamlar sayıyordu. Ama savaş bölgesindeki salgın hastalıklar, hijyen yoksulluğu, gıdasızlık sonucu ölümlerin “daha fazla olduğu” gerçeğini Florence listeledi. Savaştan sonra döndüğü İngiltere’de siyasetçilere ve devlet yöneticilerine bunu anlatabilmek için 21 cm X 47 cm boyutunda, 567 sayfa yazı ve istatistik, 5 büyük hesap tablosu, ve bunlara ek olarak 245 sayfa veri ve notlardan oluşan bir kitap yazdı.

Sunduğu istatistikleri dizi dizi rakam listeleri halinde sıralamadı: Bugün adına infografik dediğimiz, veriyi görselleştirerek okuyucunun “bir bakışta anlamasını” sağladı. Florence, matematik eğitimi almamış olsaydı, veri toplamayı ve işlemeyi bilmeseydi, sadece “modern hemşireliğin kurucusu” olarak anılacaktı. Oysa bugün, onun veri görselleştirme yöntemi dijital olanaklarla, çok çabuk ve görselliği daha da etkili kullanılıyor. Bu nedenle Florence, sanayi-ötesi toplumlarda “istatistikçi” olarak da tanınıyor. Hatta Korona dolayısıyla, “Acaba Florence bugün yaşasaydı, Korona verilerinin güvenirliği ve işlenmesi konusunda neler yapardı?” diye soran makale bile yayınlandı (https://cutt.ly/ny3LmCR): En azından, “Korona mücadelesinde hükümetinin tutarsız, kararsız, duraksayan tavrını eleştirir, başbakanın canını sıkardı.”

Florence, o dönemde hesabı zahmetli, bu yüzden kullanılmayan bir veri görselleştirme yöntemi olan “kutupsal alan dairesel grafik” kullandı. Grafiğinde 12 dilim, yılın 12 ayına denk geliyor. Her dilimin alanı, o ayki ölümlerin türlerine göre hesaplanmış. Bugün yaygın olarak kullanılan “dairesel pasta grafik”ten farklı olarak, Florence’in grafiğinde dilimlerin açısı “aynı”. Ama dilimin boyu, veri miktarına göre uzun veya kısa. Bu şekilde, bir tek daire üzerinde çok sayıda kategori, aynı dilim üzerinde farklı boylarda gösterilebiliyor. Bütün kategoriler aynı açıda dilimler olduğu için de veri büyüklükleri “bir bakışta” anlaşılıyor.

Bu, Florence’in siyasetçilere vermek istediği mesajı anlatabilmesi için ideal bir görselleştirmeydi. (Hesaplama yöntemi: https://cutt.ly/iy8jaJH).

Grafikte mavi renk, “önlenebilir” hastalık/enfeksiyon ölümlerini gösteriyor. Gri renk cephede ölümleri. Pembe, yaralanma sonucu ölümleri… Bu dilimlerin matematik hesabını yaparken Florence, “tıbbi istatistiğin kurucusu” sayılan William Farr’dan yardım aldı.

Sağdaki grafik Nisan 1854 – Mart 1855 dönemi. Soldaki Nisan 1855 – Mart 1856 dönemi. Sağdaki grafik hastalık (C-vitamini yetersizliği skorbüt, dizanteri, ishal, kolera) artışını gösteriyor. Florence’in ısrarlı talepleri üzerine, Selimiye’de alınmasını istediği hijyen önlemlerini sağlamak amacıyla İngiltere’den bir heyet Mart 1855’te gelince, alınan önlemlerle enfeksiyona/hastalığa bağlı ölümler azalmaya başlıyor.

Bugünden, 1855’in sağlık/tıp koşullarına baktığımızda şunları dikkate almamız gerek: Sabunla el/vücut yıkamanın önemi anlaşılmamıştı. O kadar ki, Ignaz Semmelweis adlı Macar doktor, kadın-doğumda “sabunun ve temizliğin önemine” dair ısrarları yüzünden “deli” diye yaftalanmış, derdini anlatamayıp sinir buhranı geçirince akıl hastanesine kapatılmıştı. Mikrop henüz bilinmiyordu (Pasteur bu konuda ilk kez 1861’de makale yayınladı ama ona inanan olmadı). Salgınların “su ve havayolu ile bulaştığı” anlaşıldı, ama nedeni bilinmiyordu. İlaç endüstrisi yoktu. Antiseptik ilkeldi. Narkoz yoktu. Bu yüzden cerrahi müdahale kasaplık gibiydi. Kurşun/kılıç yaraları tedavi edilemezse kollar bacaklar kesiliyordu- narkozsuz…

Florence’in zahmetli ve zor diye kullanılmayan bir grafik yöntemine getirdiği inovasyon, bugün dijital teknolojiyle basit bir işlemden ibaret. Örneğin, bu yöntemi kullanan OECD, “vergi sonrası kazanç ortalaması” konusunu pek güzel göstermiş (https://cutt.ly/tuQIiyZ):

Florence’in matematik ve hemşirelik gibi farklı iki konudaki becerisinin temelinde, varlıklı ve nüfuzlu bir ailenin büyük kızı olması, aydınlanmacı ve ileri fikirli bir aydın olan babasının, kızını “üniversite düzeyinde” bizzat yetiştirmesi yatıyor. Kadınların okuma yazma ve ev işlerinde beceri kazanmaktan öteye gidemediği bir dönemde Florence’in ailesi ona “bir erkekmiş gibi” eğitim verdi. Henüz 7 yaşındayken mektup yazmaya (kendisini yazarak ifade etmeye) başlamış, 10 yaşında otobiyografisini (!) hem de Fransızca yazmış. Latince, Eski Yunanca, Almanca, İtalyanca da öğrenmiş. Buna ek olarak tarih, siyaset bilimi, ahlak, felsefe, edebiyat ve elbette matematik, geometri, cebir de…

Sonra, hemşireliğe merak sarmış. 1851’de Almanya’ya giderek 3 ay hastabakıcılık yapmış. İngiltere’ye döndüğünde bu konuda ilk kitabını yazıp, Londra’da bir klinikte çalışmaya başlıyor. Babası ona hep destek: Bugünün parasıyla 5 bin 500 dolara eşdeğer bir parayı her ay kızının cebine koyuyor. Florence, geçim derdi olmadan yaşamış.

Ve nihayet, becerisinden Kraliçe Viktorya’nın da haberi olunca Florence’in kariyerinin rotası çiziliyor. İstanbul’daki 2 yıldan sonra Kırım’a dair eleştirel raporu üzerine, bir sağlık reformunun İngiliz ordusu ile sınırlı kalamayacağı, şehir sağlığının da sıfırdan ele alınması gerektiği anlaşılıyor. Henüz kanalizasyonu olmayan Londra’ya, bugün bile kullanılan ilk dev şebeke yapılmaya başlanıyor- Paris, Berlin, Viyana ile aynı dönemde…

Florence evlenmemiş. Taliplilerini reddetmesiyle ünlü. Ama zaten 38 yaşından itibaren hep hasta- Kırım’daki cepheye de bir kaç kez giden Florence’in orada ve Selimiye’de görüp yaşadığı savaş, kan-revan faciası, onda hiç atlatamadığı bir “travma sonrası sendromu” olarak kalmış. Ayrıca, bir tür mide-bağırsak hastalığını da yaşamı boyunca çekmiş. Hakkında seller gibi akademik araştırma, bilimsel kitap yayınlanan Florence’in yazdığı mektupları, kitapları da bilime ve insanlığa katkısını araştırmak isteyenlere sonsuz bir kaynak. Şu sırada hakkında bir de kurmaca film senaryosu hazırlanıyor.

İsmini en başarıyla yaşatan ülke ise Türkiye. Onun adıyla İstanbul’da 5 hastane, 2 tıp merkezi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’ya bağlı Hemşirelik Fakültesi… Selimiye’deki mütevazi odası müze. Kışlanın yanındaki İngiliz Mezarlığı’nda dikili anıtta “Bir asır öncesi bu mezarlık yakınındaki çalışmaları insanlık acılarını azaltmış ve hemşirelik mesleğinin doğuşuna sebep olmuş Florence Nightingale’in anısına” yazıyor. Bronz plaket, Florence’in İstanbul’a gelişinin 100’üncü yıl dönümünde 1954’te takılmış.

İngiltere’de ise Korona dolayısıyla Londra ve 6 şehirde oluşturulan sahra hastanelerine onun adı verildi. 1860’da ilk hemşirelik okulunu açtığı Londra’daki Saint Thomas Hastanesi’nde bugün müzesi var. İstanbul’da Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi’nde de 2006-07’de “Kırım Savaşı’nın 150’nci Yılı” dolayısıyla Florence’e ait mektuplar, fotoğraflar, çeşitli anılar (ve konuyla ilgili çok sayıda kaynak) sergilenmişti.

Ölümünden sonra İngiliz ulularının yattığı Westminster Manastırı’na değil, aile evinin olduğu Derbyshire’da bir kilisenin mezarlığına gömülmeyi vasiyet etmiş. Mezar taşında sadece “Doğum 1820, Ölüm 1910, F.N.” yazıyor.•

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Toz-topraksız arkeoloji? 17 Temmuz 2020