Fiyatlamaları zorlaştıran kim?
Küresel piyasalarda işlem yapan bir yatırımcı olsaydınız -belki de öylesinizdir ama varsayımımız bunun üzerine değil- kısa vadeli fiyatlama belirsizliklerinizin büyük bir kısmı masadan kalkmış şekilde fiyatlama stratejilerinizi kurabilirdiniz. Neden? Zira mayısın ilk haftasındaki Fed ve ECB fırtınasından “şu an için” çıkmış durumdasınız. Fed’in de ECB’nin de hangi yolda, nasıl vaziyette ilerlemek istediğine dair fikrinizin önemli bir kısmı çoktan inşa olmuş vaziyettedir. Zaten öyledir, öyle de olması gerekir: kritik konumdaki kurumların ana görevi temelde basittir; kendileri kaynaklı belirsizlik asla yaratmazlar, yaratamazlar. Çünkü ana kuruluş görevleri ve ileride de var olma sebepleri sistemde kendileri dışındaki evrende oluşan belirsizlikleri azaltmak, olabildiğince sınırlamak, sistem içerisindeki dengeyi kanunlarla yazılmış olan görevleri çerçevesi dışına çıkmadan sağlamak ve belirsizlik katsayısındaki azalışa katkıda bulunmaktır. Yönlendirmektir.
Merkez bankalarının görevleri artık yer yüzünün önemli bir kısmında kanunlarla yazılı şekilde belirlenmiş, küresel sermaye içerisindeki likidite akışının yörüngesi de bu çerçeve şekillenmiş, şekillenmekte ve yarın da şekillenecektir. Bu noktada ana felsefe genel kabul görmüş kuralların olabildiğince dışına çıkmadan belirsizliği azaltmak ve sistem içerisindeki dengeyi sağlamaktır. Merkez bankalarına tanımlanan görevlerin temelinde fiyat istikrarı yer alırken, farklı noktalarda işsizlik ya da büyüme de dahil edilmiş; ancak, fiyat istikrarı sıfır noktasıdır. Zaten hikayenin başlangıcında fiyatlardaki istikrarı ve öngörülebilirliği azaltmaya odaklandığınızda bir sistematik şeklinde büyüme ve istihdam da peşi sıra gelecektir. Merak etmeyin; hep böyle olmuştur. Örnekler, iktisat yazını içerisinde mevcuttur.
Biraz felsefi, biraz da sesli düşünme şeklindeki girişin ardından konuyu Fed ve ECB’ye bağlamak gerekiyor. Bu köşede sıklıkla tartıştığımız ve dile getirdiğimiz üzere, doğru sorular doğru cevapların yolunu açmaktadır. Neden? Odak noktasında kaymaya neden olmadığından. O zaman hep birlikte soralım; Fed ve ECB açısından farklı bir durum ile karşı karşıya mıyız? Hayır. Neden? Piyasa işlemcileri merkez bankalarının ciddi anlamda önünde pozisyon alarak gidişatı bu hale mi sokmuşlardır? Hayır. Peki? Aksine, merkez bankaları “deniz feneri” görevlerini tam olarak yerine getirdikleri için böyle olmuştur. Şimdi nette elimizde ne var? i) Fed, durmak istemese de durmak zorunda kaldı. Uzun koşularda soluklanmak iyidir. Üstelik bir de hızlı çıkış yaptıysanız nefesi dengelemek için zararı olmaz. Fed, durur gibi yaptı, büyük oranda durdu ama yarın yeniden harekete geçmeyeceğini ilan etmedi. Kötü bir şey mi? Hayır. Elini açık etmedi. Gün sonunda işlemcilerden ekonomistlere herkes bir Fed riski olabileceğini hesap kitap içerisinden çıkarmakta zorlanıyor. Peki, o risk nedir? Enflasyon. Yukarı yönde sapma olur ve işler arzu edilen şekilde gitmezse “Fed’in sopası” bir kenarda duruyor. Hangi sopa? Faiz. Merkez bankalarının en kuvvetli silahı. ii) ECB’de sürpriz var mı? Yok. Faiz adımlarının boyutu kısaldı; ancak, faiz artırım döngüsü masadan henüz kalkmadı, Fed’in aksine. Herkes bu senaryoya hazırlıklı mıydı? Evet. Neden? Buyursunlar size mis gibi iletişim. Nedir? Merkez bankaları sürpriz yapmaz; sürprizi ortadan kaldırır. Çünkü bilirler ki yapacakları sürprizi yine dengeleme görevi kendilerine düşecek. Sıkıntılı ama bir o kadar da basit işler yani.
Şimdi gelelim yerel varlıklara. Seçim sürecinin son düzlüğündeyiz. Alınacak pozisyonların neredeyse tamamı alındı. Alınmayanlar da net şekilde geç kaldı. Burada pozisyon almaktan ne anlaşıldığı herkese göre değişir. Misal ben. Şahsi mesleki görüşüm, pozisyon almamanın da pozisyon almak olduğudur. Nasıl? Eğer doğru noktada, doğru hikaye ile bulunuyorsanız ve oyunun dengesini temelinden değiştirecek negatif unsur söz konusu değilse, bu senaryo da bazen en iyi senaryo olabilir. Başka? Mesela likit kalmak. Önemlidir. Çoğu zaman yatırımcı psikolojisi nezdinde “fırsat maliyeti” ile karıştırılsa da fırsat sunar. Herkes likit kalma becerisine sahip değildir. Uzun yılların alınan yanlış yatırım kararları sizi doğru noktaya getirir. Hepsi gün sonunda deneyimdir.
Peki, yerel varlıkları konuşurken neden rakam telaffuz edemiyoruz? Bir terslik var gibi sanki. Nedeni açık: mevcut fiyatlama davranışları sağlıklı değil. Liranın “bitmek bilmeyen” ve “her kesimdeki” denge noktası tartışmaları kafa karıştırıyor. Bono ve tahvillerdeki faiz düzeyleri tam olarak akıllara oturmuyor. BIST’te işlem hacmi neredeyse yok. Sağlıklı tek bir davranış masada değil. Bu da bizi temel ve teknik analiz çerçevesine yaklaşmaktan olabildiğince uzak tutuyor. Yani bir nevi “ne konuşsanız olmuyor, olamıyor” durumu. Ciddi stres var. Sandık, halkın takdiridir; ancak, unutmayalım ki değer bir şekilde, bir zaman içerisinde olması gereken noktaya ulaşır. O nedenle sükuneti, aklı selimi elden bırakmamak gerekiyor. Bu da hikayeye odaklanmak demek. Son söz: BIST’e uzun yıllardır kote şirketlerimizi düşünün. Kaç seçim, sandık gördüler. Ancak, yatırım, hikaye, odak noktaları değişmedi. Sadece zaman aralığı farklılaşmıştır. O neden yatırım ufkunu olabildiğince uzun tutmaya odaklanın.