Fırsatları içinde barındıran tehdit: Endüstri 4.0 

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Mücahit Civriz 

Hazine ve Maliye Uzmanı

Çalışma hayatını kökten değiştirme potansiyeline sahip yeni bir sanayi devrimi ile karşı karşıyayız. Ölçeği ve kapsamı bakımından daha önce yaşanan gelişmelerden farklı olan bu sanayi devrimiyle yüzleşmek, fırsat ve tehditleri iyi analiz ederek gereken tedbirleri almak açısından büyük öneme haizdir. Son yıllarda yaşadığımız pandemi ve benzeri salgın hastalıklar, dünyanın dört bir tarafında yaşanan iktisadî, siyasî ve askerî gerginlikler bu yeni süreci bir miktar yavaşlatmış gibi görünse de, önümüzdeki günlerde çok hızlı gelişmelere şahit olacağız. Diğer sanayi devrimlerinin devamı niteliğinde düşünülse bile, Dördüncü Sanayi Devrimi ya da Endüstri 4.0 diye tanımlanan bu süreç, kendisine uyumlanan sektörleri ve ülkeleri ciddi manada farklılaştırırken uyum sürecini etkin yönetemeyenler açısından oldukça riskli bir tablo ortaya çıkaracaktır.  

Endüstri 4.0, 2011 yılında Alman rekabet gücünü artırmak gayesiyle iş, siyaset ve akademisyen dünyasından oluşmuş bir grup tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Bulut teknoloji, yapay zekâ, robotlar, akıllı/karanlık fabrikalar ve nesnelerin interneti anahtar kavramlar olarak ortaya çıkarken tüm bileşenlerin insan faktörü olmadan birbirleriyle iletişimde olabildiği ve üretim sürecinde tam entegre bir yapıda hareket edebildiği bir kurgu düşünüldü. Bu süreçle birlikte üretimlerin en düşük maliyet ve en hızlı bir şekilde, hatasız veyahut en az hatayla yapılması hedeflendi. Bu yeni dönemin mottosu “insansızlık” oldu. Son dönemde sık sık duyduğumuz insansız araçlar, insansız fabrikalar, insansız lojistik, yapay zekâ ile planlamalar bu yeni dönemin kutsal kavramları olarak önplana çıktı.  

Bu kadar “insansızlık” vurgusu getireceği bazı kolaylıkların yanı sıra kafaların karışmasına ve insan iş gücünün geleceğinin ne olacağı endişelerine de sebep oldu. Çok ağır yüklerin kaldırılması, zararlı kimyasallarla yapılan işlerin “robotlara” yaptırılması, kulağa hoş gelse de bir uygulama üzerinden şoförsüz olarak kapınıza gelebilen bir taksi, binlerce işçinin istihdamına yardımcı olabilecek fabrikalar yerine tamamen robot ağı tarafından üretimin yapıldığı fabrikalar, tedirginliğe neden olmaya başladı.  

Karanlık fabrikalar ile insan işgücü de kararacak mı?   

Karanlık fabrikalar, bir başka deyişle ışığa ihtiyaç duymadan sürekli üretim yapabilen fabrikalar, tamamen otomatik sistemlerle donatılmış ve bünyesinde insanın varlığına ya hiç ihtiyaç duyulmayan ya da sınırlı sayıda ihtiyaç duyulan yapılardır. Günümüz fabrikalarında, parçaları kaldırmak, operasyonları sürdürmek gibi işlemler insan kas gücü ile yapılırken yakın bir gelecekte karanlık fabrikalarda ham maddenin fabrikalara girmesinden ürünlerin fabrikadan çıkışına kadar olan süreçte “yok denecek kadar az” insan işgücüne ihtiyaç duyulacaktır.   Bu süreç işverenler için verimlilik, hız, sorunsuz üretim artışı anlamına gelirken, çalışanlar açısından işsizlik anlamına gelmektedir.  Hatta bu süreç acıkmayan, izin istemeyen, fazla mesai ücreti talep etmeyen, 7/24 çalışabilen, sigara ve ihtiyaç molası olmayan, tartışmayan, sosyal uyum sorunu bulunmayan, zam beklemeyen, sendikal hak talebinde bulunmayan robot işçiler düşünüldüğünde ütopik bir gerçekliğe doğru evrilmektedir.    

Neo-Ludizm: Küresel iş protestoları gündeme gelebilir  

Bu tarz teknolojik gelişmeler neticesinde, çalışmaları belli ölçüde tekrarlayan ve rutin işler yapan işçi kesiminin birtakım zorluklarla karşı karşıya kalması muhtemeldir ve bu zorluklar, geçmişte yaşananlara benzer bir işçi protestosunu tüm dünyada gündeme getirebilir. Hatırlanacağı üzere 19. yüzyıl Sanayi Devriminin yaşandığı ve yoğun makineleşmenin başladığı İngiltere'de tekstil işçileri, iş gücünden tasarruf sağlayan makinelerin devreye girmesiyle işsiz kalacakları düşüncesiyle tepkilerini makineleri kırarak ortaya koymuşlardı. Geçmişte makine kırıcılığı protestoları Ludizm Hareketi olarak nitelendirilmişti. Yaşanan bu gelişmeler benzeri bir tepkiyi doğurabilir ve işsiz kalan, ücretleri azalan işçilerin Neo-Ludizm hareketleri ile karşılaşabiliriz. Global ölçekte maliyet avantajı nedeniyle ciddi ölçüde yabancı sermaye çeken ve büyük istihdam hamlesi yapan Çin’in, rekabet avantajını kaybetmemek maksadıyla yoğun robotik üretime geçeceği ancak bu durumun istihdam rakamlarına olumsuz yansıyacağı ve küresel işçi hareketinin Çin’de başlayarak tüm dünyaya yayılacağı tahmin edilmektedir.  

Bu riskin çok uzaklarda olmadığını görebilmek için internette ufak bir araştırma yapabiliriz. 90’lı yıllarda bir otomobil fabrikasında üretilen bir araçla o aracın üretiminde görev alan işçilerin fotoğraf çektirmesinin çok klasik bir durum olduğu aşikâr iken bugün, örneğin TOGG aracın CEO’su banttan ilk aracın müjdesini işçiler değil robotlar arka fonu ile vermektedir. Çin’de cep telefonu üretimi yapan bir firma robot teknolojisi sayesinde 650 olan işçi sayısını 60 kişiye indirmiş, yakın gelecekte ise işçi sayısının yirmili rakamlara ineceğini, bu değişimle üretimde ciddi artışlar yaşandığını ve kusurlu üretim miktarında da önemli azalmalar olduğunu belirtmiştir.    

Burada sınırlı sayıda ifade edilen birkaç örnek dahi çok boyutlu bir dönüşümün zorunluluğuna işaret etmektedir. Gerek sanayi ve üretim sektörlerinden tarım ve hizmet sektörlerine doğru bir geçiş, gerekse işgücünün niteliksel dönüşümü üzerine yeni dönemde çok titizlikle düşünülmelidir. Eğer bu süreçte beklenen proaktif politikalar yürütülebilirse robotlar karşısında insanlar işsiz kalmayacak ve fakat iş tanımları ve mesleklerde yaşanan değişim ile süreç sancısız bir şekilde ilerleyecektir. Bunun için politika yapıcıların yanında hem lise hem de yüksek öğretim düzeyinde eğitimcilerin ve iş dünyası temsilcilerinin sağlıklı iletişim ve etkileşimi önemlidir. Endüstriyel veri bilimciliği, robot koordinatörlüğü, yapay zeka uzmanlığı, akıllı makine, robot ve 3d yazıcı dizayncısı ve üreticisi, bulut hesaplama uzmanlığı, şebeke geliştirme mühendisliği gibi pekçok unvan çerçevesinde yeni dönemle uyumlu mimarinin inşası ve mesleklerin planlanması gerekmektedir. 

Aksi takdirde geç kaldığımız ve yakalamaya çalıştığımız, önceki sanayi devrimlerinde olduğu gibi, sürecin pasif izleyeni olabiliriz. Bu durumda diğer ülkeler Endüstri 4.0 ile gelen rekabet üstünlüğünü yoğun bir biçimde değerlendirirken biz bir yandan kaybedilen rekabet savaşını ve diğer yandan da artan işsizlikle mücadele konularını konuşmaya devam etmek zorunda kalabiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni yılda yeni zamlar 23 Kasım 2024