Fintek dünyasında piyasa teknolojilerinin iki yüzü
Monay Kurucusu Özlem Denizmen, herhangi birini motive etmek için karşısındakinin dilinden konuşmayı bilen birisi. Bunu anlamam için, kurucusu olduğu Monay’ın Ulus 29’daki tanıtımında kadınların altın günü gibi kolay anlaşılır örneklere atıfta bulunulurken konuyu bana anlatırken model analizlerinden davranışsal finansa kadar her konuya derinlemesine girmeyi bildi. Bittiğinde, onun bulunduğu, benimse İTÜ’de okurken hakkında anlatılanları imrenerek dinlediğim Massachusetts Institute of Technolgy’de (MIT) ders dinlemiş hatta konuyu sınıf dışında yatırımcılara sunacak kadar tartışmış durumdaydık.
Monay’ın ayrıntılarını size daha sonra anlatacağım ama şimdilik şunu bilmenizde yarar var: Finansal hayatınızı, ileriye doğru yaşamak zorundasınız ve bunun için Monay modelini öğrenmenizde yarar var. Daha fazlasını şimdilik söylemiyorum; tavsiye etme konusunda da yarın öbür gün adıma fon çıkmış haberleri görür müyüm endişesini yaşıyorum. Tabii sistemin bu tür bir yapısı yok ama tavsiye ifadesi artık duyduğumda kaçmaya çalıştığım bir sözcük haline geldi. Bunu biraz şaka yollu anlatıyorum.
Monay, benim tavsiyem olmadan da 100 bin kullanıcıyı yakalayıp gözünü 1 milyona dikmiş durumda. Bir Ponzi şeması ile uzaktan yakından alâkası olmayan sistem, insan hayatının finans dışındaki bölümleri için de hayat dersleri içeriyor. Bu anlamda hem hayatı geçmişe doğru değil de geleceğe doğru yaşamaya hizmet eden bir zihniyeti ortaya koyuyor; hem de spiritüel tarafa ilgi duyanların nefes ya da meditasyon ile yaşadığı arınmaya benzer biçimde finansal borçlardan kurtulmanın yolunu gösteriyor. Finansal borç da, lüks cafe’lerde “siyah çay” diyenleri hatırlattı ancak konu para meselesi yanlış anlaşmaları engellemeye özel önem gösteriyorum. Malum Merkür retrosu gibi bir sıkıntımız var. Neyse, bu kişisel ve insani tarafl arı –gerçek anlamda- bir kenara bırakınca karşıma Matriks Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı Cem Tutar çıkıyor. Denizmen ile kahve içmeden önce kahvaltılı bir toplantıda diğer teknoloji medyası mensuplarının varlığında bir araya geldiğim Tutar, müşterilerinin profillerini bile araştırmayacak kadar soğukkanlı bir biçimde ve tek işi olarak finansal verilere odaklanmış bir şirketin yöneticisi. Matriks faaliyetlerine İTÜ’de devam ederken farklı zamanlarda sıralarında oturduğumuz üniversitemin nosyonu birbirimizi çok rahat anlamamızı sağlıyor.
İnsana odaklanmadan veriye odaklanmak da başarılı
Arkadaşları ile arasının bozulmasına neden olsa da tüyo vermeyen ve bunu garanti altına almak için tüyo bilmeyen Tutar, her türlü ihtiyaca en uygun yazılım çözümünü bulma konusunda güvenebileceğiniz birisi. Bunu, bizim üniversiteden olduğu için söylemiyorum. Doğrudan işlemciye verilen kodu yazma ile ilgili bir örnek verip (bunu gerçekten yapıyor) ve bunu anlatmak için “bilgisayar programlarının kartlara basıldığı dönemdeki gibi” diyecek kadar kültürlü ve anlaşılır. Karşısındakine sorduğu her şeyi anlatırken onu tanıyacak kadar da analiz yapan Denizmen ile bırakın tavsiyeyi kullanıcısının profilini çıkarmayacak kadar piyasa verilerinin takibini sağlayan kodlara odaklanmış ve bu alana hükmeden Tutar’ın ortak noktası, işin aslında bir veri işi olduğunu anlamış olmaları. Bir adım ötesi, Ali Ağaoğlu’nun sorusu ile gündeme gelen kehaneti ya da sorusu duruyor.
Veri analitiğinde gelecek görülebilir mi?
Fortune Türkiye dergisinde çalışırken bir dönem yayın yönetmenliğimi yapan Ali Ağaoğlu’nu SAP’nin sponsorluğunda Robert Kaplan’ı konuk ettiğimiz kapalı yuvarlak masa toplantısına davet etmiştim. Harvard Üniversitesi’nin şirket performanslarını ölçmek için geliştirdiği Balanced Scorecard ile meşhur hocasına, soruları ile her zaman sıra dışı olmayı başarmış Ali Ağaoğlu, şirketlerin gelecekteki karnesini öngörmenin mümkün olup olmadığını sordu. Kestirimsel analitiğin henüz var olmadığı o yıllarda bu soru, doğmamış çocuğa don biçmek anlamına geliyordu.
Lafı uzatmadan sonuca geleyim: Geleceği öngörmek artık çok daha kolay ve bunun farklı modelleri var ancak Denizmen ve Tutar farklı açılardan bize bunun doğru veri, doğru model ve doğru tavır ile mümkün olduğunu gösteriyor.
Denizmen'in modeli, global Fortune dergisinin her yıl yaptığı "Retire Rich" sayısına nazire gibi. Türkiye'ye "emeklilikte sürünme" sloganı ile uyarlayabileceğimiz bir model olabilir. Matriks'in veri analitiği yeteneklerinin futbolcu fonunun nereye gideceğini gösterir mi?