Finansal tevazu ne demek?
Asrın seçimini gerçekleştirmemizin üzerinden aylar geçti muhalefet de hükümet de seçimin öncesinde ve sonrasında ne yapacaklarını ne de neden olmadığını anlayabileceğimiz şekilde anlatmadı.
Hükümet açısından kervan yolda düzüldü, diğerlerinin kervanı zaten dağıldı. İletişimde en önemli konulardan biri zamanlama olmasına karşın gecikmeyle Orta Vadeli Program (OVP) çıktı. İş dünyası ve ekonomistlerden oluşan 400 kişilik güvenilir bir katılımcı kitlesine yüz yüze aktarıldı. İçinde 500’den fazla “cek cak” bulunan bilgiye (varsayılan) 85 milyon dolaylı ulaştı. Ulaştı mı? Ulaştıysa anlaşıldı mı? Anlaşıldıysa kabul gördü mü?
OVP’nin iletişime bakalım
Türkiye iletişim politikalarında “boşver konuşma”- “gerek yok açıklama”- “söyle yazsınlar” dönemi yaşıyor. Bu nedenle OVP haberleri neredeyse aynı içerik ve akışla, benzer başlıklarla servis edildi.
Muhalif kabul edilen ekonomist ve uzmanlar katılamadıkları toplantıyla ilgili yorumlarını sosyal medyadan aktarmaya başladı, hükümetle ilişkilerine halel gelmesini istemeyen kurum başkanları bir şey söylemedikleri övgü içeren açıklamalar yaptı. Adı medya olarak anılan platformlar ise kendileri için kendi aralarında yayın saati doldurmak üzere daha uzun uzun tartışacak… Sabrı olan dinler, okur.
Benzetme bu ya…
“Altılı Masa”nın hiçbir zaman olamamasının nedeni yalnızca birine benzemeyen 6 kişinin ülkeden çok kendilerini sevmeleri değildi. Hiçbir zaman doğru, yeterli, zamanlı açıklama yapamadıkları gibi fotoğraf da veremediler. Billboard’ları süsleyen yan yana dizilmiş lider görüntüsü gözünüzün önüne getirin, kaybetmekten başka çareleri var mıydı? OVP de böyleydi. Duyuru okutuldu, metin yazdırıldı, Altılı Masa kopyası görüntü verildi. Açıklananlar belli ki, bizimle ilgili ama biz bu işten bir şey anlamadık.
Lagarde’dan iletişim dersi
Hafta başı Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christiane Lagarde iletişim yoruma gerek olmayan yalın kısa etkili bir açıklama yaptı. Lagarde’ın konuşmasının başlığı “İletişim ve para politikası”ydı.
Büyük dalgalanmaların yaşandığı bir ortamda olduğumuz tespitiyle başladığı ifadelerini, “Son yıllarda eşi benzeri görülmemiş bir dizi kriz insanları ve günlük yaşamlarını derinden etkiledi. Bu zorlu zamanlarda ekonomiyi yönlendirmek için politika yapıcıların halkın beklentilerini yönetmesi gerekiyor - sadece enflasyonla ilgili değil, aynı zamanda iklim politikaları, jeopolitik değişimler ve diğer pek çok alanla ilgili.” Ekonominin yalnızca ekonomi olmadığını ifade ederek sürdürdü.
Gelelim iletişimin faydalarına
“…iletişim, günümüzde etkili politika oluşturma sanatında hayati rol oynuyor ve bu özellikle ECB gibi merkez bankaları için geçerli. Ancak medya ortamındaki değişim – teknoloji / yalan habercilik - politika yapıcıların geniş kitlelere erişimini zorlaştırıyor.” Lagarde, tam böyle ifade etmese de önemli olan söylediğinin her yerde yazılması değil diyor ve etkili iletişime duyulan ihtiyaca dikkat çekiyor ki, aslında yüksek perdeden konuşabilen politika yapıcıları seslerini duyurmakta sorun yaşıyor…. Lagarde'ın konuşmasına dönecek olursam dikkatimi çeken ayrıntı, “dilimin sınırları dünyamın sınırları demektir” (Ludwig Wittgenstein).
Lagarde iletişime zaman harcayan bir bürokrat - politika yapıcı... Rekabet içinde dikkat çekebilmenin ve paralel olarak güven tesis etmenin zorluğuna her fırsatta vurgu yapıyor. Anlatmak istediklerimi etkili özetlemiş, “Geçmişte, politika yapıcılar "tek yönlü bir sokak"tan ibaret olan iletişim kanalına güveniyorlardı. Önemli mesajlar genellikle televizyon, radyo ve gazeteler gibi geleneksel kitle iletişim araçları vasıtasıyla yoğun bir şekilde kamuoyuna aktarılırdı. İletişim ortamı değişti - bilgi akışı hem hızlandı, parçalandı; "iki yönlü bir yol" haline geldi.”
Boş işleri bırakmak gerek
Lagarde bir araştırmaya göre ortalama her 10 katılımcıdan 4’ünün haberlere "çoğu zaman" güvendiğini, kutuplaşmış siyasi ortama sahip ülkelerde ise güven seviyesinin çok daha düşük olduğunu ECB olarak, parçalı iletişim ve azalan güven ortamını ciddiye aldıklarını, bankanın ve veya hükümetin açıkladığı verilerin halkta karşılığının olmadığını, tüketicinin gıda ve yakıt gibi satın aldığı mallar üzerinden zaten algısını oluşturabildiğini itiraf ediyor.
Lagarde’a göre iletişim nasıl iyileşir?
Bakın ne diyor; “…eylemler sözlerden daha yüksek sesle konuşur. Araştırmalar, Merkez Bankalarına güven oluşturmada en güçlü faktörün, görevimizi yerine getirebildiğimizin algılanması. Daha fazla erişilebilirlik ve daha fazla tevazu.”
Tevazu, bizim unuttuğumuz ne güzel bir kelimedir… ECB Başkanı sözlerine, “mesele sadece politikayı doğru yapmak değil, aynı zamanda doğru şekilde konuşmak... Nihayetinde halka hizmet ettiğimizi unutmamalıyız” diye son vermiş, ne güzel söylemiş değil mi?
Tarihsel olarak
Merkez Bankaları finansal piyasa katılımcıları ve diğer uzmanlarla iletişimi seviyorlar. Bu "konfor alanı" karmaşık dil kullanmalarına neden oluyor. Medya ortamındaki “dikkat kıtlığı” göz önüne aldığınızda ne dinleniyor ne anlaşılıyorlar. İletişim yöntemlerinde erişilebilir dil, net ifadeler, fayda bilgisi anlamayı kolaylaştırıp güven sağlar. Alıntıladığım konuşmada yer alan bir araştırma verisine göre, para politikası iletişimini bireyin yaşamıyla ilişkilendirilebilir hale getirmek, temel mesajların anlaşılmasını yüzde 40 oranında artırıyor. Aklınızda olsun derim. Buna karşılık belli ki bazı coğrafyalar, 20. yüzyılın başlarında İngiltere Merkez Bankası Başkanı Montagu Norman’ın "asla açıklama, asla mazeret gösterme" sloganını esas almaya devam ediyor.