Finansal piyasalarda fiyatlar ve beklentiler rasyonelleşme yolunda
Son günlerde TCMB rezervlerinde artış olması, KKM mevduatlarda gerilemenin devam etmesi, CDS oranlarında yaşanan düşüş finansal piyasaların istikrarı anlamında olumlu gelişmeler. TCMB’nin para politikasında kararlı ve giderek güçlenen sıkılaşma adımları bu olumlu gelişmenin en önemli nedeni. Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede yapması gereken politika faizini 12 aylık beklenen enflasyonun üzerine çıkarmasıdır. Beklenen enflasyon sadece Merkez Bankası beklentisini değil, piyasa beklentilerini de dikkate almalıdır. Son dönemlerde Merkez Bankası’nın tahminlerinin oldukça gerçekçi olması ve piyasa tahminlerinin banka tahminlerine yakınması para politikasınına güven açısından olumlu bir etki de bulundu.
Politika faizi piyasa enflasyon beklentileri ile kesişme eğiliminde
Kasım ayı başında Merkez Bankası’nın açıkladığı enflasyon raporunda 2024 yılı enflasyon tahmini %36 olarak belirlendi. Bununla birlikte, Merkez Bankası bu oranın bir orta nokta olduğunu, yıl sonunda enflasyonun %30 ile %42 bandında olabileceğini söyledi. Geçtiğimiz hafta, Merkez Bankası’nın politika faizini sürpriz bir şekilde %40’a taşıması ve artırımların bi süre devam edeceğinin sinyalini vermesi bankanın tahminin en üst noktası olan %42’nin de üzerine çıkma istekliğini gösterdiği kanaatindeyiz. Bu çerçevede, Aralık ayında politika faizi 250 -300 baz puan artışla %42,5 - %43 seviyelerine gelebilir. Böylesi bir oran Merkez Bankası’nın hem en üst limitten beklenen enflasyon tahmininin üzerine çıktığını hem de piyasa tahminlerine daha da yaklaştığını gösterecektir. Merkez Bankası’nın Kasım ayı piyasa katılımcıları anketine göre 12 aylık enflasyon beklentileri %43 ile 47 arasında dalgalanıyor. Bankanın faizi % 43 civarına getirmesi bir anlamda piyasa beklentisiyle de bir kesişme noktası yaratması anlamına gelecektir. Üstelik bu adımların güçlü olması piyasa beklentilerini de bir miktar daha aşağı çekerek kesişme noktasını daha da güçlendirebilir.
Ücretler TCMB’nin faiz kararını etkileyecektir
TCMB’nin Ocak ayında faizle ilgili yeni bir karar verip vermeyeceğinin en önemli belirleyeninin Aralık ayında başlayacak süreç ile Ocak ayında gerçekleşecek ücret artış oranları olacağını tahmin ediyoruz. Ücret artışlarının enflasyona önemli bir geçişkenlik sağlaması nedeniyle beklenenden güçlü artışların olması durumunda enflasyon tahminleri hem banka tarafından hem de piyasa katılımcıları tarafından birkaç puan yukarı yönlü revize edilebilir. Böyle bir durumda Merkez Bankası Ocak ayında politika faizini %45 getirmeyi tercih edebilir. Bu adım bir taraftan beklenen enflasyonun üzerinde kalma tercihini yansıtırken, diğer taraftan da ücret artışlarıyla ortaya çıkabilecek talep artışını bastırmak ve bu ücretlerin bir kısmını cazip mevduat faizleriyle tasarrufa yönlendirme görevini üstlenebilir.
CDS’ler 250’lere doğru gidebilir
TCMB’nin duruşunu devam ettirebilmesi durumunda ülke risk göstergesi olan CDS oranları aşağı gelmeye devam edecektir. Örneğin, normal koşullarda ülkemizin CDS oranı Güney Afrika’ya yakındır. Para politikamızın 2021 Eylül ayından sonra ters yöne dönmesi ile CDS oranlarımız 800’lü seviyelere giderek rekor kırmış, Güney Afrika’dan tamamen kopmuştur. Haziran ayından bu yana para politikasında gözlenen normalleşme CDS oranlarını hızla düşürmeye başladı. Benzer bir kopuş ve yakınsamayı 2021 yılında Sayın Naci Ağbal’ın kısa süreli Merkez Bankası Başkanlığı döneminde de yaşamıştık. Güney Afrika’nın şu anda 250 civarında CDS oranı olduğunu düşünecek olursak ülkemizin CDS oranları da yakında 300 altına giderek 250 seviyelerine yakınsayabilir.
Para politikasındaki normalleşmenin ve sadeleşme adımlarının bir yansıması da bono -tahvil faizlerinde ortaya çıktı. Bono ve tahvil faizleri politika faiz ile uyumlu seviyelerde oluşmaya başladı. Getiri eğrisi uzun vadede enflasyonun düşeceği beklentileri ile aşağı doğru yöneldi. Bu gelişmeler finansal piyasalarda fiyatların doğru oluşma eğiliminin arttığını ve buna bağlı olarak beklentilerin daha rasyonel hale gelebileceğini gösteriyor.
Maliye politikası ve yapısal reformlar olmadan zor.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tüm bu gelişmeler enflasyonla mücadelede para politikasının doğru konumlandığını ve sonuç alınmaya başlandığını gösteriyor. Bununla birlikte, enflasyonla mücadele kararlılık ve süreklilik gerektirir. Para politikasının kesintisiz ve gerektiği güçte devam etmesi mutlaka gerekiyor. Para politikasının yanında maliye politikasının bu desteği vermesi lazım. Bütçe dengelerini güçlü bir şekilde normalleşmemesi ve dışardan sermaye girişinin yeterince güçlü olmaması durumunda içeride bütçe açıklarını kapatmak için parasallaşma ve bunun yaratacağı enflasyonist baskı kaçınılmaz olur. Arjantin’in görece sıkı para politikası uygulamasına rağmen bütçe dengelerini sağlayamadığı için ve dışardan sermaye girişini başaramaması nedeniyle yükselen bütçe açıklarının parasallaşma ile finanse etmek zorunda kalması, enflasyon ile mücadelesinde başarıyı engellemiştir. Arjantin örneği bizim için de bu önemli bir ders içermektedir. Bunun yanında, enflasyonla mücadelenin yapısal reform boyutu bulunmaktadır. Reformlar piyasalarda rekabetin arttırılması gibi sadece ekonomik boyutta düşünülmemeli, eğitimden hukuka çok kapsamlı bir çerçeve gerçekleşmelidir.
Kamu fiyatlamaları piyasayı yönlendiriyor
Son olarak, yönetilen ve yönlendirilen fiyatların enflasyon tahminleri ile uyumlu olması başarı açısından son derece önemlidir. Örneğin 2024 için yeniden değerleme oranının %58 olması, %36 olan TCMB enflasyon tahminin çok üzerindedir. Bu noktada kamunun tasarruflarını arttırarak, bu tür yönlendirdiği ve yönettiği fiyat artışlarını enflasyon tahmini ile uyumlulaştırması, beklenti yönetimi ve özel sektörün yönlendirilmesi açısından da son derece önem taşıyor. Yıllardır söylenen ama bir türlü gerçekleşmeyen bu durum Türkiye’de enflasyonun önemli bir nedenidir.