Finansal baskılama devam ederken

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Yerel varlıklar tüm hızıyla negatif yöndeki baskılanmasını devam ettiriyor. Ne global taraftaki gelişmeler ne de fiyatlamalardaki “iskonto” gibi kritik detaylar şu aşamada yatırımcılar açısından cazibe oluşturmuyor. Mayıs 2023 sonrası devreye alınan gecikmeli sıkılaşma-dengelenme-normalleşme paketi zamana yayılarak uygulandığından şirketler ve yatırımcılar üzerindeki algılaması da benzer şekilde oluyor.

Teyit etmek son derece basit: 1 yıllık süreçte ekonomideki yavaşlamayı hiçbir zaman Haziran’ın ikinci yarısındaki frekans ile konuşmadık. Hal böyle olunca şirketlerin bilançolarındaki hasarın anlaşılması ve buna göre pozisyon alınması da “kümülatif negatif etkileri” paralelinde gerçekleşiyor. Durun daha bitmedi: enflasyon muhasebesinin yarattığı karmaşa da finansalların ne anlaşılır eksende okunmasını ne de buna göre yatırım kararı alınmasını mümkün kılıyor. Devam eden yabancı çıkışı da yine listenin en başındaki yerini koruyor.

Yeterince içimiz karardıysa eğer şimdi biraz daha detay vermekte fayda var. Türk lirası cinsinden değerlenen varlıklar açısından “geri dönüş hikayesi” olarak tanımladığımız bu süreç maalesef hisse senetleri cephesinde aynı ölçekte etki yaratmakta başarılı olamıyor. Özellikle sektörel bazdaki kırılımlar üzerinden ilerlemek istediğimizde ise tablo çok daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 2024’te sıklıkla farklı birçok platform üzerinden tartışmaya açmaya çalıştığım “enflasyon muhasebesi karmaşası” ise gelişmelere negatif yönlü katalizör olur pozisyonunu maalesef koruyor.

Türkiye ekonomisi ivme kaybediyor. Hikayenin bu kısmında garipsenecek hiçbir durum yok. Son 3-4 yılın yaratılan makro dengesizliklerini bu şekilde dengelemekten başka ne çare ne de yöntem geriye kalmıştı. Sürdürülemez şekilde canlı seyreden iç tüketim, kontrolden çıkan enflasyon beklentileri, her köşe başından ayrı bir şekilde fırlayan lira likiditesi ve artan kamu harcamaları kontrol mekanizmasının devreye girmesini zaruri kıldı. Biz, bu süreçte, belki biraz mecburiyet biraz da tercihen “sıkılaşmanın zamana yayılarak devreye alınması” kararından yana durduk. Bu da iç tüketimdeki ivme kaybının son derece geniş bir zamana yayılmasına ve ağırlıklı etkisini hissettirmesi durumunun da yerel seçimler sonrasına sarkmasına neden oldu. Hatırlayalım; mart ayındaki seçim sürecinde lokallerin artan YP talebi ve kurdaki değer kaybı baskısı TCMB’nin beklenti kanalındaki işlerliğini zayıflatma riski doğurdu ki sonucunda da +500bp’lık faiz artırımı adımı geldi.

Gecikmeli ve zamana yayılmalı şekilde tercih edilen sıkılaşma şirketler kesimi bilançosunu da benzer şekilde etkiledi. Özellikle halka açık şirketler nezdinde takip edilen finansallardaki zayıflama ve bunun yatırımcı nezdinde algılaması da gecikmeli şekilde gerçekleştiğinden, “yarının kötümser bakış açısı, bugünden hızlı şekilde satılır” davranış kalıbını karşımıza çıkardı. Bugünlerde gördüğümüzün önemli bir kısmı bu. Diğer husus ise yabancı yatırımcının “Türkiye riski alırken hisse senetlerinden geri durma” eğiliminde değişiklik olmaması. Şöyle bir geriye dönüş ve hikayeyi genişten almaktan kimseye zarar gelmez ki yabancı çıkışının boyutu da daha iyi anlaşılsın: Haziran 2023 ile 10 Mayıs 2024 haftası arasında yurt dışı yerleşikler 3.8 milyar dolar nette alıcı olurken (50 haftalık dönem), 17 Mayıs sonrasında ise 2.8 milyar dolar satış gerçekleştirdiler. Yani, 50 haftada yaptıkları alımın yüzde 73’ünü 14 haftada satım tarafında değerlendirdiler. Mesela buradaki güvenin yeniden tesis edilmesindeki temel sorun nedir? Neden böyle olmuştur? Nasıl geriye döndürülebilir sorularının yanıtları ne çok kolay ne de liste çok kısa.

Yukarıdaki sesli düşünmemiz, finansal baskılamanın sadece temel analiz ayağını oluşturuyor. Diğer yandan ise, özellikle geçtiğimiz hafta yeniden beliren “dedikodu” mekanizmasının yarattığı negatif algı var. Böylesi davranışların hiç kimseye faydası yok. Türkiye ekonomisi uzun yıllar sürebilecek yüksek çift hane enflasyon riski, durgunluk ve verimlilik kaybının sınırından geri dönüş gerçekleştirme ve yarının daha dengeli makro ortamını yaratma şansını elde etmiş durumda. Bu fırsatı değerlendirmeye çalışmaktan başka şansımız yok. Kazananın olmadığı, kaybedenin herkes olacağı, son derece tatsız bir gidişat bu. Dezenflasyona, dengelenmeye, daha yavaş ve kontrollü büyüme sürecine sahip çıkmak herkesin görevi. Böyle olmalı ki TL varlıklar her daim talep görsün, zaten kısıtlı olan tasarruflar yurt içinde kalsın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Buradan sonrası 10 Eylül 2024
Merhaba eylül işlemleri 03 Eylül 2024
Dengelenmeyi ararken 13 Ağustos 2024
Eğilimleri anlamak 02 Temmuz 2024
Farklı bir ikinci yarı 25 Haziran 2024