Filozoflardan CEO olur mu?

D. Ferhat DEMİR
D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Sorunun tersi de mümkün: CEO’lardan filozof olur mu? Kuşkusuz evet. En iyi örneklerinden birisi Friedrich Engels. Engels, fabrikalar sahibi zengin bir iş adamı olmasına rağmen filozofların çoğu şirketleri yönetecek sermayeyi bırakın, kendilerini geçindirecek paraları olmadan çok zor şartlarda yaşadılar. Karl Marx, Engels’in sponsorluğu ile eserlerini yazabilmiştir. Nietzsche dostlarının desteği ile seyahat edebilmiş, Spinoza yardımlarla hayata tutunmuştur.  Ekonomik durumu bozuk büyük beyinlerden bir diğeri Albert Camus. Filozofların zengin olması eşyanın tabiatına aykırı çünkü ana akımın hoşuna gidecek ve çok satacak popüler işler yerine yerleşik düşünceyi sarsan ve toplumun küçük bir kısmının anlayabileceği eserler üretiyorlar. Çoğunun kitapları yaşarken gerekli ilgiyi görmüyor maalesef.  Marx gibi sadece birkaç tanesi hayattayken fikirlerinin etkisine şahit oluyor. Kierkegaard, Bertrand Russell gibi zengin filozofların varlıkları, kendi kazançları değil ailelerin servetleri. Aydınlanma ile Kant gibi pek çoğu akademide yer aldığı için kısmen de olsa geçim sorunlarını çözüyor.

Platon, devleti seçkin bir grubun yönetmesi gerektiğini iddia etmiş, ‘filozof-kral’ tanımını ortaya atmıştır. Devleti yönetecek kralın filozof olması beklenir. Üç bölümden oluşan Platon’un devletinde yöneticiler akıl kısmını temsil eder. Platon’dan ilhamla bir önermede bulunacaksak olursak; şirketleri yöneteceklerin felsefe bilmesi büyük fayda sağlar. Felsefe, meselelere bütüncül ve farklı bakmamızı, kök nedene inebilmemizi olanaklı kılar. Dogmaları olmadığı için her konuyu tartışmaya açabilir. Dolayısıyla tartışma ve daha önemlisi düşünme kültürü yaratır. Farklı seslere alan açılan ve soru sorulan yerlerde şüphesiz doğru kararlar alınacaktır. Felsefe, diyalektik yöntemle ilerlemeyi mümkün kılar. Her yerde, her nesnede sürekli bir değişim ve devinim olduğu kabulü; tek doğru olmadığı, bugün doğru olsa dahi yarın yanlış olabileceği düşüncesini doğurmuştur. Bu, kendi başına zihinsel bir devrimdir. Engels’in aynılar farklıdır sözü bu değişime atıftır. Aklın ve bilginin olmadığı şirketlerde hurafeler, soru sormaya ve açık iletişime izin verilmeyen firmalarda dedikodular her yeri sarar.

Daha önce ‘İnovasyon Nereden Çıktı’ yazımda bahsettiğim gibi inovasyonun çağlar boyu değişen anlamlarından birisi; başkaldırıdır. Hatta bunun İngilizce ’de popüler olan ‘corporate rebel’ ifadesine ilham olduğunu düşünüyorum. İnovasyon, biraz asilerin ve aykırıların işidir. Radikal inovasyonlar kendinden öncekilerden kopuşu (discontinues) temsil eder. Bu yüzden, büyük ölçekli firmalarda çalışan inovatörlere kurumiçi girişimciler yerine kurumiçi aykırılar demeği tercih ediyorum. İnovasyonu yapacak kişiler olarak bu insanların en temel vasıfları: merak, sorgulama, doğruyu arama, daha iyisine ulaşma, ilerleme, analiz, sentez ve yaratıcılık. Tüm bu süreçler yani inovasyon soru sormakla başlar. Felsefe bize soru sormayı öğretir. Etkili sorular sorma, sistematik düşünme ve tez-antitez-sentez becerisini kazandırır. Diyalektik döngünün olabilmesi için bilimin temel süreçlerinin işletilmesi gerekir. Gözlem, araştırma, hipotez, veri toplama, analiz ve test. İnovasyon merkezine müşteriyi alarak bu adımları takip eder. Test sonuçlarından öğrendikleriyle prototipi iyileştirir. Dolayısı ile bu süreçlerin etkili ilerlemesi için etkili sorulara ihtiyaç var. Hülasa, inovasyon için aykırılara ihtiyaç var. Aykırıların soru sorabilmesi için doğru bir kurum kültürüne ihtiyaç var. Şirketler inovasyon yapmak istiyorlarsa, iletişimin açık ve şeffaf olduğu, eleştirinin ve soru sorumanın teşvik edildiği yani aykırıların yaşayabileceği kültürler yaratmalılar. Felsefe bilen CEO’lar elbette bu kültürü rahatlıkla inşa edebilir.

Önümüzdeki hafta yeni bir yazı serisine başlıyorum. Her hafta, bir filozof CEO olsaydı şirketi nasıl yönetirdi ve inovasyonu nasıl başarırdı sorusuna felsefe temelli kurgusal yanıtlar arayacağız. 4 hafta boyunca 4 büyük filozofun felsefesi ışığında inovasyonu nasıl başarabiliriz tartışacağız. Kitaplaştırmak için üzerinde çalıştığım filozoflarla benim kurgusal röportajlarım ve Dağhan Dönmez’in Nietzsche ile Akşam Yemeği kitabı haricinde bu türde ve konsepte bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk deneme olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutluluk ekonomisi 11 Eylül 2024
Aylaklığa övgü 04 Eylül 2024