Filistinlilere yurt vermeden barış olmaz

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Gazze’de çatışmalar olanca hızıyla devam ediyor. İsrail’in açıklamalarına göre, hedef Hamas’ı bir daha toparlanıp, tekrar başkaldırmaması için yok etmektir.  İsrail Gazze’yi işgale hazırlık çerçevesinde bir dizi tedbir almıştır. Bölgenin suyu, elektriği ve gazı kesilmiştir. İsrail’den bölgeye gıda maddesi gönderilmemektedir. Hastanelerde ne su, ne elektrik, ne de hasta ve yaralıları tedavi edecek ilaç ve malzeme vardır. İsrail hükümeti halkın Kuzey’deki evlerini, işyerlerini terk ederek bir gün içinde Güney’e gitmesini emretmiştir. Giden konvoylara bile İsrail tarafından ateş açıldığı bildirilmektedir. Kısacası, şimdiden büyük bir insanlık felaketi yaşanmaktadır.

Kimse Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı kapsamlı ve askeri nitelikli saldırıya karşı etkin bir cevap verilmesi gerektiği hususunu sorgulamamaktadır. Buna karşılık, herkes, İsrail’in hiçbir kural tanımadan verdiği tepkinin sonucu varılacak noktanın Gazze’de bir etnik temizlik olacağından endişe etmektedirler. Terör eylemine katılanların halkın arasına karışarak kimliklerini gizleyebildiği bir ortamda hükümet kuvvetlerinin karşılaştığı güçlükleri anlamak mümkündür. Ancak bu, tüm bir halkın terörist ilan edilmesini ve askerlerin zor kullanırken uymaları gereken kuralları gözetmemesine cevaz verilmesini meşrulaştırmanın gerekçesi olamaz.

Birleşik Devletler ve Batı Avrupa derhal İsrail’i desteklediklerini ilan etmişlerdir. Bu ülkeler, Türkiye ve Azerbaycan örneğinde görüleceği gibi, başka ülkeler teröre hedef teşkil ettikleri zaman görüş belirtmekte acele etmek bir yana, bazen teröre hedef olan ülkeyi dahi suçlayabiliyorlar. Fakat İsrail özel bir vaka. Avrupa hala kendini İkinci Dünya Savaşında Musevilerin katledilmesine müsaade etmiş olmanın kolektif suçluluğundan arındırmış değil. Dolayısıyla, İsrail’in bir terör eyleminin hedefi olması durumunda olağandışı bir duyarlılık sergiliyor. Buna karşılık Amerikan yönetimleri İsrail’in korunması konusunda her zaman bir yandan köktendinci Hristiyanların, diğer yandan Musevi lobisinin baskısını hissediyorlar.

Amerika’nın ve biraz daha düşük düzeyde de olsa Avrupa’nın desteğinin her zaman arkasında olduğunu hisseden İsrail, Filistinlilerle olan ilişkilerinde fütursuzca davranmakta özgür olduğunu düşünüyor. Yıllar içinde müstakbel bir Filistin devletine ait olması tasarlanmış topraklara el koymakta tereddüt etmedi. Filistinlileri Doğu Kudüs gibi kendi evleri addettikleri topraklardan da sürmüş bulunuyor. Her ne kadar henüz birçok ülke değişikliği tanımamış olsa bile, başkentini de Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı.  Zamanla başka bazı ülkeler de değişikliği kabule başladı. Bütün bunları yaparken, İsrail dost ve müttefiklerinin sonucu etkilemeyecek biçimde homurdanacaklarından ama İsrail varlıksal bir tehditler karşılaşacak olursa yardıma koşacaklarından emin bulunuyor.

İsrail’in Avrupa ve ABD’den gördüğü desteğin önemli bir sınırı var. Bu ülkeler İsrail’in, kendilerinin de iradeleri hilafına katılmaya mecbur kalacakları bir bölgesel çatışma başlatmasını istemiyorlar. Bu gerçek onları İsrail’e bazı eylemlerden uzak durmasını, diğerlerine de ihtiyatla yaklaşmasını söylemeye itiyor. Örneğin, İran’ın geliştirmekte olduğu nükleer kabiliyeti yıkmak amacıyla bu ülkeye hava bombardımanına izin yok, ama Gazze’de askeri harekata girişmek sadece onaylanmayan bir davranış. İsrail bilhassa Amerika’nın tavsiyelerini dinlemese bile, giriştiği eylem kendisine dönük bir varlıksal tehdit oluşturursa, Amerika’nın yardımına koşacağından kuşku duymuyor.

Diğer ülkeler giriştikleri dış siyaset eylemlerinin sonuçlarına kendi başlarına katlanmak mecburiyetindeyken, ne yaparsa yapsın Amerika’nın ve muhtemelen Avrupa’nın desteğini arkasında bulacağına güvenmek İsrail için bulunmaz bir nimet. Bugün de durum farklı değil. Müttefikleri İsrail’e Gazze’yi işgal etmemesi gibi makul bir tavsiyede bulunuyorlar ama İsrail’in bu sözlere itibar edip etmeyeceği tartışmaya açık. Bay Netanyahu’nun ülkesini çatışma halinde tutması bir oranda kendi menfaati gereği.  Şu anda barışın ihdası, milyonlarca İsrail vatandaşının Netanyahu’nun yargı bağımsızlığının altını oymaya çalışan eylemleri protesto için meydanlara geri dönmesi, hatta belki de Netanyahu’nun mahkum olması demek.

Filistinliler de bir devlete kavuşmadığı sürece “Filistin sorunu” sona ermeyecektir. İki devletli çözümü başlangıçta uluslararası camia benimsemişti ama ne Araplar ne de İsrailliler öneriyi cazip buldular. Onlarca yıl süren çatışma sonunda, İsrail’in varlığının meşruiyetinin artık herkes tarafından kabullenilmesi lazımdır. Ancak, aynı derecede berrak biçimde ortaya çıkan husus, Filistinliler de bir devlete kavuşmadıkları sürece, İsrail’in güvenliği güvence altına alınamayacağı ve dış güçlerin her zaman kendi çıkarları yönünde değerlendirmeye çalışacakları bir Filistin-İsrail çatışmasının da süregeleceğidir. Amerikalı ve Avrupalı dostlarımızın Filistinlilere de bir “ev” vermeden barışın mümkün olamayacağı konusunda İsrail’i ikna etmeleri gerekmektedir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Şerefli yalnızlık 23 Eylül 2024