Felaketten fırsata
Konuk Yazar
IRIT LILLIAN
Geçen yıl dünya, en acil varoluşsal tehdide, yani küresel ısınma ve iklim değişikliğine ve bunların dünya üzerindeki yıkıcı etkilerine odaklandı.
İklim değişikliğinden kritik olarak etkilenen ana alanlardan biri, Türkiye'de geçen hafta fark ettiğimiz gibi, daha az yağmur, daha fazla kuraklık ve beraberinde bolluktan çok yıkım getiren aşırı yağmurla sonuçlanan küresel yağış döngüsüdür. Su krizine yönelik yenilikçi teknolojik çözümlerin, hem uyum hem de afet zararlarını azaltma yönünde, iklim kriziyle baş etmenin merkezi bir parçası olabileceğine inanıyoruz.
Bugün, Uluslararası Su Gününde, yaklaşık 2.5 milyar insan su kıtlığı çeken bölgelerde yaşıyor. Su kıtlığı göçlere, savaşlara ve çatışmalara neden oluyor ve dünya çapında yüz milyonlarca insan önümüzdeki yıllarda bu nedenle yerinden olma riskiyle karşı karşıya.
Bu olgunun üstesinden gelmek ve bu soruna bir çare bulmak için, gerekli tüm adımların bir araya getirilmesini gerektirecek kapsamlı bir mücadeleye ihtiyacımız var.
Gezegenimizdeki herkesin güvenli içme suyu hakkına ve erişimine sahip olmasını sağlamalı ve suyun miktarı, kalitesi, dağıtımı ve erişimi ile ilgili bilgilerin paylaşılmasına önem vermeliyiz.
Bölgemizdeki diğer birçok ülke gibi Türkiye de, önümüzdeki yıllarda giderek daha şiddetli hale gelmesi beklenen çeşitli su sorunlarıyla karşı karşıya. Ne yazık ki, son zamanlarda depremden etkilenen bazı bölgeler daha da savunmasız hale gelmiş durumda. Ülkenin güneydoğusu daha sık ve şiddetli kuraklıklar yaşadı. Bu durum, su kıtlığına ve tarımsal verimliliğin azalmasına neden oldu. Türkiye'nin su kaynakları, sanayi ve tarım faaliyetleri ile kentleşmeden kaynaklanan kirlilik nedeniyle tehdit altında. Bu da, su kalitesinin düşmesine ve su kaynaklı hastalıkların artmasına neden oluyor.
İsrail de 75 yıl önceki kuruluşundan bu yana benzer zorluklarla karşı karşıya. Çok sayıda Ar-Ge ve yenilikçi su teknolojileri ile gelişmiş su sistemleri yaratmak zorundaydı. Kanalizasyonun arıtılması ve geri dönüştürülmesi, bunun örneklerinden biri: İsrail, atık suyun yüzde 95'inin arıtılması ve neredeyse yüzde 90'ının tarımda kullanılmasıyla, bu alanda bir dünya rekoruna sahip. İsrail'in rekor sahibi olduğu bir diğer alan da kentsel sistemlerde su kaybının önlenmesi. İsrail'de kentsel su temin sistemlerinde suyun sadece yüzde birkaçı kaybedilirken, dünyanın diğer ülkelerinde bu oran yüzde onlara ulaşabiliyor. Eğer dünya çapındaki genel değer bu seviyede olsaydı, arıtılmış suyun doğaya ve tarıma geri kazandırılmasını sağlamanın yanı sıra, çevre kirliliğini ve doğal sistem tahribatını büyük ölçüde azaltmak da mümkün olurdu. Aynı anda büyük ölçekli sera gazı emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliğine karşı tarımsal dayanıklılık oluşturmak, sera gazlarını emen sistemlerin daha iyi çalışması için doğaya daha fazla su sağlamak, ekolojik sistemlerin aşırı ısınma sonucu gereksiz yere yok edilmesini önlemek mümkün olacaktır.
Deniz suyunun arıtılması, gri suyun tarımda kullanılması, damla sulama, daha az su tüketen tarım ürünlerinin geliştirilmesi ve hatta suyun havadan elde edilmesi, geliştirmemiz gereken çözümlerden bazıları.
İsrail ve Türkiye, bu ortak sorunla yüzleşmek için bölgedeki diğer bazı ülkelerle birlikte ortak bir çaba başlatmalıdır. Karşılıklı bir jeostratejik çıkar olduğuna inandığımız için deneyimlerimizi paylaşmaya hazırız.
Tatlı su kaynaklarının kıt olduğu bölgelerin ihtiyaçlarını birlikte karşılayabiliriz.
Su yönetimi ve korunmasında daha iyi uygulamalar hem tarım sektörü için yararlı olabilir hem de çiftçilerin su kullanımlarını optimize etmelerine ve atıkları azaltmalarına yardımcı olabilir. Paylaşılan teknolojiler, kentsel su kullanımı zorlukları için de bir çözüm sunabilir: gri suyun geri dönüştürülmesine ilişkin yenilikçi sistemler, içilebilir olmayan kullanımlar için su tüketimini azaltacaktır.
İsrail ve Türkiye, işbirliği ve bilgi paylaşımı yoluyla yalnızca ulusal sorunlara yanıt vermekle kalmayıp, bölgede yaşayan insanların da istikrarına, barışına ve refahına da katkıda bulunabilir.
Su sınır tanımaz - Su hayattır.