Fatih Birol ile yeni küresel denklemin parametreleri
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Kurulu Başkanı Dr. Fatih Birol ile İstanbul’da gerçekleşen görüşmemizin hemen ardından, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un davetlisi olarak, Bavyera eyaletinde gerçekleşen G7 Zirvesi’ne katılmak üzere İstanbul’dan Elmau’ya geçtiler.
İstanbul ziyareti sırasında kendisi ile yeniden bir araya gelmekten onur duydum. G7 Zirvesi’nde devlet ve hükümet başkanları ile aynı masada toplantılar yapmaya hazırlanan Dr. Birol, İstanbul’da yapacağı bir başka önemli görüşmenin daha heyecanı içindeydi... Bu görüşme, biricik annesi Bilge Hanım’laydı. Bir anne olarak ifade etmeliyim ki, vefalı bir evladın kâinattan almış olabileceği yüksek dereceli takdire layık kendisi. Bugün dünya enerjisini yönlendiren kişilerden biri…
Enerji güvenliğine yön veren IEA Başkanı ile küresel enerji denkleminin yeni parametrelerini DİPFRİZ’den çıkarıyoruz.
Global enerji krizi, 24 Şubat sabahı başladı
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile 24 Şubat sabahı dünyada ilk global enerji krizinin çan sesleri duyulmuş oldu. Dr. Birol, bu krizden dünyanın kolayca çıkmasının mümkün olmadığının altını çizerken, başka krizlerin de kapısının aralandığını vurguluyor.
Bu diğer kriz ise gıda krizi… Çünkü doğalgaz gübre üretiminde en önemli girdilerden biri… Bu da gübre fiyatlarını ve dolayısıyla gıda fiyatlarını hızla attırıyor. Bu hadisenin özellikle Afrika’yı, Latin Amerika’yı ve Asya’yı derinden etkilediğini görüyoruz. Dr. Birol’un da belirttiği üzere, dünyadaki enerji sistemi bir daha geri döndürülmemek üzere değişmiş, değişmeye yüz tutmuş bulunuyor. Ben meslek hayatım boyunca, enerji ve jeopolitikanın iç içeliğine hep şahitlik ettim ama bu kadar iç içe olduğu bir döneme hiç tanıklık etmedim diyor…
Fosil yakıtlarda bir yatırım dalgası gelebilir
Krizlerle iç içe yaşıyoruz. Tabii bir de iklim krizi var. Dr. Birol’un da belirttiği gibi bazı ülke ve sektörlerde mevcut duruma bir refleks olarak ciddi bir dalga halinde fosil yakıt yatırımlarının gelebileceği görülüyor. Peki, bu durum iklim meselesiyle çelişmeyecek mi? Tabii ki çelişecek…
Dünya enerji yatırımlarının seyrine bakıldığında, 2022 yılında dünya kömür yatırımlarında yüzde 10’luk bir artış dikkat çekici. Bu yatırımlar, bir önceki yıla göre iki katına çıkmış ve düşeceğine dair bir hareket de bulunmuyor. Bir kömür santralinin ortalama ömrünün 30-40 yıl olduğu düşünülürse, alınacak kararların iklim krizi ile mücadelemizi zorlaştırmaması gerektiği de ortada. Enerji güvenliğini kontrol edelim derken, enerji krizini daha da kötüleştirebiliriz, diyor. İşte bu nedenlerle, G7 ve G20 zirvelerinin öneminin büyük olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii haberler hep kötü değil. Dünya Yatırım Raporu’na göre, 2020 yılında ilk defa dört ana alanda yüzde 12’ye varan ciddi bir büyüme gözlemleniyor. Bu şimdiye kadar hiç yaşanmamış. Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, batarya yatırımları ve elektrikli arabalar bu ana kategoriler içinde. Yaşamakta olduğumuz enerji krizi, birçok temiz ve güvenilir enerji teknolojileri için beklenmedik sıçrayışlar yaratıyor. Pek çok firma bu alanlara sadece dünyayı kurtaralım diye değil, gerçekten kârlı olduğu için yatırım yapıyor.
Bu değişimde, hükümetlerin rolü büyük
Ben de Dr. Fatih Birol gibi enerjide özel sektörün ve girişimin son derece belirleyici bir rol oynaması gerektiğine ve kararların ‘pazar ekonomileri’ temelinde atılması gerektiğine inananlardanım. Dolayısıyla mevcut şartlar çerçevesinde, hükümetlere çok ciddi bir rol düşüyor. Yol göstericilik, stratejik vizyon koyma becerisi ve enerji güvenliğinin sağlanıp, yüksek fiyatların tüketicilere mümkün olduğunca yansıtılmaması şart…
Bu noktada, hatırlanması gereken bir başka gerçeklik de atılan adımların ülkelerin iklim değişikliği ile ilgili mücadelelerine zarar vermemesi; işte bu da son derece önemli. Bazı ülkeler, ‘iklim benim neyime ben kendi işime bakarım’, diye düşünebilir. Böyle düşünen ülkelerin kriz bittiğinde köhnemiş teknolojilerle baş başa kalabileceklerini şimdiden bilmeleri gerekiyor. Bazı ülkeler de sadece iklim değişikliğine yönelip, enerji güvenliği kriterlerini gözden kaçırabilir. Dr. Birol bu ülkelerin de ciddi krizler yaşayabileceğini öngörüyor. Bu nedenle, görünen odur ki, hükümetlerin en büyük mahareti hem ekonomik hem diplomatik geleceği iyi hesap ederek, dünyada neler olup bittiğini iyi analizle, doğru karar ve politikalar üretmeleri olacaktır.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Kurulu Başkanı Fatih Birol, “Bugünün küresel enerji krizini de iklim krizini de görmezden gelmeyi göze alamayız, ancak iyi haber şu ki, aralarında bir seçim yapmak zorunda değiliz – her ikisini de aynı anda ele alabiliriz” diyor. “Temiz enerji geçişlerini hızlandırmak için yatırımda büyük bir artış, tek kalıcı çözümdür. Bu tür yatırımlar artıyor, ancak yüksek fosil yakıt fiyatlarının tüketiciler üzerindeki baskısını hafifletmek, enerji sistemlerimizi daha güvenli hale getirmek ve dünyanın iklim hedeflerine ulaşmasını sağlamak için çok daha hızlı bir artışa ihtiyacımız olacak.”
2015'te Paris Anlaşması'nın imzalanmasından sonraki beş yıl içinde temiz enerji yatırımı yılda sadece % 2 arttı. Ancak 2020'den bu yana büyüme hızı önemli ölçüde hızlanarak % 12'ye ulaştı. Harcama, hükümetlerin mali desteğiyle desteklendi ve özellikle gelişmiş ekonomilerde sürdürülebilir finansın yükselişiyle desteklendi. Yenilenebilir enerji kaynakları, şebekeler ve depolama artık toplam enerji sektörü yatırımının %80'inden fazlasını oluşturuyor. Solar PV, piller ve elektrikli araçlara yapılan harcamalar, artık 2050 yılına kadar küresel net sıfır emisyona ulaşılmasıyla tutarlı oranlarda artıyor.
Dr. Fatih Birol Başkanlığı’ndaki Uluslararası Enerji Ajansı, küresel temiz enerji dönüşümüne liderlik eden bir organizasyon. Dr. Birol, 2022 Mart ayında, Uluslararası Enerji Ajansı (UEA)’nın tarihinde bir ilkle, oy birliğiyle, 3. kez Dönem Başkanı seçildi. Dr. Birol’u aynı kurumda bir baş ekonomistken, kurucusu olduğum Türkiye’nin Enerji Forumu’nun davetlisi olarak, 2002 yılında ülkemize davet etmiş ve TÜRKİYE ENERJİ FORUMU Bilim Ödülü’nü aynı yıl kendilerine takdim etmiş olmakla daima gurur duyuyorum.
Bugün pek çok üniversitenin BAŞARI ÜÇGENİ olarak tanımladığı KAMU-ÖZEL SEKTÖR-AKADEMİ birlikteliğini işte o yıllarda sektör paydaşlarıyla cesaret ve öngörüyle ilk olarak başlatmış; enerjide ülkemizin önünde önemli bir potansiyel olduğunu sektör paydaşlarıyla tüm dünyaya duyurmuştuk… Bu yeni bir başlangıçtı ve kendisi sektörümüze doğru zaman ve doğru yerde daima yön ve esin verenlerden oldu.
Yeşil hidrojen ve Türkiye
Bugün, Rusya Ukrayna Savaşı, enerji güvenliğinin dünya ajandasındaki yerini ve ağırlığını hayli arttırdı. Hidrokarbon bir ekonomiyi adeta yeni parametrelere göre yeniden inşa etme telaşı ve gerçekliğiyle hepimizi yüz yüze bıraktı. Günümüz dünyasında yeşil enerji yatırımlarındaki artış ve yeşil hidrojen yatırımları yeni bir gerçekliğe dönüştü. 2001 yılında, günlük meseleleri bırakıp, ‘Türkiye’nin Yeni Enerji Stratejileri ve Hidrojen’ ana teması etrafında sektörü uluslararası isimlerle topladığımızda (tam 22 yıl önce), ‘Ortak Geleceğimiz Enerji’ ve ‘Sürdürülebilirlik’ ve 2050 sloganlarını kullandığımızda bize o günlerde hafifçe gülümseyenler yanıldıklarını bugün anlıyorlardır. İyi ki, tüm o ön yargılara rağmen, bu enerji yolculuğunu daha o yıllarda iyi ki başlatmış ve esin kaynağı olmuşuz… Rahmetli Sakıp Sabancı’yı da büyük öngörüsü ve verdiği ilk destek için burada rahmetle anıyorum.
Kaldı ki, bugün Türkiye’nin bölgede öncü hidrojen ihracatçıları arasında yer alabileceğini bir başka vesileyle bir yatırım bankacısından dinlediğimde de ayrı gururlandım. Günümüzde, yeşil hidrojen enerjisinin, yoğun enerji kullanılan sektörlerde, ‘sıfır karbon’ (net zero) hedefleri doğrultusunda uzun dönemde önemli bir fayda yaratacağı deklare ediliyor. Yeşil hidrojenin, karbon çağının yoğun enerji kullanan sektörlerini de dönüştürmesi bekleniyor. Uzun dönemde yeşil hidrojen ihracatçıları arasında yer alabilirmişiz. Yeşil hidrojenin, ‘karbon sıfır’ hedeflerine ulaşılmasını da kolaylaştırması bekleniyor. Ülkemizin, ‘Yeni Enerji Yol Haritası’na uygun politikalarla daha güçlü ve artan bir biçimde yenilenebilir enerji hedeflerine uygun yatırımlara yönelmesinin önemine daha o yıllarda yapılan vurgu, bugünün enerji resminde önemli bir paya sahip bence. Özgüvenimizi yükseltiyor.
Dikkat çeken bir başka yatırım konusu da karbon emisyonları. Bu emisyonların yüzde 40 oranında azaltılmasında enerji verimliliği yatırımlarının önemi büyük… Bu alanda da dikkat çeken yatırımlar var ufukta.
Ticari ortaklıklar ve ticaret yolları değişecek… Rusya yeni müşteriler peşinde…
İlk olarak, ticari ortaklık dinamiklerinin değişmesi bekleniyor. Örneğin, Avrupa’nın Rusya’ya çok önemli bir bağımlılığı vardı. Avrupa ödemelerini zamanında yapan iyi bir müşteriydi. Artık Rusya yeni müşterilerin peşine düştü ve bu da yeni dengeler demek? Bu yeni dengelerin neler getireceğini hep birlikte göreceğiz. Rusya, şimdi satamadığı ya da satmadığı petrolü Çin ve Hindistan’a yolluyor. Ama arada önemli bir fark var: Tankerlerle Rusya’dan enerjinin Avrupa’ya ulaşması ortalama 4 gün iken, Dr. Birol’dan Çin ya da Hindistan’a bu enerji yolculuğunun 58 -59 gün sürdüğünü öğreniyoruz. Bu da doğal olarak enerjide kurulacak yeni zorlukları ve ortaklıkları beraberinde getirmesi bekleniyor.
Resesyon, yeni fırsat ve inovasyonların kapısını aralayabilir; Avrupa’ya 10 maddelik reçete
Dr. Birol, bazı ortaklıkların biteceğini, bazı teknolojilerin ise beklenmedik bir biçimde güçleneceğini ve dolayısıyla yatırımlarda da bir dalgalanma beklenebileceği uyarısı yapıyor. Bugün yaşanan küresel ölçekli enerji krizi geçmişte 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizinden farklı olarak tam ve ilk enerji krizidir, diyor… Bütün bu gelişmelerin dünyanın bazı bölgelerinde resesyon tehlikesini tetikleyeceğine işaret ederken, yeni fırsat ve inovasyonların da kapısının aralayacağını haber veriyor. Ayrıca piyasalara baktığımızda, petrolün piyasalara sıcak bir yaz yaşatabileceğini dile getirirken, resesyona girilmesi halinde petrol fiyatlarının düşeceğine de işaret ediyor. Burada Çin’in ne yapacağının daha büyük önem kazanacağını da vurguluyor. Doğalgazda kış aylarında ciddi fiyat artışları yaşanabileceği öngörülüyor. Özellikle Avrupa’nın bu olumsuz gidişten en çok etkilenecek ülkeler kümesinde yer aldığını gördük. Avrupa’nın imdadına, Kuzey Amerika, Norveç ve Azerbaycan yetişebilir ama oradan temin edeceği gaz bile ihtiyacı olanın sadece küçük bir bölümü. Bu nedenle, Avrupa’ya 10 maddelik bir eylem planı hazırladıklarını belirtiyor. UEA’nın hesaplarına göre, termostatların 1-2 derece kısılması bile, North Stream 1’in getirdiği gazın hacmine, yaklaşık 20 milyar m3’lük bir farka karşılık geliyor. Basit bir ısınma farkı bile bu sonuçlarda etkili…
Nükleer santral kapatma kararları 10 yıl süreyle ertelendi
Başka tedbirler de söz konusu tabii… Örneğin, Avrupa’da bazı ülkeler nükleer santralleri kapatma kararı almış durumda. Ben bu kararlarını 10 yıl süreyle ertelemelerini tavsiye ettim ve böyle de oldu. Örneğin, Belçika… Gerçekçi ve güzel bir karar oldu, diyor Dr. Birol çünkü bir enerji savaşının içinden geçiyoruz. Pek çok ülkede göreceksiniz ki kömür santralleri bile tekrar gündeme gelebilecek. Avrupa hükümetlerine gönderdiğimiz yazılarda bütün bu hususların da altı çiziliyor. Enerji verimliliğini artırmak, yeni alternatif enerji kaynakları ve tabii yeni doğalgaz kaynakları tedariki de çözüm listemizde yer alıyor… Hatta bütün bunların yeterli gelmesi de mümkün olmayacak. Hatta bu yazılarında, ülkelerin acil durumda bir gaz kısıtlama planı hazırlamaları gerekebileceğinin de altı çiziliyor. En önce sektörde, sonra da konutlarda böyle bir kısıtlama planı uygulanabilecek.
Anlaşılan o ki, enerjide dünyada ve bölgemizde sular durulmayacak… Dileyelim ki, aklın ve vicdanın enerjisi daima üstün gelsin…