Farklı dünyaların insanıyız
Eski her şeyle yeni arasında makas kapanamayacak kadar açılıyor. Örneğin gazetecilik… kitapta yazanlarla gerçek arasında farklı iki dünya var, adeta iki ayrı meslek grubu var. Tuhaftır, aynı kalan tek şey haber - gazetecilik -iletişim - etik tanımları. Kendisiyle ilgili olmadığı sürece habere haber demeyen kuşakların oluşmasına seyirci mi kaldık, meslek dışından gelen şöhret budalası tiplerin kuşatmasına ses mi çıkarmadık, “sana göre bana göre” etik diye kişiselleştirilmiş el kitapçıkları dağıtılırken bir tane de biz mi aldık... İşin cilvesi şu ki, bunlar olurken, mesleği yapay zekâ kaptı. Haber algoritmaya boğuldu. Zekânın kelime haznesine etik koymadıklarını da biliyoruz. İşte böyle!
Pazarlama ekiplerinin “seksi” buldukları için gazeteciliğin içinden yalnızca etiket-isim olarak cımbızla çekip çıkardıkları “story telling” metoduyla “farklı dünyaların insanıyız” hikâyesi anlatacağım. Yazımın mekânı Portekiz başkenti Lizbon. Burası İstanbul’un bir semti kadar büyük. Vergi avantajları sayesinde başka ülkelerden doğmuş 11 tane Unicorn’a ev sahipliği yapıyor. Sanayisi olmayan, turizm ve hizmet gelirinden başka çeşit tanımayan bir ülke. Ev sahipliği yaptığı küresel teknoloji zirvesi Web Summit sayesinde ben de neredeyse her yıl havasını kokluyorum ve bu sayede ciddi gözlem yapma fırsatı yakalıyorum. Gelenler temel olarak iki gruba ayrılıyor; patlamaya hazır girişimleri bulmaya gelen VC’ler ile patlayacak fikirlerine sermaye arayan girişimciler. Herkes fırsatın peşinde… Ve bunları UHU gibi yapıştıran bir sektör var; iletişim. İletişimin içinden de artık yapay zekâ fışkırıyor.
Formül az insan, çok robot
Dediğim gibi Web Summit panellerindeki konuşmacılar genellikle varsa yapay zekâ yoksa robot konuşuyor. Hayatımızın nasıl değiştiğini ve değişeceğini anlatıp duruyorlar. Formül şu: “az insan çok robot”. “Neden bütün hikâyeler o “AZ” insandan çıkıyor?” diye soran yok ama. Konuşmacılardan biri, İran asıllı Amerikalı gazeteci Jason Rezaian idi. Başından geçenleri anlattı. Yapay zekâ seansları arasına sıkışmış bu panelde, zirvenin neyi yakalamaya çalıştığını çözemedim. “Nice to Have” kotası olduğuna karar verdim. Bir sahneye bir izleyenlere baktığımda gördüğüm; Netflix izlediklerini sanan kalabalık ile birkaç meslek temsilcisi... 2012-16 arasında Washington Post'un Tahran büro şefi olarak görev yapan Rezaian 2014’te İran'da casusluk suçlamasıyla tutuklanmış ve 544 gün boyunca Evin Cezaevi'nde kalmış. Takiben yaşadıklarını “İran Hapishanesinde 544 Günüm” başlıklı kitapta toplamış. Rezaian halen The Washington Post'ta basın özgürlüğü konularında aktif gazetecilik yapıyor. Hikayesi komikten de öte… Moskova bürosunu atandığında zor olacağını bilse de üç beş yıl sorunsuz hayat yaşamış. Ortadan kaybolduğu gün Rus sosyal yaşamına dair magazin haber yapmak için izlemeye gittiği beyzbol maçında casus diye içeri alınmış, suçlu bulunup, tutuklanmış. “Beni pazarlık için aldılar” dedi. Düşündüm bir an, gazeteci yerine robotu koyduk, bundan sonra rehin alacak gazeteci olmayacak, ne yapacaklar!
Şakası bile kötü ama gazeteciyi rehin almak ya da hapse atmak çağımızın vebası. Maalesef bunun için gazeteci olmanıza bile gerek yok, aykırı bir şey söyleyin yeter. Wall Street Journal'ın çok ses getiren rehin muhabir hikâyesi bu yılın hit’lerinden biriydi. Evan Gershkovich, 2023’te Rusya’da casusluk suçlamasıyla gözaltına alındı, cezaevine kondu. Soğuk Savaş’tan bu yana Rusya’da casuslukla suçlanan ilk Amerikalı gazeteci oldu. Şanslıymış ABD hükümeti vatandaşına Wall Street Journal’a destek verdi, kamuoyu baskısı küresel ölçeğe taşındı, iyi bir kriz iletişimi yönetildi. Sonunda Gershkovich beraberinde 15 kişiyle Soğuk Savaş’tan bu yana gerçekleşen en büyük esir takasıyla Türkiye topraklarında serbest kaldı.
Bir gazetecilik dersi
Teknoloji insan sarmalını anlamak için Web Summit’e uğramak çok güzel de bu yıl Lizbon’a gelmemin diğer nedeni bir gazetecilik abidesi olan dostum Dennis Redmont oldu. Lizbon Belediye Başkanı tarafından kahramanlık madalyasıyla taltif edildi. Madalya törenine çeşitli ülkelerden kalabalık bir grup katıldı. Çoğu Redmont gibi tarihe tanıklık etmiş gazeteci fotomuhabir, siyasetçi, akademisyendi. “Yüzde yüz insan” döneminin son temsilcileri... Evrenler arasında bildiğiniz terimle silkelendim.
Görkemli Belediye Sarayı, Portekiz’in özgürlük tarihinde önemli bir yere sahip. Yakın geçmişte büyük bir yangında hasar görmüş olsa da izlerini özenle silmişler… Portekiz’in sıcak renkleri ve saray ihtişamı Web Summit’in mekanik ortamıyla taban tabana zıt bir atmosferde “Lizbon’da Bir Gazetecinin Mücadelesi: Yasaklara Karşı Gerçeğin Peşinde Zorlu Bir Görev” başlıklı konuşmasını yapan Dennis Redmont, António de Oliveira Salazar'ın diktatörlük rejimi altındaki Portekiz'de sansür ve baskıyı dünyaya yayan gazeteci. Aralarında Latin Amerika'daki gerilla savaşları, Orta Doğu krizleri de bulunan 80’den fazla ülkede haber peşinde koştu. Gazetecilik mesleğinde olup olmamanız inanın önemli değil, hepimiz farklı dünyalara savrulmuş aynı gemide yolcuyuz…
İşte size gerçek story telling
Konuşmadan yaptığım alıntı sizde de mutlaka bir notaya basacak eminim; “…1965 yılında, New York'tan Lizbon’a gönderilen genç bir gazeteci olarak, yalnızca Portekiz’in dilini ve tarihini değil, aynı zamanda sansürle yönetilen bir rejimin gölgesinde, gerçeği arama sorumluluğunu da omuzlamıştım. Görevim, Portekiz halkının hikâyelerini dünyaya taşımaktı. Angola, Mozambik… yaşanan sömürge savaşlarının gerçek kayıplarını ve anlatılmayan birçok gerçeği dış dünyaya taşıdım.
Cesur Portekizlilerle, yazar ve kültür insanlarıyla iş birliği yaptım. Sansürlenmiş bir toplumda halkın gerçekleri yalnızca kulaktan kulağa veya yabancı basın aracılığıyla öğrenebildiği bir ortamda çalışmak benim için çok zordu. Halkın yaşadığı zorlukları anlamak, onları dinlemek ve gerçekleri anlatmak, hem mesleki hem de insani bir sorumluluktu. Lizbon’daki çalışmalarım, “Estado Novo” rejiminin sert sansürü altında geçti. PIDE ajanları tarafından sürekli izlendim, sorgulandım ve sınır dışı edilmekle tehdit edildim. Yasaklara rağmen gerçeği anlatma çabası, Lizbon’da yaşadığım ve öğrendiğim en önemli ders oldu…”
Babadan Oğula
Dennis Redmont, Pulitzerli Bernard S. Redmont’un (1918-2017) oğlu. Her ikisi de Columbia Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu'ndan mezun. Mesleğe çok genç yaşta aşkla adım atmış ve sürdürmüşler. Savaşları, otoriter rejimleri, asırlık başarıları yerinde dokunarak, konuşarak gözlem yaparak, tarafız habercilik anlayışını gözeterek çalışmışlar. Baba Redmont emekliye ayrılınca ABD'ye dönmüş, Boston Üniversitesi'nde İletişim Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış. 1992'de "Risks Worth Taking: The Odyssey of a Foreign Correspondent" adlı kitabını yayımlamış. Bu kitap Meksika, Arjantin, Paris ve diğer bölgelerdeki deneyimlerini, kişisel krizlerini, ilkesel mücadelelerini ve tehlikeli durumlarla olan karşılaşmalarını detaylandırıyor. Macera dolu, hızlı ve heyecanlı satırlar okuyanı sürüklüyor ama en önemlisi gazetecilik mesleğini topluma karşı bir sorumluluk olarak tanımladığı ilkesel duruş. Bugün olsa; yapay zeka destekli gazeteciliği, insan unsuru ve sıcak teması atlayan haberleri, haber kaynaklarıyla doğrudan iletişim kurmanın, yerinde gözlemin, insan hikâyelerine odaklanmanın zaman kaybı, olduğunu düşünen zihniyete ne derdi?
Dennis Redmont olmadan Lizbon olmaz
Portekiz’in önemli siyasi figürlerinden biri olarak gösterilen Lizbon Belediye Başkanı Carlos Moedas, Avrupa Komisyonu'nda Araştırma, Bilim ve İnovasyon Komiserliği görevini bırakıp siyasete girmiş. Sevilen genç ve dinamik bir yerel başkan. Web Summit’i genç girişimcileri ve teknolojiyi Lizbon’a bağlayan ta kendisi. Belli ki, geçmiş olmadan gelecek olamayacağına inanıyor. Portekiz tarihinin önemli kilometre taşlarından biri olarak tanıttığı bir Amerikalı gazeteciyi, öylesine güzel tane tane ve uzunca anlattı ki; Portekiz insanına dokunarak, dinleyerek, yaşayarak ve bunları aktarma cesareti göstererek ülkesinin tarihinin bir parçası olarak anılmayı hak ettiğini söyledi.
Baktığınız yerden iki seçenek görünebilir, bir üçüncüsü her zaman var; sentezle devam etmek. Kendimiz olmak.