Farkında mısınız, bir kısmımız gevşemeye pek hevesli

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Son üç-dört gündür iyileşen hasta sayısının virüs kapanlardan fazla gelmesi kısıtlamaların gevşetilmesini isteyenlerin elini güçlendirdi. Bir de "Havalar ısınıyor, virüs zayıflayacak" algısı gevşeme isteklerini artırıyor.

Ne zaman ne yapılacağını bilemeyiz ama bir yandan toplum baskısı, bir yandan ekonominin bu şekilde daha fazla götürülemeyeceği gerçeği bir süre sonra yasakların esnetilmesi yönünde adımlar atılmasıyla sonuçlanabilir.

Bir kere sokağa çıkmak zorunda olanlar var. Sözümüz tabii ki onlara değil. Sokağa çıkacak, işe gidecek olanlar... Bu gruptakiler evde kalma olanağından zaten yoksunlar.

Sözümüz sokağa çıkan herkese de değil. Zaten sorun tek başına sokağa çıkmak da değil ki...

Önceki gün oturduğum semtte yürüdüm biraz. Ankara'da Esat Caddesi ve Tunalıhilmi Caddesi’nde. Bu iki caddenin farkını bu kez daha somut gözledim. Birbirini kesen bu iki caddeden Tunalıhilmi günlük tüketime dönük ürünlerin daha az satıldığı bir yer. Burada daha az market var örneğin.

Ankaralılar Tunalıhilmi Caddesi’ne kısaca Tunalı der. İşte Tunalı’da bazı işyerleri uzunca bir süredir kapalıydı. Ekonomik kriz yüzünden bu caddede çok sayıda dükkan zaten boştu. Korona sürecinde kapalı işyerlerine yenileri eklenmiş; ama buralar geçici bir süreliğine kepenk indirmiş. Bu konuya işaret eden notlar var.

Esat Caddesi’nin 500-600 metrelik kısmı ise 7-8 büyük marketin yer aldığı ve aklınıza ne gelirse bulabileceğiniz bir yer. Bu yarım kilometrelik bölümde adeta yok yoktur, bolluk hakimdir.

İşte bu bolluk böylesine dönemlerde dezavantaja dönüşebiliyor. Önceki gün Tunalı’dan Esat’a döndüğüm an, Antalya’da uçaktan inişte suratımıza nem ve sıcak çarpar ya hani, beni de öylesine bir kalabalık çarptı.

Tamam, marketlerde dışarıda kuyruk olunuyor.

Tamam, ATM’lerde işlem yapmak isteyenler önlerindekinin ensesine üflercesine yakın durmuyor, sosyal mesafeye uymaya çalışıyor.

Ama cadde yine de kalabalık, fazlasıyla kalabalık...

Üstelik tehlikeli bir kalabalık bu. En az üçte birlik kesim maske takmıyor. Takanların en az yarısı da maskeyi çenesinin altına indirmiş, adeta süs gibi taşıyor. Herhalde gerektiğinde yukarı çekilecek.

Maskeler olmuş sanki aksesuar. Günde belki yarım saat gözde duran, diğer zamanlarda kafada taşıyan güneş gözlükleri gibi birer aksesuar.

Bazıları hiç ciddiye almadı ki...

Başlıkta “Bir kısmımız gevşemeye pek hevesli” dedik ama onlara da haksızlık etmeyelim. Gevşemeye hevesli olmak, en azından bir süre işi sıkı tutmak anlamına da gelir.

Bir kısmımız ise korona sorununu baştan beri hiç ciddiye almadı ki...

Koronayı sorun olarak görmeyenler için bir ölçü belirlemek gerekse, herhalde hiç maske takma gereği duymayan yaklaşık üçte birlik kesimi almak pek yanlış olmaz.

Ekranlarda da izliyoruz. Bazı yerlerde yoğun kalabalıklar oluşuyor. Esat Caddesi tenha bile kalır. Korona görünmüyor ya(!), herhalde bazıları bu yüzden pek rahat.

Bilimsel olarak kesin olarak kanıtlanmış değil ama kafamıza yer eden bir düşünce de var; havalar ısındıkça korona zayıflayacak, diye. Bir de ona güveniyoruz.

Eksik olmasınlar; önlemi elden bırakmayalım demekle birlikte resmi ağızlar da gün geçmiyor ki koronoyı ezdik geçtik demeye gelecek açıklamalar yapmaktan geri durmuyorlar!

Vatandaş zaten bıkmış, gözü dışarıda.

Vatandaşın bir kısmı zaten hiç inanmamış.

Demir gibiyim, taş gibiyim, bana bir şey olmaz diyen de hiç az değil.

Tehlikeli gidiyoruz. Hele hele son günlerde virüs bulaşanların sayısı iyileşenlere göre çok az geliyor ya, bu tabii ki umut verdi vermeye ama toplumu fena halde rehavete de itti.

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Tevfik Özlü durmaksızın uyarıyor; “Halen günde iki bin korona vakası görülüyor, aman dikkat” diye.

Bu uyarı görmesi gerekenler tarafından görülür mü dersiniz...

Sokak diye can atma hakkı olanlar işini kaybedenler

Korona yüzünden getirilen kısıtlamaların aşama aşama gevşetilebileceği, hatta il bazında düzenlemeye gidilmesinin söz konusu olabileceği belirtiliyor.

Ne yapılır, ne zaman yapılır; bilmiyoruz.

Ama bazı adımlar atılacaksa bunun işini kaybedenlerin derdine çare olmak amacını taşıması gerekir.

Yoksa birileri evde çok sıkıldı diye tabii ki adım atılmaz.

Bu dönemin en çok sıkılanları, adeta boğulanları işini kaybedenlerdir. İşsiz kalanların yanında “Evde sıkıldım, psikolojim bozuldu” demek biraz lüks bir yakınma kalır.

İşsiz kalan ve "Babamdan, annemden para istemeye utanıyorum” diyen gençlerin psikolojisine bakın!

İşsiz kalan ve evine nasıl para götüreceğini kara kara düşünenlerin psikolojisine bakın!

Bıçak sırtı bir dengedeyiz. Kısıtlamaların aşama aşama kaldırılması isteğinin altında tabii ki ağırlıkla ekonominin canlanması isteği yatıyordur. Hani keşke yarın tüm sorun geride kalsa da bütün işyerlerini tekrar açabilsek, her şeyi normale döndürebilsek. Ama artık yok öyle bir şansımız; uzun süre de olmayacak.

Ve en büyük tehlike, “Yaz geldi korona tehlikesi azaldı” ve “İyileşenlerin sayısı yeni hasta sayısına fark atıyor” diye hızlı bir gevşemeye gitmek olur.

Ama ne yazık ki, bir yandan toplum baskısı, bir yandan ekonomiyi bu şekilde daha uzun süre götüremeyecek olduğumuz gerçeği yakın zamanda gevşeme yönünde adımlar görmemize yol açabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar